Tarımdan sanayiye, dış politikadan birçok alana kadar küreselleşmenin baskı ve yönlendirmesini hissediyoruz. Türkiye için kırılma noktaları ortaya çıktıkça; küreselleşmeyi daha iyi anlıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı’nın TBMM’nin açış konuşmasında “Biz yapmazsak birileri bize bazı şeyleri yaptırabilir” demişti. Buradan hareket edersek; Kafkaslar’da Ermenistan ile antlaşma imzalanmasının arka plânını daha iyi anlıyoruz.
Türkiye’de asıl konuşulması gereken ekonomik sorunlar yerine; küresel hedeflere uygun olarak Türk Milleti dışlanarak etnik ölçekte konular tartıştırılıyor. Naisbitt‘in “Global Paradoks” isimli eserinde de belirttiği gibi, küreselleşme başarılı olacak ise; ekonomik parçaların ufak olması gerekiyor. Küresel gücün elindeki çok uluslu şirketlerle rekabet gücüne sahip olmamanız gerekiyor. Sadece ekonomik parçaların değil; siyasi parçaların da ufak olması için etnik çatıştırmalara yol açacak etnik taassub ve etnik yobazlık kışkırtılıyor. Önü açılmış milli devletler etnik tuzaklarla karşılaşıyor.
Küreselleşmenin küresel güce göre dünyayı şekillendirme, yeni bir düzen yaratma gayretlerine karşı küreselleştirilmeye farklı yönlerden tenkitler gelmektedir. Aşırı sol ideolojinin kıskacından dünya değişse de kendini kurtaramayanlar ve insanlık tarihini milli menfaat çatışmalarının tarihi olarak göremeyenler, ideolojik bir tavırla sadece kapitalizme karşı olmaları dolayısıyla küreselleşmeye karşı çıkıyorlar. Oysa bir yerde kapitalizmin çarpıklıkları ve vahşi kapitalizme dönüşmesi, tez, anti-tez ilişkileri içinde kendilerine malzeme de yaratıyor. Diğer bir tenkitçi bakış açısı da milliyetçi, yerli bir bakış tarzıdır.
Oysa milli ve yerli düşünülmeden, milliyetçi bir çizgiye sahip olmadan küreselleşmeye karşı çıkışın fazla bir anlamı yoktur. Zaten küreselleşmenin doğurduğu küresel güce her yönden çıkar sağlayan enternasyonal bir bakış tarzına, bir başka enternasyonal, milliliği ve milli çıkarı reddeden bir anlayış ile karşı çıkılamaz.
Küreselleşme, birliği bütünlüğü değil; kültürel çoğulculuğu çokkültürlülüğü ele alarak, milleti değil; ferdi ve parçayı merkez kabul ederek Dünyaya şekil
vermeye çalışıyor. Kıyıda köşede kalmış marjinal bir takım değer ve tercihleri de, hatta sapma davranışları normal kabul ederek bünyeye sokuyor. Bu ortamda, milletleşme değil; mahalli, parça, etniklik öne çıkıyor. Milletler ufalanıp çeşitlenerek milli direnç kırılmaya ve milletler uysallaştırılmaya çalışılıyor. Kimlikler de benzerliklerden ziyade; farklılıklar üzerine dayandırılarak çok kültürcü politikalar dayatılıyor. Bundan dolayı küreselleşmenin ideolojisi, çok kültürlülük tezleridir diyoruz. Küreselleşmenin bugün ve yarın sebep olacağı en önemli sorun; farklılıkları birlikteliklerin önüne dikerek heterojenliği meşrulaştırırken, farklılıkları topluma kapalı, yeni bir ırkçılığı teşvik ederek sadece parçayı ele alan seviyeye çıkarmasıdır. Bu yolla kendi kendilerini milletten soyutlayan ve ötekileştiren gruplar, bu defa milletin bütünü üzerinde dış destekle de beraber baskı kurmayı deneyeceklerdir. “Dilimizi kabul ettiniz, toprağımızı da kabul edeceksiniz, biz ayrı milletiz, Anayasa iki milletli, iki dilli yapılmalı” şeklinde devletin egemenlik haklarını paylaşmaya dönük taleplerin arkasında bu anlayış vardır. Farklılıklar siyasi bir talebe dönüştürülmektedir. Milli kimlik ve hâkim kültür reddedilmektedir. Bundan dolayı, ülkeyi yönetenler maalesef Türk yerine Türkiyeliliği bir çözüm zannetmektedirler.
Kanada, Avustralya, ABD gibi çok değişik göçler almış ve çokkültürlü hale gelmiş ülkeler, milli devlet yapısını muhafaza edebilmek için çokkültürlü siyaseti düşünmüşlerdir. Ancak birleştirici olacağı zannedilen çokkültürlülük, ters sonuç vermiştir. Bundan dolayı, bazı ülkelerde farklılıklara imtiyaz tanıma sonucunu doğuran çokkültürlülük çizgisinden milli bir çizgiye dönme ihtiyacı doğmuştur. Birçok ayrıcalık ve tanınan yetkiler geri alınmaktadır.
Avrupa ülkelerinde yabancı kaynaklı nüfusun anadillerde TV ve radyo yayını azaltılmakta, hatta bazı TV’ler devletin dili ile yayına devam etmek zorunda kalmaktadır. 2004 Yılında Türkçe öğreniminin Hollanda’da bütünlüğü bozacağı gerekçesi ile kaldırılmasının sebebi budur. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Gerçekleri görelim; kulağımıza her fısıldananı mükemmel zannetme yanlışından kurtulalım.
NOT: 25 Ekim 2009 Pazar günü saat 12:00’de Ziya Gökalp’i kabri başında rahmetle anacağız. (Çemberlitaş)