Giriş
Uyuşmazlık, siyasi tarafların birbiriyle bağdaşmaz çıkarlarından doğan bir irade mücadelesi olarak tanımlanmaktadır. Bu durum insanlar arasında ve insanlarla devlet arasında olabileceği gibi devletlerin kendi aralarında da ortaya çıkabilir. İnsanlar ile devletlerin daimi bir uyuşmazlık içinde olduğu söylenebilir ki bu da zaten siyasetin ruhudur.[1] Dolayısıyla siyaset ve uyuşmazlık daima birbiriyle iç içe olan doğal olaylardır. Uyuşmazlığı gidermek için kullanılacak metotlar, barışçı sınırlı güç kullanımı olabileceği gibi savaşa yönelik sınırsız güç kullanımı, terör ve kargaşa(anarşi) ortamı yaratmak şeklinde de olabilir.
Tarih kadar eski olan klasik terörizm hareketi, modern terörizmden büyük farklılıklar gösterir. Klasik terörist tipi genellikle gelişi güzel ve tek başına eylemci kişi olarak idealist, siyasi yönden anarşisttir. Modern teröristin tersine, iyi bir dünya yaratmak isteyen bir idealist ile ilgisi yoktur. Siyasi inançları derin ve köklü değildir. Fakat milletler arası ilişkileri gelişmiş ve çok daha iyi organize olmuş haldedir. Modern teknolojiyi kullanarak milletler arası etki yapabilen olaylar oluşturabilecek kapasitededir. Kitle iletişim araçlarının büyük ilgisi sayesinde, yerel milletler arası ilişkiler üzerinde büyük etki yapabilmektedir. Modern terörizm, büyük bir korku doğurarak, hedef seçilen ülkedeki günlük hayatı felce uğratabilmektedir.[2] Dolayısıyla bu günkü terör hareketleri, bulundukları ülkelerle sınırlı kalmamakta, başka ülkelere de etki etmekte ve o ülkelerden sempatizanlar, destekçiler ve terör guruplarıyla bağlantı kurarak, karşılıklı işbirliği ve dayanışma içerisine girmektedirler. Burada ileri teknolojinin sunduğu imkanların ve kitle iletişim araçlarının terör tarafından kullanılmasının büyük rol oynadığını söyleyebiliriz.
Özellikle geçtiğimiz yüzyılda, sıcak savaşlar sebebiyle ülkelerin cephelerde göğüs göğüse çarpıştığı ve birbirleri ile mücadelelerini, bu şekilde verdikleri bir yüzyıl olmuştur. Ancak artık, devletler, sıcak harplerle yıkılamamakta ve memleketler bu yollarla ele geçirilememektedir. Bunun yerine dünyanın her yerinde devam eden ve zaman zaman parlayıp söner gibi görülen, ama dalga dalga ilerleyen anarşi ve terör olayları, sıcak harplerden belki de daha tehlikeli, daha yıkıcı bir savaş şekli olarak görünmektedir.[3] Yıllar boyunca milli bütünlüğü kazanmanın ve milli hedeflere ulaşmanın tek ve son vasıtası olan sıcak savaş, bu gün artık yerini toplumları ve sistemleri hedef alan psikolojik harplere, anarşi ve teröre terk etmiştir. Bu istikamette her ne kadar milletler arası terörizm anlaşmaları yapılmış olsa da, desteklenen ve teşvik edilen terör, günümüzde ülkelerin birbirlerine karşı kullandıkları soğuk savaş biçimi olmuştur. Bu yüzden de birisi için terörist olanlar, başkaları için “kurtuluş ve özgürlük savaşçıları” veya amaçlarına hizmet eden kişiler olmaktadır. Bu alandaki yoğun rekabetler ve çalışmalar ise, çok çeşitli teknik, taktik ve stratejilerin gelişmesine sebep olmuştur.
Bu çerçevede Türkiye’ye bakacak olursak; Türklerin 1071’den itibaren Anadolu’ya gelmesi ve o günden itibaren Anadolu’nun siyasi, sosyal ve kültürel hakimiyetini ele geçirerek, Akdeniz, Ege, Karadeniz’i kontrol altında tutmuş olması, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’yı etkisi altına alması, ayrıca sahip olduğu tabii güzellikler ve fiziki kaynaklar, sürekli olarak dikkatlerin Türkiye’ye çevrilmesine sebep olmuştur. Bu jeopolitik ve stratejik özellikleri itibariyle de tarihten buyana kendisine yönelik bir takım ince hesaplar yapılmıştır. Bu istikamette Türklere karşı çeşitli savaşlar ve ittifaklar yapıldığı gibi pek çok politik ve ekonomik entrikaların da çevrildiği görülmüştür.
Günümüzde de diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’ye yönelik yapılan sıcak savaş mücadeleleri, yerini soğuk savaşa ve “kamuoyu mühendisleri”nin inşa ettiği, kitlesel hareketlere, anarşi ve teröre bırakmıştır. Bu duruma ülkemiz elbette ki kendi kendisine gelmemişti. Ülkemizdeki terör hareketleri çoğu zaman komşularımız olan Suriye[4], Yunanistan ve pek çok ülke tarafından desteklendiği bilinmektedir.[5] Böylece Türkiye’nin, sürekli olarak iç ve dış tehdidin ittifakından oluşan, sosyo-psikolojik terör hareketleriyle karşı karşıya bulunduğunu söyleyebiliriz.
İşte bu soğuk savaş dönemlerinde ve hareketlerinde, hedef olarak ülkenin teminatı olan gençlik kesimi alınmış, bu kesim, ya dinamizmi kırılarak pasifize edilmek veya karşıt güç olarak kullanılmak istenmiştir. Yani soğuk savaş döneminin en etkili mücadele aracı olan terör silahında, patlamaya hazır gençlik, bir mermi olmuştur.
Gençlik, zinde bir güç olması, olumsuzluklara karşı duyarlı olması ve inandığı davasından kolay kolay vazgeçmemesi gibi bir takım özellikleri taşımaktadır. Gençler kendilerini, geleceğin umudu ve milleti geri kalmışlıktan, her türlü baskıdan, çağdaş, zengin ve hür toplumlar doğrultusunda, değiştirmek görevi ile yükümlü görmektedirler. Bundan dolayı toplumdaki her hangi bir huzursuzluktan ve dengesizliklerden hemen etkilenmektedirler. Bu durumlarda, cemiyete tam anlamıyla intibakları daha sağlanamadığından, ayrıca siyasi ilgileri yüksek, fakat fikirleri henüz yeterli seviyede olmadığından dolayı, kolaylıkla ideolojik ve terör gurupların istismarına uğrayabilirler. Daha sonra da içinde bulundukları toplumdan ve onun kurallarından yabancılaştıklarını gösteren davranış tarzlarını sergilerler veya topluma karşı gelirler.
Terörün Tanımı ve Özellikleri
Terör sözcüğü, dehşet, korkutma, yıldırma anlamında kullanılır. Terörizm, yıldırma siyaseti olup, bireylerin veya toplumsal alt kültürlerin, başkalarına, topluma yönelik siyasi şiddet eylemlerinin tümüne verilen addır. Bu şiddet eylemi ülkeyi bölmek siyasi rejimi yıkmak, bir siyasi görüşü hakim kılmak amacına yönelik olabilir.[6] Thornton’a göre terör, siyasi davranışlara olağan dışı yollarla etki yapmak amacıyla, tedhiş ve tehdit kullanımını gerektiren sembolik bir harekettir. Waugh’da aynı çizgide terörü, siyasi bir amaca hizmet eden, maddi etkilerden çok psikolojik etki oluşturan ve kurbanları daha çok sembolik fonksiyon taşıyan, olağan dışı tedhiş hareketleri olarak tanımlamaktadır.[7]
Terör dehşet salmak için girişilen seçilmiş ve planlı eylem veya eylem tehdididir. Saldırılan veya korkutulan sivil ve masum kurbanlar aracılığı ile hedeflenenden daha büyük bir kitleyi yıldırıp korkutarak, yasa-dışı stratejik ve siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için bir grubun veya devletin bilinçli ve planlı bir biçimde şiddet kullanması veya şiddet kullanma tehdidinde bulunmasıdır.[8] Amacı ve yöntemi ne olursa olsun terör gücünü şiddet ve korkuyu yayabilme derecesinden alır.[9] Türkdoğan ise terörün, kurulan düzeni devirmek üzere, insanların siyasetlerini değiştirmek veya yöneltmek olduğunu belirtir.[10] Yapılan tanımlamaların ortak noktasında terörü, şiddet araç olarak kullanılmak suretiyle, toplumun genelinde veya bir bölümünde, mevcut düzeni değiştirmek amacıyla yapılan korkutma, yıldırma ve sansasyon oluşturma hareketleri olarak belirtebiliriz.
Terörizmin en önemli özelliği, belli siyasi amaçlara ulaşmak için kullandığı kendine has, stratejisidir. Bu strateji içerisindeki terörist tipi de sıradan bir eylemci insandan farklı özellikler gösterir. Her şeyden önce terörist kendi amaçlarına uygun tepkiler doğurmaya çalışır. Sosyal düzenin yıkılmasını hedefleyen terörist, sürekli olarak kendi reklamı peşindedir. Bunun için de, çoğu kez kitle iletişim araçlarını kullanır. Terörist bazen tutukluların bırakılması, fidye almak vs. belirli kazançlar sağlamaya çalışır. Terörist işbirliği yapmaya zorlar ve düşmanı cezalandırmak ister.[11] Bu amaçlara ulaşmak için, grup içinde kendine verilen kuvvetli telkinler nihayetinde, ölmenin ve öldürmenin gereğini algılar ve bu yönde hareket eder. Teröristte, her zaman amaç aracı meşru kılar görüşü hakimdir.
Amerika’da, National Advisory Committee’nin hazırladığı terör raporunda, terörizmin beş çeşidinden bahsedilmektedir. Bunlar, Siyasi Terörizm, Siyasi Olamayan Terörizm, Sözde Terörizm, Sınırlı Siyasi Terörizm ve Resmi veya Yapı Terörizmidir. Raporda Siyasi Terörizmden, toplumun bir kesimde veya tamamında korku doğuran, siyasi amaçlar için yapılan hareketler olarak bahsedilmektedir. Siyasi olamayan terörizm, özel amaç ve amaçlar için şiddet vasıtalarını kullanarak, korku tepkisini oluşturmaya çalışmaktadır. Organize suç tipleri bu türdendir. Sözde terör ise temelde bir takım unsurların eksikliği ile beraber, gerçek terörizmin metot ve şekline benzer olan, şiddetin veya suç kullanımının tesadüfi aktiviteleridir. Bu da rehine alma, adam kaçırma, fidye gibi olaylarda kendini gösterir. Sınırlı siyasi terörizm, toplu olarak yapılan bir savaş olamamakla birlikte, devletin kontrolünü ele geçirmek için yapılan siyasi ve ideolojik söz ve taahhütler olan terörist hareketleridir. Resmi veya yapı terörizmi ise zengin bir teröristik muhteva içeren, baskı ve korku üzerine kuralları olan, devlet tarafından yapılan terörizm hareketleridir. Bu da zorlamalardan başka kışkırtıcı(ajitasyonel) eylemlere kadar varan bir şekilde, nüfuzu kontrol etmek için yapılmaktadır.[12] Terörün hangi biçimi olursa olsun devamı için, belirli ihtiyaçların karşılanması ve temel unsurların oluşturulması gereklidir.
Terör örgütleri için hayati önem taşıyan unsurlar, silahlanmak, kendilerini saklayabilecekleri yer temin etmek ve terörde kullanılacak kişilerin şahsi ve örgütün genel masraflarını karşılayacak geliri temin etmek şeklindedir. Bütün bu giderleri temin etmekte, örgütün örtülü ülke desteği, soygun, gasp vb. yollarla topladığı paralar bazen yetersiz kalmakta, bazen de örgütün geleceği için çok büyük riskler taşımaktadır. Bu bakımdan çok kârlı ve bir soyguna oranla daha az riskli olan uyuşturucu madde kaçakçılığının, örgütler tarafından benimsenmesi ve elde edilen gelirin silaha dönüştürülmesi, daha mantıklı ve uygun formül olarak görülmektedir.[13] Bu açıdan tarihi bir geçiş yolu üzerinde bulunan Türkiye, yapılan büyük mücadelelere rağmen eroinin doğu ülkelerinden batıya geçişinde köprü konumundadır. Bu yönüyle de bulunmaz bir fırsata sahip olan ülkemizdeki terör gurupları, ihtiyaçlarını karşılamak için uyuşturucu madde kaçakçılığı yapmaktadırlar.
Terör ve Gençlik
Gençlik Tanımlaması
Bütün eksikliklerine rağmen gençliği; insan hayatında belirli bir döneme işaret etmekle birlikte, bu dönemde insanın gelişmesini, yetişmesini ve üyesi olduğu toplumun kültürünü benimseyerek, kişilik yapısını oluşturması sürecini ifade eden, bağımlı çocukluk ile olgunluk arasında kalan bir geçiş dönemi olarak tanımlayabiliriz.[14] Gençler yarının toplumuna yön verecek ve milli kültürü gelecekte ki yeni nesillere aktaracak olan “sosyal bir potansiyel”[15]dir.
Genç sosyalleşmesini henüz tamamlamamış kişidir.[16] bu sebeple sosyalleşme gençlik döneminde önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde fert yaşandığı toplumun yetişkin ve aktif bir üyesi olma yolunda, sosyalleşme sürecinden geçerek kişilik yapısını oluşturur. Ferdin gençlik döneminde inşa ettiği bu kişiliği, onun hayatı boyunca davranış ve tutumlarına tesir etmesine sebep olacaktır.
Gençliğin, yapısal özellikleri itibariyle, inişli çıkışlı duygusal bir atmosferde, bazen kırılgan içe kapanık, bazen de coşkulu davranışlar gösteren bir kesim olduğu belirtilmektedir. Gergin bir psikolojiye sahip olan gençlik, çoğu zaman olumsuz bir ruh hali, kızgınlık ve sinirlilik duyguları içerisindedir.[17] Böyle bir yapıya sahip olan gençliğin, kendi dönemine has bir takım problemlerinin olmasının yanında, teröre de yatkın bir yapıda olduğu söylenebilir.
Terörizm, sürekli olarak hareket, aksiyon ve eylem içerisinde olmayı gerektirir. Bu açıdan insanın en hareketli, en dinamik, kabına sığmaz bir çağında bulunan gençlik kesimi, terörün gerektirdiği insan tipine uymaktadır. Bu da terör örgütlerinin hedeflerinin gençler üzerine yönelmesine ve insan gücü ihtiyacının bu kesimden karşılanmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizde terör olaylarına katılanların %57’si 16-25, %28’i de 25-35 yaşları arasındadır.[18] Dolayısıyla terör olaylarında, büyük oranda gençlik kesiminin kullanıldığını ve bu kesimin onlar için büyük öneminin olduğunu belirtebiliriz. Bu durum, esasında terörizm ve gençlik kesiminin özelliklerinin benzerlikleri ve uyuşması ile yakından alakalıdır.
Gerçektende gençliğin biyo-psikolojik yapısıyla, terör benzer özellikler taşımaktadır. Her şeyden önce gençliğin kişiliğinde bir boşluk, bulunmaktadır. Terör ise fırsatçıdır ve fırsatını bulduğunda ihmalleri, gevşeklikleri ve boşlukları doldurmak ister. Gençlik aktif ve dinamik bir yapısal özelliğe sahiptir. Terörde sürekli dinamik ve aktif bir aksiyon içerisinde bulunmayı gerektirir. Yine inandığı davadan kolay kolay vazgeçmeyen gençlik, bünyesinde ki cesareti ile davası uğrunda kimsenin yapamayacağı işlere kalkışmaktadır. Terörde de cesareti ile eylemlere girişen, gerektiğinde kabul ettiği dava için canını bile hiç çekinmeden etmekten kaçınmayan intihar komandolarına ve ölüm makinelerine ihtiyaç vardır. Gençlik kitleye kendisini kabul ettirmek doğrultusunda, kitle içerisinde öne çıkmayı, beğenilmeyi ve farkında olmayı ister. Terör de yaptığı eylemlerle, medya aracılığı ile toplumda dikkati çekmek ve farkında olmak ister.
Gençliğin bir geçiş dönemi olması, kendine has çalkantılı ve fırtınalı bir dönemi yaşamasına sebep olmaktadır.[19] Yaşadığı çalkantılara ilaveten bu dönemde gençlik, her şeyden önce kendine uygun, bünyesindeki boşluğu dolduracak bir kişilik yapısı oluşturma çabası ve arayışı içerisindedir.[20] Sosyalleşme olarak kabul edilen bu süreçte gençlik, her şeyi emmeye hazır, kuru bir sünger gibidir. Eğer gençlik, bu arayış sürecinde toplum tarafından yeteri kadar uyumla karşılanmaz ve hedeflerle donatılmazsa, bir takım alternatif yollara müracaat eder. Boşluğu dolduran bu alternatif yollar ise çeşitli alt-kültür grupları, örgütler, dernekler ve cemaatler olacaktır. İşte gençliğin, çoğu zaman farkında olmadan katıldığı, bu gruplar arasında, ideolojik ve terör tandaslı gruplar da yer almaktadır. Bu ideolojik gruplar ise bazen terör eylemleri düzenlemekle birlikte, bazen de teröre destek sağlayan bir arka bahçe hükmündedirler.
İdeolojik gruplarda, kavramların ve sloganların kölesi olan bu gençlik kesiminin bakış açısı dar ve kısırdır. Her defasında, özgürlükleri topluma getireceklerini savunan ve söyleyen, bu kişiler; kendi hürriyetlerini çoktan söylemlerin ve sloganların kölesi yapmışlardır. Çünkü sloganlarda canlılık ve hayat yoktur. Onlar “ruhları gitmiş cesetler”[21] gibidirler. Kelimelerin ritim ve yankılanışı, içeriğinden daha önde gitmektedir. Böylece özden ve icraattan uzak olarak, insanların ağızlarında sürekli bir şekilde tekrarlanan bu kelimeler, onları birer ideoloji köleleri haline getirmekte ve bakış açılarını kısıtlamaktadırlar. Ayrıca sloganlar, belirli bir kimliği de kendinde taşıyarak, toplum fertleri arasında hızlı kutuplaşmalara sebep olmaktadırlar.
Bu ideolojik gruplarda yer alan kişiler, bir yandan otoriteye karşı gelirken, diğer yandan katı fikir sisteminin ortaya koyduğu mukabil otoritenin tahakkümü altındadırlar ve bundan da habersizdirler. Oysa mukabil otorite “ideolojik araçlarla”[22] kendini ortaya koymaktadır. Özgür olmak, demokratik ve laik olmak, şeriata ve yobazlara karşı olmak, devlete karşı gelmek, ise mukabil otoritenin ideolojik araçlarıdır.
Gençliği Teröre Götüren Sosyal Sebepler
Hızlı sosyal değişme dönemleri, toplumlar için büyük sıkıntılar doğurduğu gibi, onun içindeki gençlik kesimi açısından da pek çok problemin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Değişme ile birlikte toplumda, eski kültür kıymetleri sevk ve idare edici, düzenleyici kuvvetini kaybetmiş, yeni nizamın getirdiği değer hükümleri de daha henüz yerleşmemiştir.[23] Hedef alınacak değerler açısından bir başıboşluk, belirsizlik ve kargaşa(anarşi) durumu vardır. Bu durum, en çok özellikle belirli değerleri kendi kişiliğinde tam olarak daha oturmamış ve bir arayış dönemi olan, sosyalleşme sürecinden geçen gençlik kesimini etkilemektedir. Bu ortam içerisinde, cemiyette uygun ve model alabileceği örnekleri bulamayan genç, ya amacını, beklentisini yitirebilir; topluma güveni kalmaz, endişe, korku, öfke, kin, nefret, düşmanlık duyguları içerisinde tedirgin bir hayat sürdürmeye çalışır veya bu boşluğu doldurmada alternatif olan alt-kültür guruplarına katılır. Bazen de kuvvetli telkinlerle istismara uğrayarak ideolojik terör örgütlerine ve karşıt kültür guruplarına katılarak, şiddet eylemleri içerisinde yer alacaktır.
Kentleşme ve onun doğurduğu problemler de teröre etki etmektedir. Özellikle 1950’lilerden sonra hızlı bir ivme kazanan kentleşme, beraberinde getirdiği, sağlıksız kentleşme, dengesiz göçler, plansız sanayileşme, ekonomik olumsuzluklar ve kurumların fonksiyonlarını yerine getirememesi gibi problemler, terör gibi başka problemlerin doğmasına sebep olmuştur. Özellikle de büyük umutlarla kente yapılan yoğun göç hareketleri ve bu göç edenlerin, istek ve beklentilerine cevap verecek kurumların ve alt yapının kentlerde henüz tesis edilmemesi, bu insanların umutlarının kırılmasına ve kendi başlarına hareket etmelerine sebep olacaktır. Bu süreçte göç eden bu insanların aile yapıları değişecek, hızlı kent hayatında çocukların ve gençlerin eğitim kurumlarında, arkadaş çevrelerinde kazandıkları değerler ile aile büyüklerininki, bir çatışma içerisinde olacaktır. Ayrıca kentin ekonomik ve sosyal açıdan heterojen bir yapı arz etmesi, insanlar arasındaki farklılıkların ve uçurumların daha belirgin ve yan yana olmasına sebep olacaktır. İşte bu uçurumları gören ve bazı şeylerin eksikliğini hisseden insanın, sorunlarını ve ihtiyaçlarını meşru yollardan karşılayamaması, onu, gayrı meşru yollardan hedeflerini elde etmeye çalışan terör örgütlerinin istismarına müsait bir hale getirecektir.
Gençleri teröre götüren en önemli faktörlerden birisi de işsizliktir. Yaşamakta olduğumuz kriz ortamlarının da etkisiyle, gençler hızlı bir şekilde işten çıkarılmalarla karşı karşıya kalmaktadırlar. DİE 2001 yılı, ikinci dönem İşgücü Veri Tabanı Endeksi’ne göre, Şubat krizinden sonra işini kaybedenler arasında, ilk sırada gençler, yer almaktadır. Yine bu istatistiklere göre, en fazla işsizlik, 20-24 yaşları arasında genç kesimde olmaktadır. Bu yaşlar arasında, genel işsizlerin %46’sını erkek, %70’ini de kadın genç nüfus oluşturmaktadır.[24] Bu oranların belirttiği üzere, ülkenin fayda sağlayacağı en verimli saha olan gençlik kesimi, üretimden çekilmekte ve atıl kalmaktadır. İşsizken ve iktisadi sıkıntı çeken ve başkalarına muhtaç olarak yaşayan gençler, çoğu zaman kahvehaneleri doldurmaktadır. Kurduğu pek çok hayali ve beklentileri ile bu gençlik kesiminin, işsizlikle karşı karşıya kalması; beklentilerinin kırılmasına, kendisini çevreleyen dünyaya küsmesine ve bağlarını koparmasına yol açacaktır. Hayallerinin ve ümitlerinin gerçekleşmediği, böyle bir olumsuz bir süreci ve ortamı yaşayan gençlik kesimi ise terör örgütlerine katılmaya müsait bir hale gelecektir.
Bunların yanında kasıtlı olarak, toplumlarda belirli taktikler uygulanarak terör ortamı meydana getirilebilmektedir. İlk olarak “beyin yıkama” ile insanlarda neyin doğru neyin yanlış olduğu hükmünün, değer yargısının kaybı ve kavram kargaşası, doğması beklenen ve kaçınılmaz sonuçtur. Bu kargaşa ortamında insanlar belirli “şartlandırmalar” ile belirli davranışlar içerisine sokulacağı gibi serbest iradeyi de reddeder. Şartlandırmalar ile insanlar cinayet makineleri haline getirilmekte gerekli “tetik” kelimeyi, “sloganı” duydukları zaman, mekanik bir tarzda cinayet işleyebilmektedirler. Bunun için toplumda “dil” etkili bir araç olarak kullanılır. Çünkü insanlar kelimeler vasıtasıyla düşünmeyi öğrenir ve düşünerek dili imal eder. Dolayısıyla dil, düşüncenin hem sebebi, hem sonucu olmaktadır. Dilsiz bir düşünce tasavvur edilemez. Kelimelerin söylenişi, tonları, sesleri ve manaları ayrı ayrı şartlandırıcı değer taşımaktadır. Böylece kullandığımız kelimelere, dile hakim olan, düşüncemize de hakim olacak ve onu istediği gibi yönlendirecektir. Bu stratejiyi planlayan “kamuoyu mühendisleri” de son yıllarda soğuk harp uzmanları arasında yer almışlardır.[25] Bu stratejiler günümüzde genellikle de can alıcı nokta ve istikbalin sahipleri olan, gençlik kesimi üzerine yoğunlaşmaktadır.
Toplum içerisinde sunulan değerler de, gençliğin sapma davranışların ve terör hareketlerinin içerisine girmesine imkan tanıması açısından, oldukça önemli bir konudur. Çünkü hali hazırdaki toplum özelliklede yeni yetişen gençlere bir takım maddi veya manevi hedefler sunar. İdealize edilen bu değerlere ulaşamama durumu ise çatışmaların, sosyal düzensizliklerin ve bütünleşme problemlerinin başlangıç noktasını oluşturur. Esasında günümüz toplumlarında gençlikteki bir takım problemlerin (terör, şiddet, gasp, hırsızlık..vs) meydana gelmesinin temel sebebi de burada yatmaktadır. Yani toplum içerisinde sunulan hedefler ve bu hedeflere götürecek araçlar arasındaki uyumsuzluklar problemin kaynağını teşkil etmektedir. Çünkü bu gün, bizim de içinde bulunduğumuz bazı toplumlar, gençlere yüksek bir ideal kazandırmak yerine, çok para kazanıp, zengin olmayı, şöhreti..vb. hedef olarak gösterirler ve bu duruma ülke içerisinde çok kıymet kazandırırlar. Bu yüzden ne acıdır ki günümüz gençliğinin, ülküsüzlük buhranının doğurduğu anaforlarda, nefes alacak takati bile kalmamıştır. Gençliğin gerçek örnek alacağı kişiler bulunmamaktadır.. Bu gün maalesef gençliğin model şahsiyet olarak seçtiği kişiler, sadece o zaman içerisinde toplumda popülaritesi yüksek olan (popçu, topçu, film yıldızı.. vb.) kişiler olmaktadır. Bu insanların popülaritesinin geçiciliği kadar, onları ideal olarak seçmek de gence, geçmişle bu gün arasında bağlantı kurup geleceğini inşa etme ve sağlam bir kişilik yapısı oluşturmasında hiçbir şey kazandırmamaktadır.
Yine gençler, eğer seçtikleri bu hedeflere götürecek meşru yollardan mahrum ise -ki herkes bu imkana sahip olamaz- o zaman meşru vasıtaları reddederek, gayri meşru yolardan zengin olma, ün kazanma çabası içerisine gireceklerdir. Bu istikamette ise gençlik, kanun dışı yollara sapacağı gibi bazen de ahlak dışı davranışları da sergileyecek ve böylece sonucunda gerek bireysel ve gerekse toplum çapında sosyal şiddet olaylarının meydana gelmesine sebep olacaktır.
Ayrıca toplumda ve medyada idealize edilerek yer alan futbolcuların ve sanatçı sayılan kimselerin renkli ve cafcaflı yaşamları ile kendi durumu arasındaki, uçurumu gören gençlik kesiminde, beklenen ihtiyacın tatmin seviyesi yükselecektir. İşte beklenen ihtiyaç tatmini ile gerçekleşen ihtiyaç tatmini arasındaki fark, gençte bir engelleme ve yoksunluk duygusunun oluşmasına yol açacaktır. Böyle bir yoksunluk duygusu oluşması; gençte, hem ulaşamadığı bu çevreye, hem de kendisini kuşatan ve sınırlayan, siyasi-idari yapının unsurlarına karşı bir kızgınlık ve öfke duygularının belirmesine sebep olacaktır. Çünkü beklentilerin tatmininin imkansız olduğu inancının oluşturacağı engelleme veya tatminsizlik duygusu çok ciddi sorunlar ve tepkiler doğurur. Birey kendini engellenmiş hissettiği zaman yıkıcılığa, güce veya boyun eğme özlemine kaptırır.[26] Bir engel dolaysıyla hedefe erişememek ve gerginliği ortadan kaldıramama hali fertlerde yanlış intibaka götüren bir çok davranışlara yol açar. Bu engelleme (Frustrasyon) neticesinde her şeyden önce yeni tatmin yolları meydana çıkar. İdrakte ve tanımada değişiklikler olur. Engellemenin sonuçlarının mahiyeti ise engellemenin şiddetine bağlıdır. Engelleme sonucunda da öfke, kızgınlık, saldırganlık, eşya ve insanlara maddi zarar ve tahrip gibi hareketler ortaya çıkabilir.[27] Bu da sosyal bir düzensizliği meydana getirecektir.
Bunların yanında demokratik talepleri ile demokratik sistemi kendi amaçlarına hizmet eden araç olarak gören ve kullanan, aydın olarak bilinen kişilerin ve sözde insan hakları savunucularının, örtülü terör destekleri gözden kaçmamalıdır. Böyle bir oluşumla teröre siyasi bir destek sağlanmakta ve demokrasi bir kalkan olarak kullanılmaktadır. Başka ülkelerdeki ağabeylerini ve ablalarının kuklası ve uşakları durumunda olan bu insanlar, ülkenin konjektürüne göre de kılıktan kılığa girmektedirler. Bazen aşırı laik, bazen aşırı cumhuriyetçi, bazen de Atatürkçülük kılığı altına girerek, faaliyetlerini sürdürmektedirler. Ancak sürekli olarak bu insanlar, savundukları değerler ile çelişki içerisinde olmaktadırlar. Türk milletinin bütünlüğüne silah çeken insanların savunuculuğunda, bağırışları göklere çıkan bu insanların, vatanı ve namusu için şehit düşen insanımızın cenaze törenlerinde sesleri bile çıkmamaktadır. Özellikle de medyadaki bazı entellektüellerin, teröristlerin yaptığı eylemleri pek çok kez ekrana koyup gündeme getirmelerindeki amaç ve motif farklıdır. Burada daha çok terör örgütünün yaptığı eylemin reklamını yaparak, psikolojik baskı oluşturmaktır. Yapılan bu destek ile terör grupları içerisindeki gençlerin moral düzeyleri ve ümitleri artmaktadır. Dolayısıyla bu insanlar pirincin içindeki taşlar gibi ayıklanmalı ve samimiyetsizliklerinden dolayı, saf dışı bırakılarak, itibar edilmemelidir.
Ayrıca yöneticilerin hatalı tutumları çoğu kez terörü besleyen ve kışkırtan bir sonucu doğurabilmektedir. Geleneğin her hangi bir kısmında yapılan engel