Türkiye: ABD’nin Paradigması

208

Batı bizi nasıl görüyor?

Buna cevap vermek için bir soru da bizim sormamız gerekli: Ne zaman?

Soğuk Harp sırasında biz Batı’nın yani Batı Avrupa ve ABD’nin, can ciğer kuzu sarması dostu ve müttefiki idik. Bir “Hür Dünya” vardı bir de hür olmayan dünya. Amerikan başkanları Hür Dünya’nın doğal lideriydi. Biz de ucundan bir parçası. Şah’ın İran’ı da Hür Dünya’nın müttefikiydi. Nasıl olmasın? Demokratik Musaddık iktidarını hükümet darbesiyle devirip ülkeyi Şah Rıza’ya teslim eden CIA’nin ta kendisiydi. Hür Dünya ifadesi, Eisenhover’dan baba Bush’a kadar sık sık kullanıla geldi. Sonra Sovyetler Birliği çöktü. Hür Dünya’ya da gerek kalmadı. Sovyetlerin çöküşü muhakkak bir paradigma değişikliği getirecekti.

Yeniden korkunç Türk

Paradigma değişecekti ama nereye doğru değişecekti? İnsanlar paradigmasız yaşayamaz, beynimizin nöron demetleri olmadan yaşayamayacağı gibi. Batı’nın bizim hakkımızda yeni paradigmalar kurmasına gerek yoktu. Onun “Türk” paradigması her zaman vardı, fakat Sovyet tehdidi altında o paradigmanın sümen altı edilip maksada uygun yenisinin kurulması gerekiyordu. Öyle de yapıldı. Fakat Soğuk Harp bitip Sovyetler yıkılınca o taze düşüncelere gerek kalmadı ve bilmem kaç asırlık Korkunç Türk paradigmasına geri döndük.

İngilizcedeki “terrible” kelimesi korkunç, berbat falan anlamına gelir. “Müthiş” de karşılık diye verilebilir. Müthiş’in kökü de tedhiş değil mi zaten? Şimdi Google Tercüme’ye “terrible” yazdım, “1) Berbat, 2) Çok kötü” son olarak da “3) Müthiş” yazdı. Tuhaf insanlarız. “Ivan the terrible”ı çevirirken “Korkunç İvan” deriz de iş Terrible Turk’e gelince aynı kelime “müthiş” olur ve bizim kafamızdaki bu müthiş, o kadar da kötü bir şey değildir.

Enselerinde oturmak lazım

İşte Soğuk Harp’ten önce, Batı’da paradigmamız Korkunç Türk, Berbat Türk, Çok Kötü Türk falandı. Bakınız dünyayı insan hakları ve insan sevgisi ile kucaklayan, milletlere kendi kaderini tayin hakkı bahşeden ABD Başkanı Woodrow Wilson ne diyor:

“…adı ağza alınmaz Türk’ün ve neredeyse aynı derecede zor Kürd’ün onlar terbiye olana kadar ensesinde oturmalı…”

Bu ifadeyi muhtemelen daha önce rastlamışsınızdır. Bu çok “insaniyetli” sözler, Wilson’un Millî Demokratik Komitesi’ne, 28 Şubat 1919 günü yaptığı konuşmadan alınmış. İki ay sonra Batılı müttefikler Yunanlıları İzmir’e çıkaracak ve Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla da Millî Mücadele başlayacaktır. Wilson’un konuşmasının tamamı şöyle[i]:

“Bu odanın duvarları arasında kalması şartıyla, açık yüreklilikle şahsi kanaatimi söyleyeyim, [Ermenistan’da bir manda kurmalıyız.] Ermenistan gibi ülkeler için parlak bir gelecek vaat eden bir başlangıç görüyorum. Bütün Amerika Ermenistan’a angajedir. Biz Amerikanlar, Ermenistan ve Ermenistan’ın çektiği eziyetler konusunda diğer herhangi bir Avrupa ülkesi hakkında bildiklerimizden daha çok şey biliyoruz.  Orada bizim kolejlerimiz var, misyonerlerimiz var, tıpkı Konstantinopolis’teki Robert Kolej gibi.  Dünyanın bu bölgesinde hâlen Amerikan etkisi mevcuttur. Kurtarıcı bir etki, eğitici ve ayağa kaldırıcı bir etki. Beyrut ve Suriye’dekilere benzer kolejlerimiz, bu etkiyi Suriye sınırlarının çok ötesine, bütün Arap ülkesine ve Mezopotamya’ya ve Küçük Asya’nın uzak parçalarına yaydı. Amerika Birleşik Devletleri’nin insanlarının da bizim oraya girip Ermeni halkının çıkarlarının koruyucusu olmamıza, adı ağza alınmaz Türk’ün ve neredeyse aynı derecede zor Kürd’ün, onlar terbiye olana kadar ensesinde oturmamıza ve Ermenistan’ın çalışkan ve ciddi halkına imkânlarla dolu ülkelerini kalkındırma fırsatı vermemize rıza göstereceğini ümit ediyorum.”

Buradaki Ermenistan, bugünkü Ermenistan değil, Sevr’in Ermenistan’ıdır. Artvin, Ardahan, Erzurum, Kars, Van, Bitlis, Muş, Erzincan gibi vilayetler ve Hazar’a kadar Kuzey ve Güney Azerbaycan da Wilson’un mandasını alacağı Ermenistan’ın içindedir.

Haydin haçlı seferine

Amerikan WASP ırkçılığının uzun bir tarihi var. (WASP = White Anglo Saxon Protestant = Beyaz Anglo Sakson Protestan) Anlaşılan, bizim buralara gelindiğinde Protestanlık gerekmiyor. Hrıstiyanlık yetiyor. Başkan Wilson’u da WASP liderler arasında sayabiliriz. Siyah Amerikanlar’a karşı kendi kendine beyazları savunma görevini veren Ku Klux Klan’ı öven Bir Milletin Doğuşu filmini 18 Şubat 1915’te Beyaz Saray’da seyretmiş ve göklere çıkarmıştı. Bu film münasebetiyle Wilson’un Ku Klux Klan hakkında sarf ettiği cümlelerden biri şudur: “Beyaz adamlar, yalnızca nefsi müdafaa gayesiyle ayağa kalktı… Sonunda Güney’in gerçek imparatorluğu büyük Ku Klux Klan, güney ülkemizi korumak için ortaya çıktı.[ii]

Bir Milletin Doğuşu, her “sinema kulübü”nde ilk gösterilen filmlerdendir. Film tekniğinde çığır açan yönleri vardır. Bu ve Eisenstein’ın Potemkin Zırhlısı mutlaka gösterilir.

Batı’nın “Batı Dışı” paradigmasına devam edeceğim. Bu yazıya Bir Milletin Doğuşu filminin afişiyle son vereyim. “Haçlı Seferi” motifini galiba Başkan – baba – Bush’tan da duymuştuk.