Alman Anayasa’yı Koruma Dairesi (BfV), Almanya’nın ikinci büyük partisi konumundaki AfD’yi, “İzlenen Şüpheli Aşırılıkçı” kategorisine sokuyor. Parti, bu sınıflamadan çıkmak için mahkemeye başvuruyor ve kaybediyor. Alman istihbaratının, İzlenen Şüpheli Aşırılıkçı sınıfındaki kuruluşların iletişimlerini izleme, içlerine ajan sokma görevi ve yetkisi var.
Bu olaya niçin dikkat çekiyorum. Çünkü bu konu, bizdeki kayyum atama işlemleri ile yakından ilgili. Ancak bir fark var. Biz her kayyum atanmasını tek tek münakaşa ediyoruz. Seçilmiş bir kamu görevlisinin yerine kayyum atamanın haklılığı, kanuniliği tartışılıyor. Ahmet için geçerli de Mehmet için de mi geçerli? Ya Ayşe?
Farkımız ne? Almanya anti demokratik de biz çok mu demokratiğiz? Hayır. Farkımız şu: Almanya’da her şey anayasa ve kanunlara göre işliyor. Anayasa en yüksek değer ve devletin bütün kuvvetlerinin öncelikli görevi anayasayı ve onun belirlediği esasları korumak. Bu yüzdendir ki Almanya’da bizim Millî İstihbarat Teşkilatı’nın karşılığına Anayasayı Koruma Dairesi deniyor. AfD’yi ketleyen, içine ajan sokan, haberleşmelerini izleyen bu daire bunu gizli gizli değil, mevzuat gereği, görevi bu olduğu için yapıyor.
Anayasaya karşı telefon
Bizde kayyum, anayasamızı korumak için hukukun emriyle mi atanıyor? Öyle olsaydı, anayasamızı bu sağlamlıkta koruyan mevzuatımız bulunsaydı o insanlar adaylığı rüyalarında göremezdi. Bizde belli ki kayyumlar anayasa gereği değil, telefon emri gereği atanıyor. Bu yüzden her atamada başka bir kavga çıkıyor. Bu yüzden atamaların hukukiliği üzerinde şüphe var.
Almanya’nın yaptığını biz niçin yapamıyoruz? Birkaç sebebi var.
Birinci sebep: Anayasalı demokrasilerde anayasa, anayasadır. “Anayasaya aykırı” dendi mi akan sular durur. Çünkü anayasa milleti ve milletin devletini tarif ve tayin eder. Biz, kendi ellerimizle anayasayı tartışma konusu yapıyor, “karanlık”, “darbe izlerini taşıyan” gibi etiketlerle kendimiz aşağılıyoruz. Hani devlet binasının taşıyıcı sütunlarını “traşlıyoruz”. Binalar böyle çöküyor.
Daha beter ikinci sebep: Anayasanın milleti ve devleti tarif eden maddeleriyle herkes barışık değil. PKK’yı ve PKK’yı desteklediği iddia edilen partiyi alalım. Bunlara millete, millî üniter devlete, ilk dört maddeye ve mesela 66. maddeye, yani Türkiye’yi Türkiye yapan hususlara muhalif oldukları için mi karşıyız? Hani Almanya’ya benzetirsek bizim anayasayı koruma hukukumuz bunlara “İzlenen Şüpheli Ayrılıkçı” diyebilir mi? Veya “Anayasaya Karşıtı” der ve bu gerekçeyle onları kısıtlayabilir mi? Böyle bir mevzuatımız yok ve olması da çok zor. Niçin mi? Çünkü millî, üniter, laik devlete karşı olan sadece PKK ve onun siyasi uzantısı değil ki. İktidara yakın bazı gruplar da aynı fikirleri besler, aynı tutuma sahiptir. Onları incitemeyiz.
Suyun başını tutmak
FETÖ, demokratik, laik, hukuk devletine, anayasaya taraftar mı? Şaka mı yapıyorsunuz? Tabii ki değil. Peki biz FETÖ’yü laikliğe, millî üniter devlete, velhasıl anayasaya karşı olduğu için mi kısıtlıyoruz? Hayır. Bunu da yapamayız. Çünkü bu konularda aynı FETÖ gibi düşünüp davranan, fakat iktidardan uzak olmayan yapılanmalar var.
Demek ki bölücüler ikiye ayrılıyor. Bizim bölücüler. Bunlar iyi bölücüler. Bir de kötü bölücüler…
Laikliğe karşı yapılanmalar da ikiye ayrılıyor. Bizimkiler. Bunlar kötü değil, hatta gençlerin dağa çıkmasına engel oluyor. Bir de kötü laiklik karşıtları. En başta FETÖ.
Çok dağıttım. Toparlayayım: Almanya’da çizgi anayasaya uygunlukla anayasa karşıtlığı arasından geçiyor. Çünkü anayasa millet demek, anayasa, devlet demek. Almanya’da anayasayı tehdit edecek her yapılanmanın izlenmesi ve kısıtlanması sadece mubah değil, zorunlu.
Bizde çizgi, “Bana biat ediyor mu, etmiyor mu?” şeklinde çizilmiş. Dolayısıyla anayasa, yani millet, yani devlet karşıtlarına karşı ancak ellerine silah aldıkları zaman önlem alabiliyoruz. Anayasaya düşmanlık diye bir kategorimiz yok. Tek kötü kategori var: Silahlı terör örgütü. İyi de bunlar mesleklerine silahlı terör örgütü olalım diye başlamadı ki. Bunlar, anayasayı yıkmak için silahlı terör örgütü oldu.
Biz de hukuk devleti olsaydıkBiz böyle olmasaydık. Anayasaya karşı ilk tehditte, ilk şüphede alarma geçebilseydik, ne FETÖ darbeye cesaret edecek güce erişebilirdi, ne PKK binlerce vatan evladını kandırıp dağa çıkartabilirdi.
Yok çözüm süreciydi, yok menzilimiz birdi diye yıllarımız ve canlarımız heba olmazdı. Biz kimliğimizle, milletimizden, devletimizle, hukukla, ezcümle anayasamızla barışık değiliz. Onları koruyacak iradeye sahip değiliz.
Yoksa “Pişman değilim!” diyen teröriste çadır mahkemesinde, “Yaz kızım, ‘Pişmanım’ dedi.” maskaralığını yapamazdınız. “Canınızı sıkan vali varsa söyleyin değiştirelim.” diyemezdiniz. Ve FETÖ’ye her istediğini veremezdiniz. Hukuk izin vermezdi. Milletin ve devletin temel değerleri izin vermezdi. Anayasa izin vermezdi. Kaldı ki o temeller, iş o raddelere gelmeden kanseri durdurur, kesip atardı.
Milletin hukuku varsa ve sizin de bu hukuka saygınız varsa tabii. Özetle anayasaya saygınız varsa. Yoksa kayyuma devam.