Akılsız, İradesiz ve Vicdansız Robot Üreten Merkezler

88

Son günlerde sosyal medyada karşıma çıktığı için okuduğum bazı yaşanmış cinayet hikayeleri yazıdaki başlığı attırdı bana. Bu olayları okudukça “Narin cinayeti” ve köylülerin cinayeti gizleme çabasını anlamlandırmak daha kolay oluyor.

İlk hikaye Rufai tarikatına bağlı İsmail Hikmet Öncel’in 2006 yılında öldürülmesi olayı. Fethi Yılmaz’ın “Katli Vacip” kitabında anlatılan cinayeti Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, “Cesedin başında göbek atan tarikat” başlıklı yazısında köşesine taşımış.

Katledilenin de katledenin de “imanlı Müslüman kardeş” olduğu cinayetin özeti şöyle:

Mürit İsmail Hikmet Öncel karısı ile kavga eder. Kavga sebebi karısı ile şeyhi arasındaki duygusal ilişkiyi öğrenmesidir. Bu aşamadan sonra eşiyle ve şeyhiyle ters düşen müridin öldürülmesi kararını veren şeyh “manevi bir emir” diyerek müridi de olan kardeşini ve bir başka müridini görevlendirir.

Bu iki kişi maktule 15 kurşun sıkıp bir çukura gömerler. Aynı günün akşamında “şeyhin diğer kardeşinin kına gecesi kutlaması ertelenmez. Arka bahçede İsmail Hikmet’in cesedi soğurken, bağ evinde oyun oynanır.”

Bu dergaha girerken cinayeti işleyen iki kişinin de daha iyi bir Müslüman olmak niyetinde olduklarından eminim. Fakat orada aldıkları eğitim gereği aklını, iradesini ve vicdanını şeyhin kapısında bırakıp huzura çıktıkları için cinayet talimatını sorgulamaksızın yerine getirmişlerdi.

Sonrasında yapılan yargılamada şeyh delil yetersizliğinden beraat ederken iki katil müebbet hapse mahkum oldu. Ancak bu kararı veren hakimlerden biri 15 Temmuz’un ardından önce görevden alındı, sonra tutuklandı, 2019’da FETÖ üyeliğinden ceza aldı. Heyetin diğer hâkimi de FETÖ gerekçesiyle ihraç edildi.

Barış Terkoğlu bu gelişmeleri “Tarikatların suçlarını FETÖ’nün temizlediği, FETÖ’den boşalan yerlere diğer tarikatların geldiği döngü, yeni bir aşamaya geçmişti” diye yorumlamış.

*******************************

İsmailağa Camii Cinayetleri

İkinci haber 2006 yılında Hürriyet Gazetesinde şöyle anlatılmış:

İsmailağa Cemaati’nin önemli ismi Bayram Ali Öztürk, dün sabah camide verdiği vaazın ardından 3 yıldır toplantılara katılan Mustafa Erdal tarafından bıçaklanarak öldürüldü, katil de olay yerinde cemaat tarafından linç edildi. Ancak polis raporuna göre katil kafasını mihraba vurarak intihar etti. Bu olaydan 8 yıl önce de Mahmut Hoca’nın damadı, camide vaaz verirken 7 kurşunla vurularak öldürülmüştü.

Bu olaylarda da katil de maktulde “imanlı Müslüman kardeşler” idi. Tabii ki katili linç eden cami cemaati de.

Daha iyi Müslüman olmak ve cenneti hak etmek için çok iyi niyetlerle cemaate katılan insanlar nasıl oldu da birer katile dönüştüler? Bu ortamlarda verilen eğitim ile aklını, iradesini ve vicdanını “Efendi Hazretlerinin” kapısının eşiğinde bırakanlar cinayet işleyen birer robot katile dönüşmüşlerdi.

*******************************

Fetöcü Robotlar

Sonradan “FETÖ” diye anılan “Gülen Cemaati” tarikat ve cemaatler arasında en eğitimli kadrolara sahipti. “Hizmet” ve “himmet” amacıyla yola çıkan bu kadroların içindeki büyük kısmın da “daha iyi Müslüman olmak emeliyle” bu örgüt içinde görev aldıkları kanaatindeyim. Sonradan, devlet organlarında örgütlenip gücü ele geçirdikçe, güçten yararlanmak için de örgüte katılanlar olmuştur. İlk grupta olan temiz ve iyi niyetli insanların bir kısmı soru çalarak kadrolaşma, Ergenekon kumpasları, TSK’nın vatansever subaylarının tasfiyesi ile İslam’a hizmet ettiklerini sanıyorlardı.

Bu “hizmet erlerinin” 15 Temmuz 2016 darbe girişimine katılmaları, kendi vatandaşlarımıza ateş açabilmeleri, kendi vatan topraklarını hatta Meclisi bombalayacak kadar yoldan çıkabilmeleri nasıl mümkün oldu?

Bunlar da kendilerine verilen eğitim ile aklını, iradesini ve vicdanını “Hocaefendi Hazretlerinin” kapısının eşiğinde bıraktırılarak, birer hain katile dönüştürülebilmişti.

****

Darbe gecesi ne için geldiklerini bilmeden Boğaziçi Köprüsüne getirilmiş gencecik askerler ve askeri öğrencilerden öldürülenler oldu. Çok ağır hapis cezaları alanlar oldu.

FETÖ’nün bankasında üç kuruş hesabı olanlar mahkum olurken, Bankanın bazı üst kademe yöneticileri devletin en üst makamlarında görevlendirildiler.

FETÖ’nün tasfiyesi aşamasında, AKP yetkililerinden bile, hep şu iddiaları duyduk: “At izi it izine karıştırıldı.” “FETÖ borsaları” ile gücü olanlar dışarıda, garibanlar içeride tutuldu. Çok zengin işadamlarından bazılarının milyarlık malvarlıklarına el konuldu. Bunlardan birileri zengin edildi.”

Bunları yapanlar da “mağduriyet yaşayanlar” da hep “imanlı Müslüman kardeşler” idi. Ancak her iki taraf da kutsal bir görev yaptıklarına inandırılmışlardı.

*******************************

Sinan Ateş Cinayeti

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş tetikçiler kullanılarak Ankara’nın göbeğinde katledildi. Ülkü Ocaklarının bazı yöneticilerinin, MHP’den bazı isimlerin cinayeti azmettirme, yardım ve yataklık yapma suçuna dahil oldukları iddia edildi. Mesela Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş “MHP ve Ülkü Ocakları içine sızmış suç çetesi” olduğunu iddia etti.

Eskiden olsa bir ülkücünün diğer ülkücüye zarar vermesi iddialarını ciddiye almazdık.

Fakat bizzat Ayşe Ateş açıkladı: “Eşim (Ülkü Ocakları Genel Başkanı iken) birilerini dövdürdü. O zaman Sinan’ı karşıma alıp ‘Sen bir akademisyensin. Bu işler sana yakışmıyor neden yapıyorsun?’ dedim. Bana, ‘Ayşe, MHP Genel Merkezinden gelen talimatları yapıyorum. Eğer yapmazsam bana da ceza keserler’ dedi.”

Ülkü Ocakları ve MHP köklü birer siyasi organizasyon. Milyonlarca gencimize “milli şuur” veren bu kurumlar aklını, iradesini ve vicdanını liderin eşiğinde bırakmış, yukarıdan verilen talimatı sorgulamaksızın yapan robotların üretim merkezine mi dönüştü?

“Lider, Teşkilat, Doktrin” sloganını hiç sevmedim, doğru da bulmadım. Ama buna inandırılan ülkücü gençler olduğunu biliyorum.

Yukarıda anlattığım olaylardan, bunları anlatmaktan çok utanıyorum. Ancak gelinen bu kahredici noktaya dikkat çekmeyi milliyetçi ve dindar bir Türk olarak görev sayıyorum.

Atatürk’ün ifadesiyle, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirmenin ne kadar önemli olduğu anlaşılsın istiyorum.