Özellikle köy camilerinde eskiden kadrolu imam pek bulunamadığı için, “cer hocası” denilen bazı kişiler bu görevi yaparmış. Cer hocaları yaptıkları görev karşılığı maaş alamadıkları için köylülerin verdiği para veya erzakla geçimlerini sürdürürlermiş.
1960 lı yıllarda yaşanmış bir olayı aktarmak istiyorum. Gençlik yıllarında aldığı geleneksel eğitimle hocalık yapabilecek bilgilere sahip Ali Efendi, bırakın hocalık yapmayı zamanla yoldan çıkmış, kumar oynamak gibi bazı kötü alışkanlıklar edinmiş.
Zaman zaman kumarda kaybedince parasız kalan Ali Efendi para kazanabilmek için uzak köylere gider, cer hocalığı yaparmış. Bu alanda çok yetenekli olduğu için köylülerin cömert yardımlarına muhatap olurmuş.
Bir gün yine bu maksatla gittiği köy camiinde hutbeye çıktığı zaman bir de ne görsün? Cemaatin içinde onun nasıl bir hayat yaşadığını, kumar alışkanlığını ve yaşantısını bilen tanıdığı bir adam var. Ali Efendi’nin foyasının ortaya çıkması kesindir.
Ali Efendi hemen konuşmasına başlar: “Ey cemaat, siz incir ağacını bilir misiniz?” Cemaat başını sallayarak onaylar. “Bu incir ağacının bilirsiniz ki hiçbir yerinin hatta gölgesinin bile herhangi faydası yoktur. Çünkü reçine akıttığı için altında oturamazsınız.”
“İncir ağacının yaprağını düşünün. İncir yaprağını da ne yemek ne de başka bir maksatla kullanamazsınız. İncir ağacının dalları ve gövdesi de bir işe yaramaz. Bunlardan ne kereste olur, ne de yakacak odun.”
“Fakat kendisi hiçbir işe yaramayan bu ağaçtan öyle nefis, öyle leziz bir meyve çıkar ki, yemeye doyum olmaz. Bu meyve o kadar değerlidir ki, Kur’an-ı Kerim’de ismi zikredilmektedir.”
“Ey cemaat işte ben o incir ağacıyım.”
“Benim kendi özel hayatıma bakmayın, benim ilmime değer verin” mesajını veren bu veciz konuşmadan sonra, köylüler Ali Efendi’ye yine cömert yardımlarını yapmış. İlçeye cebi olarak dönen Ali Efendi, kendisini karşılayan kumar arkadaşlarıyla hemen masaya oturmuş ve bütün paraları kaybetmiş.
Çocukluğumda ilçemde yaşanmış bu hikâyeyi hatırlamama sebep, iktidar partisinde aktif siyasetin içinde yer alan bir dostumun söyledikleri:
“Türk insanı seçimlerde büyük bir heyecanla oy veriyor, seçimlere katılma oranı genelde yüksek oluyor. Ancak seçtiklerimizi denetleme gibi bir alışkanlığımız yok. Oysa ister hükümet, ister belediye yönetimleri bizim günlük hayatımızı ve geleceğimizi ilgilendiren o kadar önemli ve kritik kararlar alıyorlar, bizim paramızı, bizim kaynaklarımızı harcıyorlar, çoğu zaman yapılan olumsuzlukların farkına bile varmıyoruz.”
Toplum menfaatini en üst düzeyde koruması için görev verdiklerimizden bazıları, bulundukları makamların imkânlarını kendilerinin ve yakın çevrelerinin güç ve zenginlik kazanması için kullanıyorlar.
Hatta “kendi şahsi menfaatlerini yabancıların menfaatleri ile birleştirenler” bile olabiliyor.
Daha da esef verici olanı, emanete hıyanet içinde olanlardan bazılarının ağzı iyi laf yapıyor, bizim hassas noktalarımızı çok iyi kullanıyor. Bizleri tekrar tekrar kandırabiliyor.
Yoldan çıkmış Ali Efendiler günümüzde de yaşamaya devam ediyor.
Vatandaş olarak bize düşen, kamu imkânlarını emanet ettiğimiz insanları denetlemek, yoldan çıkmış Ali Efendilere itibar etmemek.