‘Füze Kalkanı’ konusu ucundan tartışılmaya bir başlandı, daha ne olduğunu anlamadan baktık ki; Cumhurbaşkanı basmış imzayı.
İşlem tamam.
Cumhurbaşkanı; “Brüksel’de NATO bizi konuştu” demiş.
İyi de ne konuştu?
“Kerizleri yine kandırdık”mı dedi, yoksa başka bir şey mi?
“Türkiye istediklerini aldı” demiş Cumhurbaşkanı.
İyi de ne aldı?
Cumhurbaşkanı; “Metinden İran çıkarıldı” demiş.
Buna karşılık Sarkozy; “Biz kediye kedi deriz, tehdit İran’dır” şeklinde beyanat vermiş.
Başbakan, kontrol ve kumanda bizde demiş.
Hangi karar?
Füze havada iken Başbakan’a açıp soracaklar zahir; “Füze geliyor, ne yapalım?”
Dünyanın hiçbir ülkesinde ülke için böyle hayati bir konuda, muhalefetle konuşulmadan, Meclis’te tartışılmadan, kalkıp imzalanmaz böyle bir anlaşma.
Başbakan konutta, Cumhurbaşkanı Köşkte, koltuklarını değiştirirken dahi eşine ve çocuklarına danışır mı?
Kesinlikle öyledir.
Peki aynı Cumhurbaşkanı ve Başbakan, ülkeyi ileride önemli bir taahüde sokacak anlaşmayı, neden gizlemek gereği duymuştur Meclis’ten ve Muhalefet’ten?
Muhalefet’in, tüm bu gelişmeleri basından takip etmek zorunda kalışını, kim nasıl izah edebilir bana?
Füze Kalkanı’nın, şuna buna faydası konuşulurken, Türkiye’ye ne faydası olduğunu kim açıklayabilir bana?
İşin aslı şu:
Başından bu yana teslimiyetçi bir dış politika izleyen AKP Hükümeti, bu anlaşmayı, tartışmadan uzak tutup, ‘seve seve’ imzalamak zorunda bırakılmıştır.
Zira ipin ucu puştun eline geçmiştir Dış Politika’da.
Kimse kimseyi kandırmasın.
Haysiyetli Dış Politika iddiasında bulunanlar da, bu olanları iyi tahlil etsin.
Bu kalkan meselesinin bir tek amacı vardır.
Diğer konuşulanların tamamı laf-ı güzaftır.
İsrail’i İran tehdidinden korumanın dışında, tali hiçbir amacı da yoktur.
Nerede kaldı “One minute”?
Önce Davos’ta yalandan kabadayılık yap, şimdi de Brüksel’de İsrail’i savunmak için Füze Kalkanı’na aç topraklarını.
Oldu mu bu şimdi?