Cumhuriyetin 85. Yılı

104

 


Cumhuriyetin 85. yıl dönümünde O’nu bize emanet edenleri, başta milli mücadelenin muzaffer komutanı, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere saygı ve rahmetle anıyoruz.


Cumhuriyet; kanla, canla verilen ve mazlum milletlere ışık tutan bir milli mücadelenin tacıdır. Bu milli mücadele, Batılı emperyalistleri kovarken yüzünü doğuya çevirip Sovyet modeli bir devlet kurmayacak kadar da şuurlu ve köklü bir birikime sahipti.  Milli mücadele fikri ile manda fikirleri ve teslimiyetçilik parçalanmış, milli egemenlik ve milli bağımsızlık yolu açılmıştır. Milli mücadele, ne bir sınıf hareketidir; ne de etnik bir mülahazaya dayanır. Türkiye Cumhuriyeti izinle kurulan bir kavimler ittifakı değildir. Milli mücadele de Anadolu’da ayrı milletler ve devletler kurmak için yapılmamıştır; halen de devam etmektedir. Türk Milleti bir bütün olarak  işgalci güçlere direnmiş ve başarmıştır.  Örnek de olmuştur. 85 yıl sonra işgalci güçleri tekrar davet etmemeli, bu konuda başta yöneticiler olmak üzere dikkatli olmalıyız. Milli mücadeleyi yapanlar, bu Devleti kuranlar, TRT ayırımcılık ve bölücülüğün sözcüsü olsun, milli ve üniter yapıdan uzaklaşılsın diye yola çıkmadılar.


Cumhuriyeti kuranlar demokrasi fikrinden hareket etmişlerdir.  Nitekim, milli mücadeleyi TBMM yürütmüştür. Bu bakımdan, günümüzde tartışılan  cumhuriyetçi miyiz, demokrat mıyız ayrımları yanlıştır. Çünkü bunlar birbirini tamamlar ve birbirine rakip değildir. Cumhuriyeti numaralamak da yanlıştır.


Soğuk Savaş, her ne kadar  bitmiş gözükse de; örnek ve hedef bir ülke olması bakımından Türkiye üzerinde sürmektedir.  Bundan dolayı günümüzde bir takım iktisadi, siyasi ve sosyal sorunlarla karşılaşmaktayız.  Türkiye’nin bu sorunları aşacak gücü olduğu bilinmektedir. Yeter ki kararsızlık, basiretsizlik ve vurdumduymazlık gösterilmesin. Dün Balkanlar’da Osmanlıyı çözülmeye götüren süreç, bugün Orta Doğu’da işletilmeye çalışılmaktadır.  Soğuk Harp sonrası işimiz kolay olmamıştır.  Küreselleştirme sürecinin artan tesirleri,  önü açılmış milli devletlerle küresel güç ve blokların mücadelesine sahne olmaktadır. Bu milli devletler milletleşmeden kalabalıklaşmaya, coğrafyalar milli kimliksizleştirilmeye, önü açılmış milli devletler siyasi ve iktisadi bakımdan ufalanmaya, milli direnç kırılmaya, sosyal ve etnik yapılar üzerinde tuzaklar kurulmaya çalışılmaktadır.


Osmanlı bizim milli tarihimizin önemli bir parçasıdır. Farklı dönemleriyle farklı değerlendirilmelidir. Dünün Osmanlı beşeri coğrafyasının unsurları ile ilgilenmek, onların demokrasi ve insan hakları sorunlarına eğilmek bir insanlık görevidir.  28 Mayıs 2008 tarihinde Fatih Sultan Mehmet tarafından Bosna’da Fransiskeler isimli dini azınlığa  verilen Ahitname’nin yıldönümünde de gördük ki; 1463 Avrupası, Osmanlı sayesinde bugünün 2000’li yıllarının Avrupası’ndan çok çok ileridedir.  İnsan hakları, din ve vicdan hürriyeti, yaşama hakkı ve hoşgörü konusunda halâ Osmanlı’dan alınacak çok dersler vardır. Batının Osmanlı ile teması toprak düzeninin değişmesine, vakıf sisteminin gelmesine ve bir ölçüde feodalitenin dağılmasına  sebep olmuştur. Bu anlamlı törene katılmaktan büyük bir mutluluk duyduk. 


Osmanlı  Batı’daki krallık ve monarşilerden çok farklı bir yapıdır. Padişah, hakan ve halife olmasına rağmen,  yetkileri sınırlıdır.  Yargı ve yasama hakkı yoktur. Şeyhülislamlık dini iktidarı, sadrazamlık siyasi-dünyevi iktidarı şekillendirmiştir.  Osmanlı tabiî ki bir demokrasi ve Batı tipi bir monarşi değildi. Ama kendine özgü değişik bir kuvvetler ayrılığına sahipti.


Günümüzde Osmanlı ismi kullanılarak “Yeni Osmanlıcılık” isimli bir akım yaratılmak istenmektedir. Bu anlayış, milli devleti ve üniter yapıyı hedef almaktadır; kulağa hoş gelse de… Tarihe çok saygı duyarız; ama tarihi geri çeviremeyiz.  Bir nehir çıktığı kaynağa geri dönmemiştir. Denize akan bir akarsu dağa tırmanamaz. Dün milli tarihe Türkiye’de saygılı olmayanların; bugün küresel güçler adına Osmanlıcı kesilmeleri dikkat çekicidir.


Demokrasiler milli devlete ihtiyaç duyurur. Milletleşme ile demokrasi arasında çok yakın bir ilişki vardır. Demokrasi basit kalabalıkların değil; milletleşmiş, mutabakatları gelişmiş toplumların rejimidir.  Milletleşme de etnik taassubdan (etnosantrizm), etnik ırkçılıktan ve ilkel etniklikten uzaklaşmadır. Anlamlı bir mensubiyet duygusudur. Milli devletsiz, milli güvenliksiz, milli bağımsızlık  ve milli ordu olmadan demokrasi yaşatılamaz ve konuşulamaz. Çok sesli olan demokrasiler, farklı görüşlere yasalar içinde kalmaları şartı ile hoşgörü ile bakarlar. Demokrasiler özgürlüklerle güvenlik arasında anlamlı bir denge kurmak zorundadırlar. Biri diğerine feda edilemez. Demokrasiler, milli menfaatlerden vazgeçme, istikrarsızlık ve karmaşa olarak da anlaşılmamalıdır.

Önceki İçerikSosyo-Ekonomik Teröre Karşı Uyarı Paketi
Sonraki İçerikKriz Başladı, Ne Yapmalıyız?
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)