Kuzey Irak’ta bir devletçik kurduruldu, Türkiye’de ayrımcı bilinç geliştirildi. Sırada Suriye ve İran Kürtleri var, böylelikle dört parça birleştirildiğinde bu bölgede gittikçe yalnızlaşan İsrail’e yandaş nur topu gibi ‘Büyük Kürdistan’ doğuverir. Binlerce evladımızı dağa çıkarıp kendi insanı ve ülkesiyle çatıştıranların esas hayali budur.
Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken, Panislamizm ve Pantürkizm gibi düşünce akımları oluşmuştu. Hani bu hayallerden geride ne kaldı? Ne Müslüman tebaa Osmanlı çatısı altında kaldı, ne de bütün Türklerden oluşmuş yeni bir devlet kurulabildi. Ortada Türkiye Cumhuriyetinden başka bir gerçek yok.
Bir zamanlar biz de bir hayalin peşinde koştuk. Rusya dağıldı ortaya çıkan Türk devletlerinden tek bir devlet oluşturmak hala mümkün olmadı, olamazdı da! Reelpolitik gerçekler maalesef hayallerin dışında seyreder.
Hayaller insanlara hoş duygular yaşatır. Bu yönden hayal kurmanın bir mahzuru yok ama neyin gerçek olması, neyin hayalde kalması gerektiği konusunda gerçekçi olmak, sonu belirsiz bir maceraya atılmaktan iyidir.
Büyük bedeller ödenerek bize emanet edilen ve ilelebet payidar olmasını istediğimiz bu Cumhuriyet de yıkılır elbet! Fakat nasıl ve ne zaman? İşte orası önemlidir. Birincisi kuruluşundaki bedel ödendiğinde, ikinci olarak Türk halkı Cumhuriyeti değil esareti seçtiğinde ve nihayet İsrafil (a.s) Sur’a üflediğinde yıkılır!
Ayrılıkçı Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mücadelesini de birebir taklit ediyorlar. Kongreler toplayıp kararlar alıyorlar. 11-12 Aralık 2010 tarihinde Diyarbakır’da, Demokratik Toplum Kongresi özerklik çalıştayı yapıldı. Çalıştayın sonuç bildirgesinde; ‘Özerk Kürdistan’ın inşası olduğu belirtildi ve ‘Demokratik özerk Kürdistan’ın kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir.’ İfadelerine yer verildi. Köy komünleri, kasaba, ilçe ve kent meclisleri gibi konfederal örgütlenmenin, Demokratik Toplum Kongresi’yle son bulacağı açıklandı, Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi’nin, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dâhil olur’ denildi.
Başbakan bu yaklaşıma; “ortak dil Türkçedir. Özerklik çirkin bir tezgâhtır” diye tepki gösterdi.
BDP Eş Başkanı Demirtaş, Başbakana cevaben; silahlar sussun, çözümü siyasette arayın diyorsunuz, biz konuşunca da kıyameti koparıyorsunuz. Masaya bir proje kondu. Eleştirebilirsiniz ama bir siyasi parti projesine nasıl tezgâh diyebilirsiniz? Taş atmak yasak, slogan atmak yasak, siyaset yasak, gazete- kitap basmak yasak, yumurta yasak, pankart yasak, dağa çıkmak yasak. Peki, siz söyleyin; Kürtler ne yapsın?
Tam bu aşamada Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır gezisi öncesinde toplanan MGK, 5 saat süren bir durum değerlendirmesi yaptı. Toplantı sonunda kamuoyuna sunulan MGK bildirisinde; “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet” vurgusu yapılarak, “Türkçenin resmi dil olduğu gerçeğine karşı hiçbir girişim kabul edilemeyeceği belirtildi. DTK’nın özerklik taslağı için “toplumsal barışı hedef alan tahrik ve girişim” değerlendirmesi yapıldı. Bu bildiri MGK tarihindeki en sert bildirilerden biriydi.
MGK bildirisinin ertesi günü DTK üyesi, BDP Milletvekili Sırrı Sakık, Ulucanlar cezaevi önünde, basın mensuplarına, MGK bildirisi hakkında; “bu bildirilerin sorunu çözmediği görülmeli, bu bildiriler demokrasi açısından hoş değil ezberin tekrarı, bizim tek vatan, tek bayrak ve resmi dille ilgili bir itirazımız yok. Bizim farklı bir dilimiz olduğunu hep söylüyoruz. Eğer bu halk, ayrı devlet, ayrı bayrak istemiyorsa, talebi dil ve kültürse ve yönetenler bu dil ve kültür olmaz diyorsa, bu, şiddete davetiye çıkarmaktır. Şiddet çözüm yolu olmamalıdır…
Elimizi vicdanımıza koyalım! Bir yandan DTK’nın, ‘Özerk Kürdistan’ önerisine akıl yoralım, birde Demirtaş ve Sakık’ın ifadelerine kulak verelim. Bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti yıkılıyor yerine ‘Demokratik Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor’ öbür tarafta özerk Kürdistan kuruluyor, Güneyde kent parlamentosunu oluşturuyor ve milletvekillerini demokratik Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna göndererek, ortak vatan politikalarına dâhil oluyor. Bu talepler bize Irak’ı hatırlatmıyor mu?
Demirtaş ve Sakık’ı dinlerseniz, ne kadar masumlar ve ne kadar mazlumlar! Aynı zamanda aç ve arsız çocuklar gibiler. Türkiye’yi somun ekmek sanıp, Güneydoğu’sunu bir lokmada yutmuşlar, gözlerini somunun tamamına dikmişler, onu nasıl araklarız diye düşünüyorlar.(devam edecek)