Bir Bayram Yazısı veya Körün Feneri

125

Ne güzel geleneğimizdir bayramlar. Hayrı, güzelliği, bereketi paylaştığımız zaman dilimleridir. Küçükler sevindirilir, büyükler değer görür, yoksullara yardım edilir, zenginlere ve yöneticilere sorumlulukları hatırlatılır. Herkesin bir görevi vardır bayramlarda. Küskünlerin barışması, olmazsa olmazıdır bayramların. Toplumsal konsensüs ve terapi sürecidir yılda iki kez kutladığımız bayramlarımız.

Yarasalar rahatsız olsa da güneş ışıtmaya ve ısıtmaya devam eder. Köpeklerin havlaması, ayın karanlıkları yırtmasını bir türlü engelleyemedi bugüne kadar, engelleyemeyecek de. Bayramlar, güneş ve ay gibi toplumumuzu aydınlatan, birleştiren, kaynaştıran bir sosyal olgu olarak yaşamalı ve yaşatılmalı. İçimizdeki yarasalara ve köpeklere gözlerimizi kapamak, kulaklarımızı tıkamak da bayram kültürümüzün gereğidir. 

Bayramlar, dinin ötesinde sosyal bir gerçekliktir, ancak dini ritüellerle bezenir. İlahi ya da beşerî, ilkel ya da gelişmiş her dinde bayram olgusu mevcuttur. Dini mekanlar, bayram heyecanının başladığı ve yaşandığı yerlerdir. Takvimlerdeki dini günler de bayramların ifa edilmesi gereken zamanları işaret eder. Bayramların ortak özelliği, çok kişi tarafından paylaşılan süreç olmasıdır. Bayramlara karşı çıkanların veya onu hafife alanların, genellikle dinle ilgili sıkıntılarından dolayı bu dönemlerde sendroma girdikleri gözlenen, bilinen bir durumdur. Bu da doğaldır

Ne yaparsak bayramların hakkını vermiş oluruz? Rahmetli Cahit Zarifoğlu’na kulak verelim: “Üstadım” dedim, “Bayramda ne alayım?” Dedi, “Birkaç pir-i faniden gönül, birkaç çocuktan gülücük, alabilirsen birkaç fakirden de dua al.”

Kestiğimiz kurbanlardan ibadet sevabı alabilmemiz için Zarifoğlu bu defa şu tavsiyede bulunur: Önce; dedikoduyu kes, kul hakkı yemeyi kes, yalan söylemeyi kes, haram yemeyi kes, israfı kes, kötülükten ilgini kes…” Bunları kesmezsen, ne kesersen kes.”

Bayram sözcüğü, zihinlerde pozitif çağrışımlar oluşturur. Sevinç, mutluluk, paylaşma, kaynaşma, affetme gibi daha pek çok kelime “bayram” sözcüğüyle zihnimizdeki yerini alır. Bayram sözcüğü bedene dinginlik, ruha açıklık, ilişkilere güven verir, bir huzur iklimi oluşturur. Bu sözcüğün her yaştaki insana anlattığı bir anlam mutlaka vardır.

Rahmetli Barış Manço, bayram için yaptığı bestede şunları dillendirmiş: “Bugün bayram, erken kalkın çocuklar / Giyelim en güzel giysileri / Elimizde taze kır çiçekleri / Üzmeyelim bugün annemizi / Sen yaz geceleri yıldızlar içinde / Ara sıra bize göz kırparsın / ……… / Bugün bayram çabuk olun çocuklar / Annemiz bugün bizi bekler / Bayramda hüzünlenir melekler /  Gönül alır bu güzel çiçekler”

Bayram; vefadır, değerbilirliktir, hatırlamadır. Bayram, özlemdir; yaşanan günü ihya, geleceği inşadır. Bayram, kaçma değil, birbirine koşma ve sarılma günleridir. Azalması için acıların, artması için sevinçlerin paylaşıldığı günlerdir. Bayramların toplumda estirdiği hoşgörü rüzgârı, birtakım hataları kapatma, günahları meşrulaştırma aracı olarak düşünülmemelidir.

Bayram, almak değil, vermektir; vererek yaşamaktır, yaşatmaktır. Birileri için var olduğun bilincine varmaktır. Senin ihtiyacın yoksa da başkaları için ışık olmaktır, kutup olmaktır.

Kör bir adam, gece karanlığında çeşmeden testisini doldurup elinde feneri olduğu halde evine su taşırmış. Bir gün bunu gören münasebetsizin biri gülmeye başlamış: “Yahu sen kör bir adamsın. Ha gece olmuş ha gündüz; senin için ne fark eder? Elindeki bu fenerin anlamı ne? Sana ne faydası var?” diye takılmış. Kör adam, “Be hey geveze…” diye başlayıp açıklamış: “Ben bu feneri kendim için taşımıyorum. Senin gibi bakıp da görmeyenler için taşıyorum!” diye cevap vermiş.

                Hepimizin ışığa ihtiyacı var. Bunun ne kadar farkındayız?

Bayramlarımızın, ömür adlı zaman tünelinde birer ışık olması dileğiyle…

Herkese iyi bayramlar…