0.8 C
Kocaeli
Perşembe, Aralık 18, 2025
Ana SayfaGüncelTürk Milletine Tuzak mı?

Türk Milletine Tuzak mı?

Ülkemizin kurucu kadrosunun başını çeken Başbuğ Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçisi olarak derlediğim ve önemli bulduğum bu yazıyı paylaşıyorum:
Öncelikle belirteyim; Bir toz zerresi kadar bile ırkçı milliyetçi değilim. Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımızdan arkadaşlarım dostlarım vardır.
ABD taşeronu PKK türevi DEM ve diğer tüm benzeri sivil toplum örgütlerini, bunlara sempati ile bakan tüm sivil toplum örgütlerini, siyasi partileri, siyasi kişilikleri ve kanaatçileri ise Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımızın yaşam alanlarını parçalayan, onların üretici güçlerinin ve neslinin gelişmesini engelleyen, hatta neslini kıran ‘düşmanları’ olarak görürüm.
Başbuğ Ata’mız Türkiye Cumhuriyetini, kuruluş felsefesindeki “Türk Milleti” paradigması üzerine inşa etmişti. Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”. “Türkiye halkı, ırken veya dinen veya harsen birleşik ve yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderat ve menfaatleri ortak olan bir toplumsal heyettir” demekte idi. Yine 1924 Anayasası’nda; “Madde 88. – Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” denmektedir. Büyük Ata’mız 10. Yıl Nutku’na Türk Milleti ifadesiyle başlayıp 12 kere Türk Milleti ifadesini dile getirmekte ve Nutuk, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözleriyle sonlanmaktadır.
Türkiye’miz imparatorlukların yıkılmasından sonra doğan bütün çağdaşı devletler gibi bir ulus devlet olarak doğmuştur. Ulus devletlerde bir tek ulus vardır ve ulus devlet adını genellikle kurulduğu coğrafyada tarihi belirleyen sürükleyen bir halktan alır. Bu halk da Osmanlı’nın, Selçuklu’ların ataları olan Türk halkı idi
Türk Milleti ifadesindeki ‘Türk’ kelimesinin bir ırkı değil Ulus Birliğimizin adını temsil ettiği çok açıktır. Türkiye Cumhuriyeti kimliğimizde etnik köken yazmaz. (azınlıklar hariç). Kimliklerimiz bir belge olarak birbirinin eşidir, aynıdır. Bu tüm yurttaşlarımızın en üst düzeyde eşitliğidir. Daha ötesi olamaz. Bu cümleden hareketle hiç kimseye doğumundan itibaren sağlık hizmetinde, eğitiminde, iş bulmasında, iş kurmasında, vergi ödemesinde, askeri sivil bürokraside, siyasette yükselmesinde, ayırımcılık zaten yapılamaz.
Evet, bu değerler bütünü üzerine inşa edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti; Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının, tüm şehit ve gazilerimizin, büyük bir zaferle taçlandırdıkları, dünyanın ilk antiemperyalist savaşının ve devamında Cumhuriyet ve Aydınlanma devrimimizin eseridir. Türkiye Cumhuriyeti, Ulus Birliğimizdeki tüm halkların güven içinde yaşayabileceği, neslini ve üretici güçlerini geliştirebileceği, bunu daha üst düzeye yüceltmek için hep birlikte demokratik bir cumhuriyet mücadelesi verebileceği, temelleri aydınlık, güvenli bir kale idi. Ve Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımız çok doğal sosyal-teknik bir tercihle Güneydoğu’da ABD sömürgesi ve BOP projesi ile oluşacak sanayisiz, sadece petrolü olan ve bu nedenle emperyalizm ile kucak kucağa, ilkel kavim demokrasisi ve kurumlarıyla yola çıkacak olan yeni bir macera / Kürt devletinde yaşamayı istemek yerine bin yıllık kardeşlik mazimizle150 yıllık parlamenter deneyimi olan, modern sanayi toplumunun eşiğinden içeri girmiş Türkiye Cumhuriyeti Ulus Birliğini güvenli bir kale, bir vatan olarak seçmiş olabilir ve Türk Milletinin bir ferdi olarak yaşamayı pekâlâ isteyebilir. Bu seçime hiçbir kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Diyene “sana ne kardeşim” denilebilir pekâlâ. Köy Korucuları, Ulus Birliğimizin güçlü bir örneğidir.
*
Sonuç olarak Türk Milleti bu değerler bütünü üzerine inşa edilen Türkiye’mizde bir Kürt millî sorunu yoktu, olmadı. Çünkü Kürt yoğunluklu coğrafyaya millî ekonomik bir ayrımcılık yapılmıyordu. Eşitsiz ekonomik gelişmeden dolayı Orta Anadolu’da birçok ilimiz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki birçok ilimizden millî gelirden aldığı pay olarak her zaman daha geri kalıyordu. Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımıza millî zulüm de yapılmıyordu. 12 Mart – 12 Eylül işkencehanelerinde “sen Türksün”, “sen Kürtsün” diye ayırım da yapılmıyordu. Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımız Cumhuriyetimizin ve bütün bunların farkındaydı. Bu nedenle Türk ve Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımızın vatandaşlık ve kardeşlik bağı sürekli pekişti. Herhangi bir kalkışma olmadı. Hep birlikte Cumhuriyetimize sahip çıktık.
Ta ki ABD’nin bizim çocuklar dediği, 12 Eylül Faşist generallerinin BOP projesinin milâdı ve uygulaması olarak o zamanlar kurulmakta olan ABD taşeronu PKK ya militan yetiştirmek amacıyla Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımıza uyguladıkları insanlık dışı, vahşi işkencelere kadar. Ve PKK, savaşı başlattı. Kırk bine yakın insanımızı kaybettik, ekonomimiz perişan oldu. Demokratik mücadele geriledi, militarizm güçlendi; en gerici iktidarlara mahkûm olduk ve bu günlere geldik. Ama bu savaş bile tüm yıkıcılığına karşın yurttaşlık kardeşliğimizi bozamadı. Türk ve Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımız, Cumhuriyetimizi birlikte korumaya devam ettiler. Çünkü bu savaş güneydoğuda yerel bir savaş olarak kaldı.
*

Diyalektik olarak ulus devletler, bir üst birlik olarak federasyonlardan sonraki bir aşamadır. Dolayısı ile federasyon konağına geri dönüş, tarihin diyalektiğine ters bir geriye dönüştür. Kürt etnik milliyetçilerinin, “eşit yurttaşlık” ve anayasada ulusun diğer etnik bileşenlerinin kurucu unsur olarak belirtilmesi talebi, Ulus Devletlerin; etnik kimlik, mekân, zaman öznesinden bağımsız olarak tarihin biçimlendirdiği nesnel yapısına ters, absürt, uyduruk bir taleptir ve bunun gerçekleşmesi ihtimali Ulus Birliğimizi geriye doğru, nerede sonlanacağı bilinemeyecek olan bir parçalanmaya doğru sürükleyecektir. Ulus Birliğimiz sağlam olarak güçlü bir şekilde kurulmuş ve güçlü bir şekilde bu günlere gelmiş bulunuyoruz Tersi durum Anayasal yurttaşlık kardeşliği sonlanmış, ötekileşme başlamış olacağı için iç savaş çıkacak, Anadolu paramparça olacak ve Sevr’e geri dönülecektir. Zaten istenen de budur.
Bu nedenle “eşit yurttaşlık talebi” “ne var canım bunda, eşitlik işte, ne güzel” diye bilinçsizce karşılanacak ve hafife alınacak bir konu değildir. Dolayısı ile her Atatürk Cumhuriyetçisi, bu tehlikeli talebi hiç de hoş karşılamadan, hiç de boş geçmeden, her mecliste reddedip yerin dibine sokmalıdır.

Türk Ulus birliğinin adı Türk’tür ve bu ad Türklere anasının ak sütü gibi helaldir. Çünkü bu topraklarda tarihi belirleyici ve sürükleyici halk, kavim Türkler olmuştur. Bakınız, İbni Haldun, Mukaddime adlı eserinde ne diyor. Kaynak Yayınları sayfa 22: “Türkler, savaşçı karakterleri ve kahramanlıkları nedeniyle İslam’ın kurtarıcısı olmuşlardır.”
*
Dr. Hikmet Kıvılcımlı, ”İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş İngiltere” (Diyalektik Yay.) adlı eseinde Fransız tarihçi Foucher de Chartres’in (1058-1127) Haçlı Savaşlarını anlatan kitabından alıntı yapıyor, bakalım ne var? Tarihçimiz de yakın tanık tarihçisi Guibert de Novagent’ ten alıntı yapıyor:
Sayfa 51-52; “Daha ilk karşılaşmalarında Türklerle Franklar birbirlerinin kıymetini anlamayı öğrendiler. Frankların kendileri, ruh inceliği ve savaşta yiğitlik bakımından Türklerinkiyle kıyaslanabilecek hiçbir insan ırkı tanımadıklarını teslim ettiler. Hele Türkler, Franklarla dövüşmeye başladıkları zaman hasımlarına karşı kullandıkları ve bizimkilerin hiç tanımadıkları silahların verdiği şaşkınlıklar, hemen hemen umutsuzluğa düşmelerine sebep oldu. Franklar, hasımlarının atlara yaptırdıkları manevralardaki olağanüstü beceriklileri, bir taarruza uğrayınca ondan sakınışlarındaki çabuklukları ve kaçarken ok atarak savaşmaya alışkın vuruşları üzerine en ufak bir bilgi olsun edinemiyorlardı. Kendi yönlerinden Türkler de kendilerini, Franklarla aynı kökten gelmiş sayıyorlar ve bütün milletler arasında askerce üstünlüğün hak olarak bu iki ulusa düştüğünü düşünüyorlardı.”
Bu anlamda Kürt milliyetçileri ve yandaşlarının ileri sürdüğü gibi “Kurtuluş Savaşımızı Türkler ve Kürtler birlikte başarmıştır” tezi yanlıştır. Emperyalizmin tehdidi karşısında bir kısım Kürt nüfusu, diğer halklar gibi müstakbel Ulus devlet kalesi içinde kalmak istemiş ve bir nefer olarak savaşmış olabilir. Ama bu birlikte yapmış olmaya yetmez. Kurtuluş Savaşımızı başarıya götüren güç, Orta Asya’dan başlayıp bu günlere kadar Türklerin biriktirdiği Askeri-Teknik Üretici güçtür. Dünyada sayılı meydan savaşlarının bir kaçı bu topraklarda verilmiş olup ders olarak Harp Akademilerinde okutuluyordur sanırım.


  • Kürt diye adlandırılan vatandaşlarımız; tarih boyunca Türklerle iç içe, birlikte oldular, aynı kültür dilini kullandılar; tasada sevinçte birlikte oldular; birlikte imparatorluklar kurdular.
    Cumhuriyet döneminde, hiçbir kanuni müeyyide ve engelle karşılaşmadan Cumhurbaşkanı- Başbakan- Bakan- Milletvekili- TBMM’de Başkan veya Başkan Vekili- Hariciyeci- General- Paşa- Prof- Rektör- İş adamı- İhracat ve ithalatçı olabilmelerinin yanında, vatanın her bölgesinden istedikleri arazileri sınırsız şekilde satın alabildiklerine ve de devletin kendilerine benimle aynı nüfus kâğıdını verdiğine göre,
    ‘’Kürt sorunundan bahsetmek ne büyük bir yüzsüzlük, ne büyük bir ihanettir; ne azgın bir SERV özlemidir!
Ali Kemal Gül
Ali Kemal Gül
Kimya Mühendisi - Eğitimci

Seçtiklerimiz

spot_img