Sanırım 2006 yılı falandı. Her gazeteci, her fikir emekçisi gibi ben de çoğu zaman TBMM’ne uğrayarak hem meslektaşlarımla, hem TBMM yöneticileriyle, hem politikacılarla sohbet ederdik. En güzel haberler de meclis kulislerinden çıkardı.
Bir defasında Prof.Dr. Turan Yazgan’ı tedirgin halde gördüm ve heyecanlandım. Çünkü Turan Hoca ömrünü kurduğu vakıfla Türk Dünyası gençliğine adamıştı. Okullar kuruyor, öğretmenler buluyor, imkanlar ortaya çıkarıyor; bu gençlerimizin Yarınki Türk Dünyasının yönetilmesinde sorumluluklar alması konusunda. Adeta ideali için kılı kırk yarıyordu. Meğer İstanbul’daki Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı’nı zora sokmak için bazıları birtakım tuzaklar kurmuş, onları bozmak için Ankara’ya gelmiş. Mesela fiziki mekân ellerinden alınmak isteniyormuş. Dehşet bir şey. “Hocam” dedim “Parlamentodaki vekilleri birçoğu sizin hizmetlerinizi bildiği kadar, ayrıca talebeniz, hiç olacak şey değil! İçtiği kaba işemek gibi bir şeydir bu gelişme.“
Liyakatsiz ve kifayetsiz bürokratları yandaş diye önemli yerlere atarsanız olacağı da buydu. Sorun kılı kırk yararak halledildi, ancak Prof.Dr. Turan Yazgan Hoca da hem üzüldü, men yoruldu ve hem de zaman kaybetti. Nurlarda uyusun, hizmetleri hala artarak devam ediyor. Mekânı cennet olsun. Bu örnek hocamızın, akademisyenimizin.
Bir defasında da bir baka örnek hocamız İstanbul Milletvekili Prof.Dr.Nevzat Yalçıntaş’a uğramıştım. Sekreterine “Yine gündemi bize göndermediler, mutlaka bir yaramazlık düşünülüyor, git hemen al gel!” diyordu kibarca ama kızmıştı belli ki? Gündem geldi, bir mikroskopla inceler gibi etüd etti Yalçıntaş Hoca. Sonra bana döndü “Mehmetcim durum anlaşıldı; bir kanun maddesinin arasına hem de bizim Kayserili arkadaşımız ve milletvekili Doçent dostumuz “Üniversite hocalarının TBMM’nde geçen sürelerinin akademik sürece dahil edilmesini istiyor bu kanun değişikliğiyle. Hiç olacak şey değil; üniversitelerimizin ve ilmin itibarı sarsılır. Bunun fahiş bir hata olduğunu anlatmalıyım sayın başbakana” dedi ve hızla odadan çıktı. Söz konusu yıllarda Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve Deniz Baykal vs gibi milletvekilleri doçent unvanıyla parlamentodalar. Yani ilk seçimde bu öneri kanunlaşırsa başta teklif sahibi olmak üzere diğerleri de profesör unvanına sahip olacaklardı. Nevzat Hoca bu oyunu bozdu ama teklif sahibi de ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde hocanın aleyhine geçti. Milletvekilliği sonlanınca da bir üniversitenin mütevelli heyet başkanlığına getirildi!
Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş İstanbul Üniversitesi Senatosu’nda iken kendisine bir sosyal ahlak hocasının tezinin intihal olup olmadığının araştırılması görevi verilmiş. Sosyal Ahlak Hocası meğer Duverger’in eserinin tıpa tıp tercüme ederek kendi fikri gibi göstermiş.
Akreditasyon ve Kalite
Üsküdar Abbara Kafe’deki aydınlarımızın Pazartesi Sohbetinde “üniversite” konu edildi. Sohbet konuğu da İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof Dr Macit Fikret Suner hocaydı. Abbara Kafe’de üniversitelerimizde akreditasyon ve kalite süreclerini anlattı. Hocamız MÜDEK ve YOKAK değerlendiricisi. Arkadaşımız Prof.Dr. Süleyman Doğan ile dostluklarından ötürü Prof. Dr. Soner bir aydın sorumluluğu içinde zaman ayırdı, Abbara Kafe’de çayımızı içti.
Hocamıza göre; ülkemizde yüksek öğrenim kurumları programlarını akreditasyon süreçleri bağlamında, faaliyetlerini yeniden gözden geçirmektedir. Bu çalışmalar günümüzde Kurumsal Akademik yaklaşımı ile farklı bir boyut kazanmakta ve artan bir ivme ile sürmektedir.
Kurumların, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ile idari hizmetlerinin kalite düzeylerinin ulusal ve uluslararası kalite standartlarına göre tanımlanmasını ve yükseltilmesini hedefleyen bu değerlendirmeler, kısa adı YOKAK olan Yüksek Öğretim Kalite Kurulu tarafından yürütülmektedir. YOKAK’ın ana görevleri; yüksek öğretim kurumlarının dış değerlendirilmesinin yapılması, akreditasyon kuruluşlarının yetkilendirilmesi ve tanınması süreçlerinin ifası, kalite güvencesi kültürünün içselleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının sağlanması.
YOKAK bu çerçevede Avrupa Yüksek Öğretim alanı (EHEA) kapsamında kalite güvencesi organizasyonlarının çatı kuruluşu olan EKQA’e afiliye üyedir. Avrupa Yüksek Öğretimde Kalite Güvencesi Birliği ENQA, Avrupa Yüksek Öğretim alanından EHEA üye devletlerden gelen kalite güvence organizasyonlarının şemsiye kuruluşudur. Yüksek öğretim kurumlarının beş yılda en az bir defa Kurumsal Dış Değerlendirme Programlarına dahil edilmeleri gerekmektedir.
Kurumsal Geri Bildirim Raporu( KGBR), Kurumsal Akreditasyon Programı (KAP) çalışmaları da değerlendiriliyor. Bittiabi bunları en iyi akademisyenler, üniversite yönetimleri bilir ve tanır.
Halep Burda Değilse Arşın Yanında
Abbara Kafe Sabihi Mustafa Bey enflasyon, hayat pahalılığı falan diyerek çaylara yeniden ayarlama yaptı ama üniversitelerimizin ve yetkili kurulların çağdaş düzeyde ayarlaması hangi noktadadır? Bunlar daha çok ilgi çekiyor ve tartışılıyor.
Üniversitelerimizin araştırma ve incele teşvikleri var mıdır? Üniversitelerimiz dünya sıralamasında kaçıncı sıradadır? Türkiye Üniversitelerinin sıralaması nasıldır? Baştan ve sondan birinci üniversitelerimiz hangileridir? Üniversite denetimi yapılırken herhangi bir ceza-i müeyyide veya onurlandırma uygulanır mı? Çok sayıdaki üniversite kaliteyi etkiliyor mu? Hep aynı uzmanlık dalından rektör, dekan gibi üniversite yöneticilerinin olması doğru mudur? Uluslararası hakemli dergilerde değerlendirmesi olmayan, çalışması yayınlanmayan akademik personel var mıdır? Akademik unvanlar dünya standardına uygun mudur? Dünyadaki Diploma sahtekarlıkları üniversitelerimizi ve akademik hayatı nasıl etkiledi? Gençlerin üniversite diplomalı işsiz olmasının sebepleri nelerdir? Üniversitelerin sivil toplum ve özel sektörle olan iletişimi yeterli midir? Uluslararası ödül sahibi ilim adamlarımızın sayısının azlığına karşı tedbir alınıyor mu? Üniversite yöneticilerinin seçimi uluslararası standarda uygun mu? Akademisyenlerin maaşları yeterli midir ve kitaplarının basımı üniversite matbaalarında yapılabiliyor mu? İntihal olayına karşı tedbirler var mıdır? Çok sayıdaki Akademisyenin insana yatırımı bırakıp siyasete, bürokrasiye, özel sektöre gitmesinin özel bir sebebi olabilir mi? Akademisyenlerin yurtdışı tecrübeleri yeterli midir?
Geothe, Alman Yöneticilere “Okul Kurun” Diyor!
Sokaktaki insanımız bile sosyal medyadaki gibi, böylesi hususları merak ediyor, konuşuyor, tartışıyor. Çünkü eğitim-öğretim bir ülkenin can damarı, atar damarı, kalbi mesabesindedir.
Oturumu yöneten Mehmet Şadi Polat anlattı “Almanya Fransa’ya da yenildikten sonra yöneticiler Geothe’yi ziyaret ederek bu durum karşısında ne yapabileceklerini sorarlar. Geothe “Okul açın” der sadece. Alman yöneticiler işin içinden çıkamazlar, sonunda yine Geothe’ye giderek neyi kastettiğini sorarlar “Okullar açın, hukukçu, mühendis, pilot, doktor, edebiyatçı, Alman dili uzmanı yetiştirin” der. Almanlar da gerçekten öyle yaptılar. Bu defa Pazartesi Sohbetlerimize Ankara’dan bir eskimez genel müdürümüz eğitimci Bekir Turgut da sohbete teşrif etmişti. Eğitim can damarı olunca, bakalım Bekir Turgut Hocamız neler düşünüyor? Bir gün de onu dinleyeceğiz.


