İlahî  Adalet

34

     Görüyoruz ki, çoğunlukla gaddar, günahkâr zâlimler; lezzetler, nimetler içinde pek rahat yaşıyorlar. Yine görüyoruz ki, masum, dindar, fakir mazlumlar; zahmetler, zilletler, hakaretler, tahakküm ve baskılar altında can veriyorlar. Sonra ölüm gelir, ikisini de götürür. Bu vaziyetten bir zulüm kokusu gelir. Halbuki kâinatın şehâdetiyle, adâlet ve İlahî hikmet; zulümden pak, münezzeh ve temizdirler. Öyle ise, İlahî adâletin tam mânâsıyla tecellî etmesi ve görünmesi için, haşre / yeniden diriltilmeye ve âhiretteki büyük mahkemeye lüzum vardır ki; biri cezasını, diğeri mükâfâtını görsün.

Rızık  Yazılıdır

     Madem rızık mukadder ve yazılıdır. İhsan ediliyor. Veren de Yüce Allah’dır. O hem rahîm / çok merhamet edici, hem kerîm / çok ikram edendir. O’nun rahmetini itham edip suçlamak derecesinde ve keremini hafife alır bir sûrette gayr-ı meşru bir tarzda yüzsuyu dökmekle; vicdanını, belki bazı mukaddesâtını / dinî değerlerini rüşvet verip menhûs / uğursuz ve bereketsiz bir harâm malı kabul eden düşünsün ki, ne kadar kat kat bir divâneliktir.

Dönülmesi  Gereken  Zât

    Mer’anın sınırını aşan koyun sürüsünü çevirmek için, çobanın attığı taşlarla isabet alan bir koyun, hâl diliyle der ki: “Biz çobanın emri altınayız. O bizden daha ziyade faydamızı düşünür. Madem O’nun rızası yoktur, dönelim” der. Kendisi döner, sürü de döner.

     Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsî değilsin! Haktan sapmış değilsin! Kaderden sana atılan bir musibet taşına uğradığın zaman, “Muhakkak ki biz, Allah’a âidiz ve muhakkak ki biz, ancak O’na dönücüleriz!” de! Ve hakikî dönülmesi gereken Zât’a dön, îmana gel, kederlenme! Allah de, çoban gibi, seni senden daha çok düşünür.

İki  Cihan  Saadeti

     İman hem nurdur. Hem kuvvettir. Hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir. İmanın kuvvetine göre olayların sıkıntılarından kurtulabilir. “Allah’a tevekkül ettim” der, hayat gemisinde tam bir güvenle hâdiselerin dağlar gibi dalgaları içinde gezer. Bütün ağırlıklarını kudreti sonsuz olan Allah’ın kudret eline emanet eder. Rahatla dünyadan geçer. Berzah / kabirde istirahat eder. Sonra ebedî saadete girmek için Cennete uçabilir.

     Yoksa tevekkül etmezse / işlerinde Allah’ı vekil kılmazsa, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne / aşağıların aşağısına çeker.

     Demek ki; iman tevhîdi, tevhîd teslîmi, teslim tevekkülü, tevekkül iki cihan saadetini gerektirir.

Büyük  Hatâlar

     Büyük hatâ ve cinayetlere verilecek cezalar; ertelenmekle büyük merkezlere bırakılır. Küçük cinayetlerin hak ettikleri cezalar ise, acele edilerek küçük merkezlerde verildiği gibi, önemli bir hikmet ve nedene göre, küfür ehlinin cinayetlerinin büyük kısmı; haşirdeki büyük mahkemeye bırakılır. İman ehlinin hatâlarının cezaları ise, kısmen bu dünyada verilir.

Mümkün Müdür Ki

     Hiç mümkün müdür ki:

     O Rahmân ve Rahîm olan Yüce Allah’ın

     Kendini tanıttırmasına mukabil / karşılık,

     İman ile tanımakla

     Ve sevdirmesine mukabil, ibadetle sevmek ve sevdirmekle

     Ve rahmetine mukabil, şükür ile hürmet etmekle karşılık veren mü’minlere

     Bir mükâfât yeri, ebedî bir saadeti / Cenneti vermesin?

Önceki İçerikŞehrimizin Hekimlerindeki Yaprak Dökümü
Sonraki İçerikÖyle de Olur Böyle de
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.