Türklüğe, Türk Olmaya Dair Monoloğum

270

Türkiye’de faşist olmak çok kolay. Türk’üm demek yeterli geliyor çoğu zaman. Hele Türk edebiyatı, Türk sineması, Türk hukuku dedin mi… En büyük faşist sensin.

Sorunu hep başkalarında arayarak koca bir yüzyılı tükettik. Alman hukuku yazanın Türkiye hukuku yazmasına öfkelenerek. Öfkelendik, sinirlendik, kendi aramızda konuştuk. Sonra ne oldu? Hiçbir şey… Sesimizi ulaştıramamanın, yazılarımızı görünür kılmamamızın sebebi ne?

Dikkat ediyorum, çok uzun zamandır temsil organı Meclis’te salt Türk olmaktan bahseden yok. Mutlaka yanına İslam ekleniyor. Bir zamanlar başka şekilde söylenen bir sözü uyarlayayım. Hem Müslüman hem Türk olunmaz, demiyorum. İkisi de olur, oluyor. Fakat bizi kurtaran aynı dini paylaşmamız mıydı, yoksa aynı dil ile aynı dini paylaşmamız mıydı? Neden bir Arap ile kurtuluş mücadelesi verilmedi de Urfa’da Kürtlerle verildi?

Türkiye’den Türklük çıkarıldığı vakit her şeyin iyi olacağını sananlar var.

Siyasal yelpazede epey de yer tutan bir kitle. Hiç tarih okumadıkları belli olan, geçmişten ders alamayan bir kitle. Din her şeye yetseydi böyle mi olurdu Orta Doğu’nun hali?

Sorunu hep dışarda aramak yanlış. Kavga etmek hele. Kiminle ne ile kavga

edeceğiz. Vatan dediğin toprak mıdır? Üzerinde yaşayan olmasa vatan, vatan mıdır? Türklüğü yıllarca dilden, kültürden, ortak hayallerden koparıp dar çevrelere indirgedik. Oysa ne demişti Atatürk “Ne mutlu Türk’üm diyene”.

Söylemek istemiyorsa? Nedenini sorup kendimize çözümler aramalıyız belki de.

Şimdi içinde Türk olmaya bir Anayasa hazırlıklarında herkes. Kimisi dünden ayaklar altına almış razıydı, kimisi oy kaygısındaydı, kimisi salt İslam ile vardır Türklük kafasındaydı.

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girilirken iç dökmelerim böyle. Çokta anlam yüklememeli ikinci yüzyıla gerçi. Takvim insanın zaman Allah’ındır. Türkiye Cumhuriyeti, Türklük takvimlerle sınırlanmayacak, zamanla yaşayacaktır.

Son söz. “vatanın bağrına düşman dayamış hançerini/ bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”