“Nerede eski bayramlar” hayıflanması ne kadar gerçekçi? Şimdiki bayramlar bazı açılardan çok sığ, bazı bakımlardan eskisinden daha da güzel.
“Büyüklere saygı, küçüklere sevgi” gösterisinin yoğunlaştığı eski bayramları birçok ailenin bugün yeterince yaşayamadığı doğru.
Kalabalıklar içinde yalnızlaşmış şehirli insanımızın, komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri geliştirmekte zorlandığı bir çizgideyiz. Bu değişim çizgisi nereye doğru gidiyor?
Anadolu’dan büyükşehirlere göçün öncüleri olan ilk nesillerde, yakın semtlerdeki akraba ve hemşerilerle kurulan bağlar bu yalnızlık girdabından kurtaran can simitleri idi. Bu durum onların yalnızlaşmasını önlemiş, Anadolu’dan taşıdığı gelenek ve kültürlerin devamını sağlamıştı. Ancak bu durum aynı zamanda birinci neslin şehirlileşme sürecini yavaşlatan bir unsur olmuştu.
Daha sonraki nesiller için doğduğu şehre aidiyet duygusu ağır basmakta, arkadaş ve beslenilen kültür çevresi değişmekte. Ailelerin yerini cemaat, tarikat, kulüp ve dernekler almakta. Bazı ailelerde bu değişim yavaş, bazılarında keskin olmakta. Ancak birinci neslin alışkanlık ve geleneklerine nazaran köklü bir değişim gerçekleşmekte. Hatta birinci nesilde bile eski geleneklere bağlılık zayıflamakta. TV ve gazeteler sosyal değişimi yönlendirmekte.
Eski geleneklerine tam bağlı olanlar, kurban kesme alışkanlıklarını bile gerekirse otoban kenarında, parklarda, apartman bahçesinde devam ettirmeye çalışırken, yeni nesil Belediyelerin modern kesim mahalleri, vekâlet yoluyla kurumlara kestirme veya çoğu yabancı sermayeli büyük marketlerin kurban kesme ve paketlenmiş olarak eve teslim hizmetlerini tercih etmekteler.
Esas olan çağın gerçekleri ile inancımızın gerektirdiklerini sentezlemek ve bunu yaparken bayramın asıl maksadından uzaklaşmamak. Bir yandan Yaradan’a karşı yapabileceğimiz fedakârlıkları yapmak, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve kaynaşmayı artıran usuller geliştirmek. Bunu yapmayı başardığımız her yeni çözümü, bu maksada vardıracak her açılımı sempati ile karşılamak lazım.
********************
Siyasi Partilerimizde Değişim
Türkiye’nin sosyal yapısındaki değişim bundan ibaret değil. Şehirleşme ve iletişimin hızlandığı, bilginin çok hızlı üretilip, çok kısa zamanda geniş kitlelere yayıldığı bir çağın gereği olarak sosyal yapımız ve değerlerimiz değişmekte.
“Milli Görüş” çizgisinden gelenlerin kurduğu AKP yöneticilerinin, yıllarca lanet okudukları ABD, AB ve İsrail devletleri ile yakın ilişkinin ötesinde “stratejik ortak” olma çabaları bir şaşkınlık dahi uyandırmamakta. Halkımızın AKP’nin yöneticilerine duyduğu güvenden midir, yoksa “emperyalizmin propaganda gücüyle kitleleri uyuşturmasından” mıdır bilmiyorum, ancak bu büyük değişimin hoşgörüyle karşılandığı ve hatta adeta teşvik edildiğini söyleyebilirim.
“Başörtüsünü laiklik için büyük tehlike olarak nitelendiren” kesimler, oy verebileceği yegâne parti olarak gördükleri, CHP’nin çarşaflı ve türbanlılara kapılarını açmasına çok tepkili.
CHP lideri Deniz Baykal’ı yıllardır iktidar olmak istemeyen, ana muhalefet olmanın kolaycılığına kaçan, tembel bir lider olmakla suçlayanlar ile yeni açılımı eleştirenlerin aynı olması ilginç.
CHP, sıkışıp kaldığı yüzde 20 mertebesindeki oy oranını artırabilmek ve iktidar adayı olabilmek için “merkez sol” bir parti olmak zorunda. Ancak merkezin değerlerine uzaklaşmamış, uç kesimlerin “az olsun bizim olsun” kolaycılığına kaçmamış, geniş kitlelerle kucaklaşmış bir CHP iktidar alternatifi olabilir.
Baykal samimi ise ve başarabilirse, hem iktidar alternatifi olabilir ve hem de Türkiye’de yaşanan laik- anti laik kavramları ekseninde yaratılan suni gerilimin yok edilmesine, normalleşmeye dönülmesine hizmet edebilir.
MHP’nin, “Alevi açılımı” adı verilen son çıkışının da bazı kesimleri şaşırtmış olduğu anlaşılıyor. Genellikle Alevilik ve Aleviler hakkında bilgisi az olanlar ile kendisini Alevi olarak tanımlayanların arasındaki büyük farklardan haberi olmayanların bu şaşkınlığa düştüğünü düşünüyorum.
MHP’nin “Ali’siz Alevilik” gibi uç fikirleri savunan kesimlerle birlikte olması düşünülemeyeceğine göre, bu milletin öz değerlerini benimsemiş ve Türk geleneklerini yaşamakta olan Alevi vatandaşlarımızla yakınlaşması bir sosyal değişimin değil, siyasi bir eksikliğin fark edilmiş olması anlamına gelmekte.
Hele 1980 öncesi, MHP’nin efsane lideri Türkeş zamanında, MHP ve Ülkücü teşkilatlarda görev yapmış Alevi vatandaşlarımızın sayısı ve bu kitleden aldığı destek düşünülürse, “bu konuda geç bile kalınmıştır” denilebilir. Bu cümleleri MHP ile Kürt kökenli vatandaşlarımızın ilişkileri açısından da söyleyebiliriz.
Asıl olan, merkezdeki halkımızın bütün kesimleriyle kucaklaşmak, iktidar olarak ülkeye hizmet etmekse, siyasi partilerimizde bu maksada hitap eden değişimleri anlayışla karşılamak gerekir.
Kurban Bayramının ülkemiz ve insanlık için huzur, barış ve refah vesilesi olmasını dilerim.