Havada, Karada, Suda Katilim Kim?…

102

Sizce Dünyada hayvanlar olmasa ne olur? Hayvanların nesli tükense ne olur ? Sizce bölüşemediğimiz nedir. Onların resmi tapulu yerleri yok ki? Eğer yaşadıkları yerler onların tapulu yerleri olsaydı insanlar ne yapardı? Bizler onların yaşam yerlerine şehirler kuruyoruz ve onları yaşam alanlarından sürüp yaşama haklarını da elinden alıyoruz. En azında Bütün dünyada  kutlanan 4 ekim günü “dünya hayvan hakları günü” . Biraz düşünsek. Hayvanlar olmadan bizim yaşamımız nasıl olurdu diye..

Sabah çocuğunuza yumurta pişiremezdiniz., peynir, süt gibi temel ihtiyaçlarınızı karşılayamazdınız. Pikniklerde cızbız yapamazdınız. Akılınıza  gelemeyecek bir çok şeyden mahrum kalırdınız. Bulaşıcı hastalıklardan kurtulamazdınız. Eğer Doğal zincir bozulduğunda neler olurdu düşünmek bile istemiyorum..

 

Bu sene Hayvan Hakları günü kapsamında HAYTAP(Hayvan Hakları Federasyonu) “Havada, Karada, Suda Katilim Kim?…” Teması  ile havada,karada ve suda, insan eliyle işkence gören, sömürüye alet olan, esaret altındaki tüm türlerin özgürlüğüne adıyorlar.

Kısaca Dünyada ve Türkiye’de Hayvan hakları konusundaki sürece deyineyim.

4 Ekim Dünya Hayvan Hakları günü. İlk “Hayvanları Koruma Derneği“ni 1825’de İngilizler kurdular. Daha sonra birçok ülke de kurulan dernekler 1931 yılında toplanarak 4 Ekim gününü  “Hayvanları Koruma Günü” olarak kabul ettiler. Dünyada kurulu bulunan Hayvanları Koruma Derneklerinin, 1931 yılında toplanarak 4 Ekim gününü “Dünya Hayvan Hakları Günü” olarak kabul ettiklerini, 21-23 Eylül 1977’de Uluslararası Hayvan Hakları Birliği ve ona bağlı ulusal birlikler tarafından Londra’da Hayvan Hakları konusunda bir uluslararası toplantı düzenlendiğini söyledi. Bu toplantıda da “Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi” kabul edildi.  Daha sonra, gelişmenin Paris’te UNESCO Evi’nde 15 Ekim 1978 tarihinde de törenle tüm dünyaya duyuruldu. Bizde ise İstanbul’da Türkiye Hayvanları Koruma Derneği’nin resmi kuruluş tarihi 6 Mart 1924 olmakla birlikte derneğin temeli aslında 1908 yılında atılmıştı. Sonraları, 1955 tarihinde Ankara’da da kuruldu.

Aslına Bakarsanız, Türkler Orta Asya’da eski çağlardan beri çevre, doğa ve hayvanlarla ilişkiler bugünün ölçütlerine göre bile çok ileride olduğu görülmektedir.Yakın dönem Selçuklu ve Osmanlıda hayvanlarla ilgili olarak neler var diye baktığımızda ise, hem vakıflar yoluyla hem de kişisel olarak hayvanlara olan yaklaşımın çok medeni olduğunu görüyoruz. Buna karşın aynı dönemlerde diğer ülkelere bakıldığında ise hayvanlara ve insanlara yapılan davranışların zulüm ölçeğinde olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.( http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=1139 )

Hem Selçuklu hem de Osmanlı döneminde hayvanların yaşamı üzerine kurulan vakıfların sayısı çoktur. Avrupa’da hayvanlar ve ağaçların kıymeti bilinmezken Türk’lerin bunları korumak için teşkilatlar vakıflar ve hastaneler kurdukları tarihi bir gerçektir. Bu durumu bizzat kendi gözleriyle gören Avrupalı araştırmacılar hayretler içinde kalmışlardır:

“Türk şefkati hayvanlara bile şamildir. Bunları beslemek için vakıflar ve ücretli adamlar vardır; bu adamlar sokak başlarında köpeklerle kedilere et dağıtırlar. Bu hayvanlar o sadakaya alışmış oldukları için besicilerinin seslerini o kadar iyi tanırlar ki işitir işitmez hemen sokak başına üşüşmekte hiçbir zaman kusur etmezler… Kısır ağaçların kuraklıktan kurumalarına meydan vermemek üzere bir işçiye ücret verip sulanmalarını temin edecek kadar hayrat ve hasenatta ileri giden… Müslümanlara da tesadüf edilir. Birçok Türkler de sırf azat etmek için kuş satın alırlar… Kasaplar her gün muayyen miktar kedi ve köpek beslemekle mükellef kılınır. Şam’da hastalanan kedilerle köpeklerin tedavisine mahsus bir hastane vardır.” (Jean Antoine Guer)

 “Türkler canlı ve cansız mahlukatın hepsiyle iyi geçinirler: Ağaçlara kuşlara köpeklere velhasıl Allah’ın yarattığı her şeye hürmet ederler; bizim memleketlerde başı boş bırakılan veyahut tazib edilen bu zavallı hayvan cinslerinin hepsine şefkat ve merhametlerini teşmil ederler.” (Lamartine)( çevreye verilen önem-http://www.harunyahya.org/kitap/seciye/TYS04.html#76. )

Geçmişte hayvan hakları konusunda ciddi adımlar atmamıza rağmen, bu günlerde maalesef karnemiz kırık. Halk olarak şu şekilde bir anlayışımız var” En iyi hayvan ölü hayvan” anlayışı hakim.

5199 sayılı hayvan hakları kanunu olmasına rağmen bu konunun uygulanmaması için ilgili kişiler elden geldiğini yapıyor. Kendini bilmez vatandaş şikayetleri konusunda da Zabıtalara veya dengi ekiplere  emir vererek itlaf yolunu veya toplayarak başka alanlara hayvanları atarak onların aç susuz kalma yolunu tercih ediyoruz.

Av. Ahmet Kemal Şenpolat’ın bir yazısından alıntıyla bitiriyorum. “Bilgililerin ilgisiz , ilgililerin bilgisiz olduğu bu kısır döngüde insanlara gurur, onur , bağımsızlık ve MERHAMET öğretmeden yatırım, kalkınma, ekonomi, ilerleme anlatmak her konuda olduğu gibi yalan ve sahte dünyalarımızda yaşamaya devam etmek istediğimizin, kendimizi kandırmaya devam ettiğimizin en güzel örneği olmaya devam etmektedir.

İşte tüm bu tespitleri gördükten sonra da, hayvan hakkından öteye YAŞAM HAKKINI savunmak o idealist dünyada hayvan haklarını savunan bizlere bile utanç vermektedir.”(Orada kimse var mı?  http://dohayko.org/component/content/section/22.html?layout=blog&start=25)

HAYTAP federasyonun bu yılkı poster ve konuya ilişkin yazısını yayımlıyorum..

3 Ekim Pazar günü tüm yurt çapında yapacağımız

etkinliğimizi; havada, karada ve suda, insan eliyle işkence gören, sömürüye alet olan, esaret altındaki tüm türlerin özgürlüğüne adıyoruz.

Çevre ve Orman Bakanlığı’nı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nı, Sağlık Bakanlığı’nı ve yerel yönetimleri görevlerini yapmaya çağırıyoruz!

Yetkililerin, “resmi olarak da” sorumlu oldukları doğayı ve hayvanları korumak zorunda olduklarını hatırlatmak, bu süreçte “yasadışılığın” ortadan kaldırılması için toplanıyoruz.

Hayvanları Koruma Yasası olarak bilinen 5199 sayılı kanunun, acilen değişmesini istiyoruz. Hayvana yapılan şiddetin, işkencenin, idari para cezası karşılığı geçiştirilmesini istemiyoruz! Hayvanlara karşı işlenen tüm haksız fiillerin, “ceza hukuku kapsamına alınmasını“, şiddet uygulayan suçluların, mahkemelerde yargılanarak gerekli cezaları almalarını istiyoruz.

Toplumdaki en zayıf halkaya yönelttiğimiz şiddet, aslında hepimize yöneltilmiştir.

Gözlerimizi kapayarak, “Önce insan hakları” diyerek bu sorumluluğumuzu üzerimizden atamayız. Çünkü hayvana işkence, aynı zamanda bir insan hakları ve etik sorunudur.

Soruyoruz: Onların hakkını savunacak mekanizmalar çalışmadığı sürece,

Türkiye uygarlık düzeyine ulaşabilecek mi? (http://www.haytap.org/index.php/201009142861/etkinlikler/katilimi-kim-havada-karada-suda…-katil-aramiizda)