İstiklal ve İstikbalimizin Yazarı Mehmet Akif Ersoy

84

İstiklal ve İstikbalimizin Yazarı Mehmet Akif Ersoy
(İstanbul Fatih Sarıgüzel 1873- 1936 İstanbul Beyoğlu Mısır Apartımanı)
İstiklal Marşı yazarı Mehmet Akif Ersoy her şeyden önce bir Osmanlı Cihan Devleti vatandaşı ve bu medeniyetin bir ferdiydi. Bir cihan devletinin hem ihtişamını görmüş, hem çözülmesini yaşamış, entelektüel çıtası yüksek bir aydındı.
Babası Temiz Tahir Efendi’nin de talebesiydi. Çocukları Cemile, Feride, Suat, Emin ve Tahir’in de öğretmeniydi aynı zamanda. Kendisi gibi aile de hem batı ve hem de bir doğu dilini biliyordu. Vakti şekillendiren ve ebedi şimdinin bir insanıydı Mehmet Akif. Gözlem gücü yüksekti. Suudi Arabistan çöllerinden, Almanya’ya kadar geniş bir coğrafyada gezen ve gören bir insandı.
Milli Mücadeleye Katılan Şair
Asya’nın tecrübeli aklıyla, Avrupa’nın taze fikirlerinin farkındaydı. Kendi kendisi oldu, hiç bir zaman kimlik ödünç almadı. İmanı ve inancıyla ters düşmedi. Memleketseverliği samimi, ilkeli, pazarlıksız ve bütüncüldü. Bu vatana ve insana ait her güzellik, zenginlik ve değer Akif’in eserlerinde mevcuttu. İşini en iyi yapan ve dürüst bir insandı.
Arnavut bir ailenin çocuğu olmasına rağmen Türkçülerden fazla Türklüğünü seven bir milliyetçiydi.
Ata dedelerinin toprakları olan Balkanlar’daki, parçalanmaları, göçleri, ihanetleri ve katliamları yüreği kanayarak yaşamıştı. İstanbul’un batılı devletler tarafından işgal edildiğini görmüş. Dört bir yandan kuşatılmış son vatan parçası Anadolu’nun İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyanlar tarafından işgal edilmesi üzerine başlayan İstiklal Savaşı’mıza katılmıştı.
Sebilürreşad Cephede Dağıtılıyor
O günlerde başyazar olan Mehmet Akif Ersoy, Sebilürreşad’ın sahibi Eşref Edip Fergan’a “Artık burada duracak zaman değildir. Gidip çalışmak lazım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire ihtiyaç varmış. Çağırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara’ya hareket ediyorum. Hiç kimsenin haberi olmasın. Sen de idarehanenin işlerini derle topla, Sebilürreşad’ın klişesini al, arkamdan gel. Meşihattakilerle temas et harakat-ı milliye aleyhinde  bir halt etmesinler. Sebilürreşad’ı Anadolu’da çıkarırız” diyordu. Öyle de oldu.
Kışın kendisini iyice belli ettiği karlı bir günde İnebolu üzerinden Kastamonu ve Ankara’ya gitti. Savaş bütün cephelerde devam ediyordu. Sebilürreşad da Kastamonu’da yayınlanmaya başladı. Dergi her taraftan talep ediliyordu, El Cezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa gibi bir çok cephede Sebilürreşad yeniden tab ve teksir edilerek dağıtılıyordu.
Mehmet Akif Ersoy Sebilürreşad’daki yazıları gibi camilerdeki vaazlarında, ev ve  kahvelerdeki sohbetlerinde de halkı milli mücadeleye çağırıyor, onları yüreklendiriyordu. Zaten Mehmet Akif hiç bir zaman ümitsiz olmadı, hep ümitvar idi. Konya’daki bir isyanı bastırdı konuşmasıyla. Milletin O’na güveni tamdı.
Tacettin Dergahı’nda Yazılan Marş
En dikkat çeken vaazlarını ise Balıkesir Zağnos Paşa ve Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdi. O günler kutsi ve mübarek günlerdi. Herkes bir şeylerden fedekarlık yapıyordu. Şahsi emel ve ihtiraslar bir yana bırakılmış, Türk’ün istiklal ve istikbali için bütün  yürekler biraraya toplanmış, hep birlikte atıyordu. Şahsi husumetler ayaklar altına alınmış, meydanda sadece kardeşlik, dostluk, samimiyet bayrağı dalgalanmaya başlamıştı. Anadolu batılı işgal kuvvetlerine karşı tek yumruk olmuştu.
Milli Mücadele büyük bir heyecanla kazanıldı. Mehmet Akif Ersoy Büyük Millet Meclisi’nin kurucu milletvekili olarak Burdur’dan parlamentoya girdi. Maarif Bakanlığı teklifini aşırı mütevaziliğinden dolayı kabul etmedi, İrşad Komisyonu başkanlığına getirildi. Halkın çok eğitimini önemsiyordu.
Büyük Millet Meclisi’nde İstiklal Marşı yazılması için açılan yarışmaya para ödülü konulduğundan iştirak etmedi. Elemeye kalan 6 eser de milli mücadeleyi gerektiği gibi yansıtamadığından yeniden arayışlar başladı. Maarif Vekili(Bakanı) Hamdullah Suphi Tanrıöver’in ısrarı ve ödülü almamak kaydıyla emrine tahsis edilen Ankara Samanpazarı’ndaki bağevi Tacettin Dergahı’na çekilerek marşı yazdı. Parlamento genel kurulunda Akif’in yazdığı İstiklal Marşı defalarca okunarak ayakta şiddetli alkışlarla karşılandı.
Milletin İstiklal ve Hürriyetine Dokunulamaz
Sözkonusu günde oturumu yöneten Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor “Bu marş bizim inkılabımızı anlatır. İnkılabımızın ruhunu anlatır.  İstiklal Marşı’nda İstiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim parçası da budur;
“Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal”
Benim bu milletten daima hatırlanmasını istediğim vecizeler işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur. İstiklal Marşı’nın bu parçası asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki Türk’ün her şeyi  hatta en mahrem hisleri bile  tehlikeye girebilir, fakat hürriyeti asla. Bu parçayı her zaman tekrar ettirmek bunun için lazımdır. Bu demektir ki efendiler; Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.”
Türk ve İslam Düşüncesinin Temeli
İstiklal Marşı’mızdaki tema milli bağımsızlığımızdır. İnsanımızın ve ülkemizin temel düşünce ve kavramı bu marşta yatmaktadır. Mesela bayrak, mesela hakk’ı savunmak, iman ve vatan duyarlılığı, istikbale ümit ile bakmak, tarih şuuru ve fedakarlık. İşte bunun içindir ki en zor şartlar altında yılgın ve ümidini kaybetmeyen milletimizin neler yaptığını, neler yapabileceğini anlatıyor İstiklal Marşı. Kor ateşin her zaman yakacağının göstermek vardır İstiklal Marşı’nda şafak şafak. Batılı Efendilere ve hempalarına insan ve medeniyet fotoğraflarını hatırlatmak vardır.
İstiklal Marşı’nda mey’us olmaya karşı meydan okumak vardır, emperyalist Avrupalı ülkelere hürriyet ve “sömürüye hayır “dersi vermek vardır.
İstiklal Marşı bir tefekkürdür. Hikmettir. Heyecandır. Ruhtur. Destandır. Milli Kimliğimizdir. Bir dik duruştur. Özgürlüğün simgesidir.
Milli Mutabakat Metni
İstiklal Marşı bir milletin uzlaşma kitabesi ve örneğidir. Özgürlük simgesidir. Bir kararlılıktır.
Mehmet Akif Ersoy’a gelince, örnek bir şahsiyet, iman ve ahlak sahibi bir kişi. Mert ve sarsılmaz bir karakter. Milletin ta kendisi bir insan. Halkın derdini kendine dert edinmiş bir sanatçı. Milletin duygu ve düşüncesiyle kuşatılmış bir yiğit insan. İstikbali bütün refahıyla arzu eden bir mütefekkir. Dizeleri yüreği gibi vurucu bir sporcu, yol gösterici, düşünce adamı ve fikir önderidir Mehmet Akif Ersoy.
İstiklal Marşı’nı “Kahraman Ordumuza” ithaf eden ve Sahafat’a almayan Mehmet Akif Ersoy iyi bir aile babası, hisli bir eş, iddialı bir güreşçidir. Örnek bir akademisyendir, öğretmendir. Cömert ve mükrimdir. Azimli, vefalı, mütevazi, mahcup ama vakur, cesur, mukavim, yalnız, daima okur ve okutur, taassuba, cehalete, kolaycılığa, tembelliğe, hantallığa, tutuculuğa, hurafeciliğe sapına kadar düşman, müstağni, sözde ve özde gerçek müslüman, kahraman Türk milliyetçisi, yiğit bir memleketsever, müslümanlara islamı ve dünyayı yeniden okumaya çalışan; çıtası yüksek, entelektüel ahlak sahibi bir sanatçıdır Mehmet Akif Ersoy.
“Toprakta gezen gölgeme, toprak çekilince,
  Günler şu heyülayı da er geç silecektir,
  Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma,
  Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?”
dese de doğumunun 139., vefatının 76. İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün 91. Yıldönümünde minnet ve şükran anılıyor. Eserleri bütün dünya dillerine tercüme ediliyor. Mısırlı akademisyen Doçent. Dr. Hazem Sait Muhammed Montazir’in dediği gibi “Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı sadece Türkiye’nin değil, başta islam coğrafyası ve hatta bütün dünyanın şairi ve şiiridir. İstiklal Marşı benim de İstiklal Marşı’mdır.”
En Zor Ayrılık Vatan Hasreti
Mehmet Akif Ersoy ikinci dönem milletvekili olarak atanmadı. Üniversitedeki işine son verildi. İşsiz, parasız ve sürekli tarassut aldındaydı. Kadim dostu Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa’nın daveti imdada yetişti ve Kahire Üniversitesi’ne Türkçe dersleri vermek üzere Mısır’a gitti. Yaklaşık 11 yıl kadar kaldı. Büyük bir vatan özlemi çekti.
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
 Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
 Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
 Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”
Mehmet Akif Ersoy ülkesine dönmek ve İstanbul’da ölmek istiyordu. Yakalandığı hastalık Akif’i mutazarrır etmiş, yataklara düşürmüştü. Lübnan’daki tedaviler hastalığı iyileştirmeye kafi gelmemişti. Vapurla İskenderiye’den Akdeniz ve Ege’ye yola çıktı ve Karaköy limanı’ndan İstanbul’a 16 Haziran 1936 günü ayak bastı. Dostu Abbas Halim Paşa’nın apartımanına yerleşti. Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki Mısır Apartımanı’nda tedaviye başlandı.
“O Şiir Bir Daha Yazılamaz, Kimse de Yazamaz”
Loş ve sakin bir odada son günlerini yaşadığının farkındaydı. En büyük arzusu da sağlığı elverse İstanbul’u yeniden gezmek, dolaşabilmek, dostlarını ziyaret edebilmekti. Sevdiği arkadaşları ve bazı gazeteciler de ziyarete geliyordu Mehmet Akif Ersoy’u. Milli Mücadele ve İstiklal Marşı’na konu gelince parlıyor o hasta adam ve diyor ki;
-İstiklal marşı.. o günler ne samimi ve heyecanlı günlerdi. O şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir facia karşısında bunalan ruhların, ızdıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse de yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur.
“Allah Bu Millete Bir Daha İstiklal Marşı Yazdırmasın!”
Mehmet Akif Ersoy’u hasta yatağında Ankara hükümetine yakın önemli yazarları olan Hakkı Tarık Us ve Ruşen Eşref Ünaydın ziyaret ediyorlar. Asım Şakir’in anlattığına göre (18 Şubat 1988 Tercüman) sohbetin bir yerinde Hakkı Tarık Us Mehmet Akif’e diyor ki;
-Üstad, Gazi’yle birlikteydim. Sizden sevgi ve sitayişle bahsetti. Güzel sözler söyledi ve hatta dikkat buyurun sözlerime  “kendilerine hissi bir adavetim yoktur. Eğer olsaydı Türkiye’ye dönmesine müsaade etmezdim. İstiklal Marşı’nı da kaldırırdım.”dedi.
Mehmet Akif’in, Hakkı Tarık’a cevabının bir bölümü genelde hatırlanmasına rağmen, detayları maalesef bilinmemektir. Akif şöyle diyor Hakkı Tarık Us’a;
-Demek öyle.. Hakkı Bey hatırlar mısınız? Biz Gazi’yle  harb sahalarında ön saflarda beraber gezdik, beraber yürüdük.. Meclis’te kendilerini sonuna kadar destekledik. Bu böyle iken Gazi Hazretleri’nin adavet kelimesini telaffuz  etmesine hayret ettim.. Beni memlekete sokmayabilirdi. Lütfettiler. Kendilerine minnettarım. İstiklal Marşı’na gelince onu kimse kaldıramaz. Nasıl kaldırılırdı ki Meclis’te ilk okunduğu gün Tunalı Hilmi hariç herkes ayakta dinledi. Kendileri de dahil. İstiklal Marşı bir daha yazılamaz. Kimse de bir daha İstiklal Marşı’nı yazamaz. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.
Böylesi bir anektodun ardından Safahat’a dönersek Akif diyor ki;
“Diye dursun atalar!
-Kal’a içten alınır,
Yok ki işiten.. milleti merhume sağır.
Bir değil mahvedilen, devlet-i islamiyye,
Girdiler aynı siyasetle bütün makbereye,
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, O’nu top sindiremez!.” Süleymaniye Kürsüsü’nden
Kimdir Bu Şair?
Mehmet Akif Mısır’a gideceği günlere yakın Diyanet riyaseti (1925) Kuran’ın tercüme görevini verdi. Ancak Kahire’de tercümeyi tamamlamasına rağmen aldığı 1000 liralık avansı iade edip, çalışmayı yakın dostu Müderris Yozgatlı İhsan Efendi’ye teslim etti. Akif, vefatından sonra da tercümenin yakılmasını istemiş. Netice de Akif’in istediği gibi olmuş.
Mehmet Akif Ersoy inanmış bir adamdı, inancı her şeyin önündeydi, Kur’an’a adanmıştı, İslama adamıştı kendisini. Milleti, Akif için her şeydi. Vatan ve toplum sevgisi için vardı. Türk’ün ve cemiyetin vicdanı bir şairdi. Toplum da Safahat’ın sesini duyduğu için Mehmet Akif Ersoy aramızdan hiç ayrılmadı. Saf, şeffaf ve billur gibidir nazım ve nesirleri. Türk’ün ve islamın ruhuna nüfuz etmiş bir sanatçı Mehmet Akif Ersoy. Terennüm ettiği hep milletimiz ve toplumumuz olmuştur.
Hamasetimiz, şehametimiz ve feragatımizdir Akif.
Yüksek fazilet ve seciye sahibiydi. Erkek bir sesti. İnsanı kamildi. İdealizminin şahikasındaydı. Ancak sessiz bir karakter yansıttı hep, mütevaziydi çünkü. Hayatı sanatından da önemli, inandığını ve hak bildiğini söyledi ömrü boyunca. Gösterişsiz ama azimli. Metanetli. Fakat hep ümitvar. Hür fikirli ve müsamahakar oldu ömrü boyunca. Statükoyu hiç önemsemedi. Formalitelere hiç aldırmadı.
Ruhumuzun gıdası ahlakı gaye bildi. Topluma saldırının ve zaafın ahlak yönünü iyi yakalamıştı. Dolayısıyla toplumun kurtuluşunu ahlakta gördü. Aile yapısını bozacak herşeyi eleştirdi. Bilimi ve tekniği hep önde tuttu, salık verdi.
Noksanlarımızı, zaaflarımızı, ilim, irfan, medeniyet ve ümran sahasındaki gerilememizi, etik açıdan çözülmemizi şiddet ve hiddetle hatırlattı, korkmadı.
Tekke, medrese, Tanzimat, Servet-i Fünün, ev ve sokak Türkçelerini çok iyi biliyordu.  Mizah, nükte, ironi, istihza, fıkra, homour, kurgu, mizansen ve latifede ustaydı. Cahil dindara hep karşı çıktı. Dinsiz ahlaka da inanmıyordu.
Türkçeyi Yüceleştiren Sanatçı
İlerleme, gelişme, terakki, medeniyet ve bilim kavramlarını hep ayrıcalıklı tuttu. İlhamını dilinden, dininden ve milletinden aldı. Hiç müteassıp olmadı. Gericiliğe,  geri kalmışlığa, üretimsizliğe, taassuba, hurafelere meydan okudu. Temiz, lekesiz ve sağlam, geri kalmışlığı yanlış din anlayışına bağlayan bir sanatçıydı Mehmet Akif Ersoy. Batıyı arazi, doğuyu esastan eleştirdi.
Türkçeyi yüceleştirdi.  Düşünen ve düşündüren bu öğretmen etkin, kısa ve yoğun anlam yüklü kelimeler kullandı hep. Atasözlerini, halk deyimlerini, sokaktaki insanın sözlerini, kıssaları, menkibeleri tercih etti ve milletiyle örtüştü. İslam coğrafyasının istiklal mücadelesi veren, hiç sömürge olmayan ülkemizin şairi Mehmet Akif Ersoy. Devleti ve milleti irşat görevi yaptı.
Bir Sosyal Bilimci ve Bir Kültür Tarihçisi Şair
Zihinsel çözümsüzlük üzerinde çok durdu. Erdemi ve bilimi önerdi. Akif’e göre müslüman çalışmalı, üretmeli, paylaşmalı ve araştırmalı. Bunlar için “Firavunla Yüzyüze” gelebildi. Müzikten etkilendi. Gözlem gücü yüksekti. Bir sosyal bilimci ve bir kültür tarihçisi gibiydi. Çağa talipti ve onu hep yakalamaya çalıştı.
Dostluğu çetin cevizdi.
Mehmet Akif Ersoy adına milletvekilliği yaptığı Burdur’da bir üniversite kuruldu. Türkiye genelinde 250’ye yakın ilk, orta ve lise muadili okul var. Yurtdışındaki bazı üniversitelerde adına anfiler ve kürsüler açıldı. Uluslararası ve ulusal sempozyum, panel ve çalıştaylarda kişiliği ve eserleri bilimsel olarak tartışıldı, değerlendirildi ve tebliğleri itibarlı neşriyatı olarak değişik dillerde yayınlandı. Mehmet Akif Ersoy hakkında bugüne kadar yazılmış 500’e yakın yerli ve yabancı eser bulunmaktadır. Türkiye’de çok sayıda semt, mahalle , bulvar ismi Mehmet Akif Ersoy olarak aydınlandı.
İstiklal Marşı ve Safahat Yazarı Mehmet Akif Ersoy’u rahmet ve şükranla anarız.