Türkiye ne çekmişse; hep ülkesini tanımayan, ülkesine dışarıdan
bakan bazı aydınlardan çekmiştir. Bu yabancılaşmış çevreler sürekli
Türkiye’yi kendisine uymayan bir kalıba oturtmaya çalışmışlardır.
Neticesi hüsran da olsa; bunda ısrar etmişlerdir. Bazı siyasiler ve
değişik çevreler de değişik şey söyleyen bu kişilerin peşine
takılmışlar; söylediklerinde bir hikmet var zannetmişlerdir.
Siyasetçiler ve bürokratlar, on kere düşünüp bir kere dikkatli konuşmak
durumundadırlar.
Günümüzde tartışılan “paralı yüksek öğretim” de gerekli incelenme yapılmadan ve tartışılmadan Sayın YÖK Başkanı tarafından ortaya konulmuştur. Eğitim bir sektör gözüyle
görülür. Eğitim, bir ülkenin ihtiyaç duyduğu insangücü kaynağının
farklı mesleklerde ve alanlarda nitelik ve nicelik olarak
yetiştirildiği bir sektördür. Kısaca, eğitim ve eğitime ayırılan
kaynaklar eğer iyi bir eğitim plânlaması yapılmışsa; farklı mesleklerde insangücü arz ve talep tablosu (açık ve fazlalıklar) dikkate alınmışsa; eğitim-istihdam ilişkileri kurulmuşsa; beyin göçünü önleyen kanallar açılmışsa; eğitim en yüksek hasıla sağlayan, artı hasıla sağlayan bir alandır. Bu açıdan baktığımızda, eğitimin yatırım fonksiyonunu
ihmal edemeyiz. Eğitime önemli bir yatırım gözüyle bakmak demek; onu
sadece bir maliyet unsuru ve basit bir harcama olarak görmemek
demektir. Bu doğru yaklaşım eğitim hizmeti sağlayan devlete patron, hizmetten faydalananlara da müşteri gözüyle bakma yanlışından bizi uzaklaştırır.
Diğer taraftan, eğitim sektörü sadece ferdi hasıla
yaratan bir alan da değildir. Ferde meslek ve gelir sağlayıcı bir
faydası olmakla beraber; topluma ve üçüncü şahıslara dönük ferdin
katkılarını ve yaratıcılığını da ortaya çıkarır. Bu bakımdan, kamu
harcamalarının ferdi harcamalarla mukayese dahi edilemeyecek olması,
ferdi hasılanın sosyal hasıladan daha yüksek
olacağını ilk anda bize düşündürtse de; fert topluma dönük faydalar
sağlamakta, hatta vergi mükellefi olarak kamuya dönük gelir akımı
doğurmaktadır.
Eğitimde fırsat eşitliği
sağlamak, alt ve orta tabaka çocuklarına eğitim yoluyla sosyal
hareketliliğe uğratmak ve eğitim hizmeti vermek, kamuya Anayasaca
yüklenmiş bir sorumluluktur. Devlet eğitim, sağlık ve ulaştırma dahil
sosyal sorumluluklardan kendini dışlayamaz. Dışlarsa da devlet olmaz;
tüccar olur. Böyle bir anlayış bizim geleneklerimize de aykırıdır.
Kaldı ki; 5000 dolar olduğu ileri sürülen fert başına düşen milli gelir
ortadadır. Türkiye, fert başına düşen milli gelirin 20.000 hatta 40.000
dolar olduğu ülkeleri taklit edemez. Ancak, son yıllarda iktidarın bazı
kamu hizmetlerini özel sektörün bir kısmına ve bazı belediyelere
devrettiği görülmektedir. Son dönemde eğitime yapılan sabit sermaye
yatırımı kamuda %5,5 azalırken, özel sektör yatırımlarında kamu
destekli olarak %26 artmıştır. Türkiye’de eğitim ve sağlık, vatandaşın istismar edileceği bir pazar olmamalıdır. Türkiye, sosyal devlet
özelliğini yitiriyor. Ülke gerçekleri karşısında paralı yüksek öğretim,
dar ve ufuksuz bir bakıştır. Yüksek öğretimde birçok yerde öğrencinize
milli kimliği olan Türklüğünü hissettiremiyorsunuz ve veremiyorsunuz. Eğitim ve kültür politikalarında mutabakatlarınız net değildir. Türkiye, kararsız toplum manzarası gösteriyor. Gençler, “Sadece kendini düşün ve kurtar, ülkeyi kurtarmak sana mı kaldı”
gibi sorumsuzluk örneği telkinlerle karşı karşıyadır. Milli endişe
sahibi aydınlar yerine meşru-gayrimeşru fark etmeden sadece kazanıp
harcamayı düşünen bir zihniyet yerleşiyor. Muhafazakârlık dahil birçok
değerin içi boşalıyor. Para eden bilgi, para etmeyen bilgi ayırımları
yapılıyor.
YÖK’ün uğraşacağı ve çözeceği
başka önemli sorunlar vardır. Bütçeden eğitime ayırılan pay çok azdır.
Yabancı dille eğitim-öğretim sorun deposudur. Türkçe’ye saygısızlık
yaygındır. Devlet üniversitelerinin içi boşalmaktadır. Maaşlar alay
edilecek düzeydedir. Kaliteli mezunlar asistanlığa talip olmamaktadır.
Kütüphane, mediko-sosyal, internet ağı hizmetleri iyileştirilmelidir.
Köklü geleneği olan üniversitelere mali kaynak aktarılmalıdır.
Çalışanlara kurum kimliği (aidiyet) verilememesi, verimi düşürmektedir.
Teknik cihaz, malzeme kullanımı ve bakımı sorunları vardır. Çalışan
teknokent, dershane, rehberlik, sosyal tesis eksikliği vardır. Akademik
ve idari kadrolar için gerçek performans ölçümleri ve buna göre
ödüllendirme yetersizdir.