Türk Dünyasının önderlerinden, değerli devlet adamı ve kıymetli büyüğümüz KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş‘ın rahatsızlığı dünyanın neresinde olursa olsun, kendisini Türk olarak hisseden herkesi üzmüştür. Sağlığındaki iyiye doğru gidiş ise Türk Dünyasına gönül vermiş herkesi sevindirmiştir.
Siyasi tartışmaların temelinde bilgi eksikliği ve kavramları yeterince yerine oturtamamak söz konusu olunca iş rayından çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde kavramlara yeterince açıklık veremeyenlerin fikri kargaşanın merkezi haline geldikleri görülmüştür.
Meselâ, “entegrasyon” Türkçesi bütünleşme ve “asimilasyon” Türkçesi eritme bu kavramların başında yer almaktadır.
Geçen hafta bir makalenin kapsamına girecek şekilde sosyal bütünleşme ve eritme (asimilasyon) kavramları üzerinde biraz durmuştuk.
Önce sosyal bütünleşme dar anlamda hissedilen etnik, mezhep, bölge, şehir, boy, kabile ve yöre mensubiyet ve şuurunun aşılarak toplum ve milli seviyede biz duygusuna ulaşılabilmesidir.
Bu duygu ve şuura ulaşamadığınız takdirde, etnik taassubun aşırı hemşericiliğin ve mezhepçiliğin, cemaatçiliğin, boy ve kabileciliğin sınırlarını aşarak topluma açılıp onunla bütünleşemezsiniz.
Bu eğilimler, topluma kapanmayı ve etnosantrizmi (etnik merkezlilik) ön plana çıkarır.
Sosyologların ilkel etniklik dediği topluma kapalılık ve ırkçılık seviyesine varan etnik taassup buradan kaynaklanır.
Sosyal bütünleşme durgun, zora dayalı ve değişmesiz bir denge hali değildir. Farklılaşma kadar bütünleşebilme de önem taşır. Sosyal bütünleşme, bir başka tanımla fertlerin ve sosyal grupların dünya görüşleri arasındaki farkların, toplumdaki milli kültürden en az seviyede sapma gösterebilmesidir.
Demek ki toplumda herkesin her şeyin aynı şekilde sapma göstermeden düşünebilmesi, davranabilmesi gerekmemektedir. Demokrasilerde farklı baskı grupları olabilir. Farklılıklar bütünlüğü zedelemediği ölçüde demokrasi yürür.
Bütünleşmenin olmadığı yerde demokrasi çok teorik kalır. Hiç de desteklemeyi düşünmediğiniz bir siyasi partinin varlığı sizin iktidar yapmak istediğiniz siyasi partinin de bir varlık gerekçesi olabilir.
Demokrasi faziletli bir rejimdir. Yeter ki onu değişik şekillerde istismar etme yanlışından kurtulalım. Ben merkezli ve hep bana, hep bana anlayışından uzaklaşalım.
Bu yönlerden demokrasimizin önemli eksikleri vardır. Birbirini batırmak için her şey mübah görülmektedir. Bu zaman zaman ters tepki de yapmaktadır.
Bir devletin temel ilkeleri ve kuruluş felsefesi dışlanarak dar anlamdaki milli irade öne çıkarılarak bütünleşmeye varılabileceğini zannetme de son derece yanlıştır.
Anayasamızın 10. Maddesindeki eşitlik ve birbirine üstünlük sağlamamayı ifade eden maddesi ayrıca 66. Maddede herkesin milli, kimlik olan Türklük ile kucaklanması ayrıştırma değil; bütünleşme için gereklidir.
Kültürel anlamda kimlik bunu gerektirir. Ferdi hak ve hürriyetler yerine son yıllarda olduğu üzere ülkemizde etnik taassubun ve fitnenin gereği olarak bazılarına imtiyazlar ve kolektif haklar tanımak, etnik manada pozitif ayrımcılık yapmak bütünleşme diye takdim edilemez. Bu yol ırkçılığı tahrik eder.
Sözde bütünleştirme adına yapılacak yanlış anayasa değişiklikleri, Devletin ve Türk Milletinin aleyhine olacaktır. Türkiye’nin sorunu, bazılarında zayıflayan Türk Milletine mensubiyet şuurunu geliştirebilmektir.
Bu da “sen ayrısın, sen farklısın, sen benden değilsin” şeklinde bütünü reddeden yanlışlar ile olamaz.
Ülkenin sorunlarını örtebilmek için etnik merkezli yaklaşımlardan medet umulmamalıdır.
Asıl sorunlar konuşulmalıdır.
Vatandaşın eğilimlerine rağmen politika uygulayanlar, aslında vatandaşı töhmet altında bırakmaktadırlar.