Ahlaklı İnsanın Yel Değirmeni

48

Korkusuz muyuz yoksa korkuyor muyuz? İçinde yaşadığımız toplumun çok gergin ya da kavgacı olduğunu, saygının ve nezaketin esamesi okunmadığını düşünmüşümdür hep. Herkes kendince çok haklı ve asla yanılmaz üstün birer varlık olduğunu düşünerek yaşıyor. Gücü yeten gücü yettiğine zorbalıkta sınır tanımıyor. Biraz makam, biraz güç elde eden kişi kendisine işi düşene değersiz bir kum tanesi gibi davranıyor fakat bu tutumun muhatabı kendisi olduğunda ise haksızlığa uğradığını düşünüyor. Herkes herkese ahlak satıyor. Ahlak konusunda da herkesin bir olması gereken şey nedir anlayışı var tabii ki fakat ne kendisi kendi sözüne uyar ne de başkası kendi dediğine… Göğüsümüzün içinde hep bir hakkım yendi hissiyle yaşıyoruz. İlginç, ne olduğu belli olmayan, sınır bilmez, hak tanımaz, adalet bilmez, halden anlamaz, insanlıktan uzak, değerlerini lafında taşıyan ilginç ne olduğu belli olmayan bir toplum haline geldik.

Genç yaşlarındaki bir kişinin sorumsuzca kavga etmesi, etrafı kırıp dökmesi, sorun çıkartması ya da amiyane tabirle yaramazlık yapması anlaşılabilirdir. Büyük zararlar vermediği sürece bunlar hep büyümenin bir parçası olarak görülür. En nihayetinde eğitimi tamamlanmamış birisi olarak sorumlulukları ve sonuçları ön görebilecek birisi olmadığı barizdir. Ergenlik çağından yeni çıkmış birisinin de bu şekilde sorumsuz davranışlar göstermesi hukuk önünde olmasa da insanlar arasında anlaşılabilir. Sonuçta her birey kendisini inşa ederken hatalar yapar. Bu insan olmanın temel koşuludur. Bu saydıklarımın hemen hepsinin ortak noktası şudur; ”sorumsuzluk”. Bu insanlar iyi veya kötü olsun gerçekleştirdikleri eylemlerden sorumsuz olarak görülürler çünkü akılları başlarında değil deriz.

Peki sorun nerede de bizim bu yaşları geçtikten sonra ıslah olmasını, topluma faydalı iyi birer vatandaş olmasını istediğimiz bu insanlar 30, 40, 50 yaşında bile çocuk gibi davranıp sorumsuzluk bekliyorlar? Bu sorunun tek bir cevabı zannımca yok. Sosyal problemler her biri apayrı insanlardan oluşan toplumlarla ilgilidir ve genel bir cevap bulmak mümkün de değildir. Fakat bu durum konuların üzerine düşünmemize de engel değildir.

Bence sayısız sebep arasında en öne çıkan sonuç laubalilik. Toplumun her yerinde işini ciddiye almama, kuralların çevresinden dolanma gibi bir tavır var. Bu tavrın var olması buna engel olunması için gereken önlemleri almayı zorunlu hale getiriyor ama Allah’ın işine bakın ki bu insanların karşısındaki insanlar da bu şekilde. Örnek olsun diye söyleyelim, kamuda rüşvet buna çok güzel bir örnek. Kamuda rüşvet neyse sıra beklerken sıraya kaynak yapmak da aynı şeydir. Birisi kanun önünde devlet sırasında öne geçmek birisi de ATM, otobüs gibi yerlerde öne geçmektir. Peki amaç? Amaç basit! Ben sırada bekleyen enayilerden değilim. Onlara göre önceliğim var düşüncesi……….. Peki, tamam. Biz bu görüşün insanlarda olduğunu anladık, biliyoruz. Fakat asıl sorun şu Bu insanların karşısındaki otoriteler de buna mahal veriyorlar. Durum böyle olunca da insanın normali bu zaten dediği bir durum oluyor.

Bu durum suçlar için de böyle. Sokakta birisini bıçakladıktan sonra insanlar rahatça dışarı çıkabiliyor fakat içeriği farklı anlaşılabilen bir paylaşımdan dolayı insanlar aylarca hapis tutulabiliyor.

Silahlı organize suç örgütleri uluslararası fonlardan gelen paralarla sokaklarda terör estiriyor ve bunu sosyal medyada paylaşıp açıkça kamuya, devlete meydan okuyor, fakat ortalama bir vatandaş kendini savunurken birisine vurduğunda aylarca ceza alır mıyım diye korkuyor. Sade vatandaş kendisini korumaktan bile korkuyor ki haklı da. Allah korusun trafikte önünü kesen birisi kendisine saldırırken bir kaza olsa saldıran ölse ceza alacak hayatı bitecek. Öbür türlü karşısındaki kendisini öldürecek. İşin kötüsü devletin adaletine de güvenemeyecek çünkü hukuki sonucun ne olacağını bilemeyecek…

Yukarıda örneği kabalıktan açtık aşağıda suçtan bahsettik ama her iki durumda da insanlarda ”ben kaba birisiyim beni toplum ayıplar” ve ”ben suçlu birisiyim toplum beni ayıplar” düşüncesi oluşmuyor. Hatta tam aksine gençlerde suçlu olmak, kaba, ahlaksız bir insan olmak hatta onların tabiriyle ”ERKEK” olmak havalı görülüyor. Nasıl olur nasıl yapılır bilinmez. En azından ben bilmiyorum. Herkes kendi evinin önünden başlayacak temizliğe elbette. Fakat bugün gelinen noktada işimiz zor, çok zor. İnsan kalmak, insan olmak zorundayız. Ahlaksızlığın bizi teslim almasına göz yumamayız. Ahlaksızların bizleri sindirmesine izin veremeyiz. Biz haklı olanlarız. Haklının acelesi yok. Sağlıcakla.

Önceki İçerikAlgıları Yeneceğiz!
Sonraki İçerikVatan ve milletleri yaşatan hak ve hürriyetin şehitleri değil midirler? / Mehmet Emin Yurdakul
Fatih Kürşad ATALAY 5 Haziran 1997 yılında Trabzon Tonya ilçesinde doğmuştur. Dedelerinden beri öğretmenlik yapan ve kendileri de aynı mesleği icra eden Sevinç ve Mustafa ATALAY çiftinin büyük oğludur. Kendisinin Doğuş Üniversitesi Hukuk fakültesi 4. Sınıfta okuyan Tuğrul Hamza isimli bir kardeşi vardır. Fatih Kürşad ATALAY sırasıyla İlkokul ve lise eğitimini İzmit'te Yahya Kaptan İÖO. Ve Tevik Seno Arda Anadolu Lisesinde tamamlamıştır. Üniversite Eğitimini TOBB KTO. Karatay Üniversitesinde tamamlamış ve eğitiminin ardından Kocaeli İzmit ilçesinde Avukatlık Bürosunu açarak aktif avukatlık mesleğini icra etmeye başlamıştır. Halen bu mesleği icra etmektedir. Ayrıca çeşitli STK'larda görev almakta ve Kocaeli Aydınlar Ocağı Yönetim kurulu üyesidir.