18.8 C
Kocaeli
Çarşamba, Eylül 17, 2025
Ana SayfaDin ve Ahlâkİman ve İnanç

İman ve İnanç

     Hepimiz mü’miniz. İmanlı ve inançlıyız. Evet, hepimiz mü’min ve müslimiz / islâmız.

     Bunda asla şüphemiz yok. Fakat bununla yetinmemeliyiz.

     Neye, niçin ve neden inandığımızı araştırmalı ve iyice öğrenmeliyiz.

     Çünkü iman, kuru, icmalî bir tasdik ve kabulden ibaret değildir.

     Zira taklidî bir iman, sapkınlıklar karşısında sönmeye mahkûmdur.

     Öyle ise, taklidî imanımızı tahkikî iman hâline getirmeliyiz.

     Bunun için, her şeyden çok imanın esas ve temellerine yönelmek bir zarurettir.

     Çünkü insan, muhteşem bir saray gibidir. Temel ve esasları imanın erkân ve rükûnlarıdır.

     İman ve inancın en önemli temeli ise Allah’a imandır. Sonra Peygambere itaattir. Ve tabii

     Bu kabullerin gereğini yapıp yapmadığımızın hesaba çekileceği gün olan

     Haşr’in geleceğini öngörmektir.

     İşte bundan dolayıdır ki, iman ilmi en başta sarılacağımız;

     Ebediyetimizi sağlayacak olan bir can simidi hükmündedir. Çünkü:

     “Umumî harpler, beşere (insanlığa) intibah (uyanıklık) vermiş,

     Dünya hayâtının fânîliğini ihtar etmiş (hatırlatmış)tır.

     Ve bâkî bir âlemde, ebedî bir saadet içinde yaşamak hissini uyandırmıştır.”

     Öyleyse:

     Ebedî kurtuluşun tek çaresi, Kurân’a sarılmaktır. Çünkü:

     Kur’an-ı Hakîm, hakikî ve asıl ilimleri içeren mukaddes bir kitaptır.

     Bütün asırlarca insanların tüm tabakalarına seslenmiş ve hâlen seslenen ezelî bir hutbedir.

     Gençlik ve tazeliğini korumakta olup, her asrın ihtiyacını karşılamış ve karşılamaktadır.

     Ders verdiği hakikatler; hem aklı, hem kalbi, hem ruhu, hem vicdanı aydınlatıyor.

     Kur’an-ı Hakîm’in gerçek, hakikî yolu ise, her yerde suyun bulunup çıkarılması gibidir.

     Her bir âyeti, yâni Kurân’ın her bir cümlesi,

     Hz. Mûsa’nın mucizeli âsâsı / değneği gibi, nereye vursa âb-ı hayât fışkırtıyor. Tıpkı:

     “Her şeyde Allah’ın varlık ve birliğini gösteren bir pencere vardır.” diyen

     İbnu’l-Mu’tez’in düstur ve prensibini her şeye okutduğu gibi.

     İlim ile gelen imanî mes’eleler dahi,

     Akıl midesine girdikten sonra, derecelere göre ruh, kalp ve  kalbe konulan bir lâtife olan sır

     Ve şehvet, gazap, fazilet gibi şeylerin kaynağı olan ruh ve can hükmünde olan nefis

     Ve bunun gibi letaif ve duygular kendine göre birer hisse alır.

     Eğer onların hissesi olmazsa noksandır.

     Bunu elde etmek için, bizlerin de,

     Bütün mükemmelliklerin üstadı olan İslâm hakikatlerini bilmek,

     Anlamak ve gerektirdiklerini yerine getirmekle mükellef ve yükümlüyüz.

     İmandan gelen bir coşkunlukla, kendimizi hor ve hakir görmeyecek,

     Fakat çaresizlere karşı da zorbalık etmemek,

     Kibirlenmemek ve büyüklük taslamamakla kendimizi yükümlü bileceğiz.

     Ayrıca, Müslümanlığın bizlere verdiği izzet, şeref, yükseliş

     Ve ilerlemenin en önemli sebebinin;

     İslâmî izzet, yani İslâm’ın gerektirdiği haysiyet ve şerefle donatıldığımızdan kaynaklandığının

     Şuur ve bilincinde olmamız icap ettiğini asla unutmamalıyız.

     Yine unutmamalıyız ki:

     Bu asırda akıl hükmediyor.

     Nitekim bütün Şeriat, İslâm ve Kurân’ın esas ve kanunları ve iman hakikatleri aklîdir.

     Herkes istidadı, kabiliyet ve yeteneği nispet ve ölçüsünde kendi kendine istifade eder.

     Aklımız her bir mes’eleyi tam anlamasa da; ruh, kalp ve vicdanımız hissesini alır.

     Ne kadar istifade etsek, büyük bir kazançtır.

Muhsin Bozkurt
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.
Önceki İçerik

Seçtiklerimiz

spot_img