Gayri Meşru İlişki (zina)
Arapça kökenli zina kelimesinin sözlük anlamı, “Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki”(TDK Sözlüğü) şeklindedir. Tüm dinler, ahlak öğretileri ve bilimsel gerçeklerin insan doğasına uygun görmediği zinayı günümüzde bazı insanlar kaçamak, çapkınlık, aldatma vb. kavramlarla hafifletmeye çalışmakta ve maalesef toplumda bunu farkına varmadan kabullenmektedir. Hâlbuki bunun adı kısaca “zina”dır. Türkiye dâhil olmak üzere dünyada aile kurumunun yıkılmasına neden olan toplum sosyolojisine aykırı bu patolojik (anormal) durumun bir an evvel dikkate alınması ve çözüm yolları üretilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de zina 27 Aralık 1997 tarihinde erkekler için, 13 Mart 1999 tarihinde kadınlar için suç olmaktan çıkmıştır. Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde 2004 tarih ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’na zina fiili suç olarak alınmamıştır. Sadece çiftlerden biri şikâyetçi olursa boşanma nedenidir. Diğer taraftan İslam dünyasında bu kavramdan uzak durduğunu iddia eden bir kesimde zinanın tam ortasındadır. Hatta onlar cariye (köle kadın) kurumundan bahsetmektedir. Cariyelik ve kölelik, cahiliye toplumlarında yüzlerce hatta binlerce yıl öncesinin, insan haysiyeti ile bağdaşmayan son derece insanlık dışı, kadını ve erkeği istismar eden kurumlarıdır. Günümüzde hâlâ bunu meşrulaştırmak isteyen düşünceler ve uygulamalar bulunmaktadır. Bazı coğrafyalarda “Muta Nikâhı” adı altında “günlük, haftalık, aylık vd. süreli nikâhlar” da bunlardan biridir[1].
Nur suresi 3. ayeti kerimede İslam dini net bir hüküm vermiştir: “Zinâ eden bir erkek, zinâ eden veya Allah’a ortak koşan kadından başkasıyla evlenmez. Zinâ eden bir kadınla da zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir erkekten başkası evlenmez. Zinâ edenlerle ve Allah’a ortak koşanlarla evlenmek mü’minlere haram kılınmıştır”. Bu ayet, bir rivayete göre Suffe ehli diye bilinen fakir erkek müminlerin Medine civarında zina yapan kadınlarla evlenmek istemeleri üzerine inmiştir (İsmail Yakıt Nûr Suresi 3. Ayet Açıklaması). Bu ayette “mü’minlere haram kılınmıştır” ifadesine dikkat edilmesini vurguladıktan sonra “Kur’an’daki Müslüman ve mü’min” farkını da hatırlatmak gerekiyor. Aksi halde bazı müslümanlar bunalıma girebilecektir!
“Müslüman, Allah’a şirk koşmaksızın iman edip sadece O’na teslimiyet ve kulluğu kabul etmek demek olan İslam dininden olan demektir. Müslüman’ın erkeği “Müslim”, kadını ise “Müslime” diye isimlendirilir. Bu özel ifade aşamasıyla Müslüman kişi, ilk aşamada sosyal yönden İslam dini toplumuna dahil olmuştur ve henüz iman edecek kişi ve Muhsin, Mümin ve Makbul /İnsan-ı Kamil olacak kişi adayı düzeyindedir. Diğer bir ifade ile, Müslüman olduğunu söylemek, ancak İmanlı oluşa, Muhsinliğe ve Müminliğe yönelmenin sadece başlangıcında olmak demektir. İşte bu ayırıma uygun olarak Hucurat-14 ncü ayette, Müslüman ile İman edenin, Ahzab-35’nci ayette de Müslüman ile Muhsin ve Mümin’in ayrı oldukları vurgulanmaktadır[2].
Ahzab suresi 35. Ayette: Ey insanlar! Şunu iyice bilin ki, sizlerden de Müslüman erkekler ve kadınlar, Mümin erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık olan erkekler ve kadınlar, güçlüklere sabreden erkekler ve kadınlar, Allah’ın rızasını gözeten erkekler ve kadınlar, yardımsever erkekler ve kadınlar, oruç tutan ve kendini olumsuzluklardan uzak tutabilen erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, şirk-ortak koşmadan sadece Allah’ı ön planda tutup anan erkekler ve kadınlar var ya, işte Allah onların da hepsine bağışlanma ve karşılık olarak büyük bir ödül hazırlamıştır”.
“Burada, erkek ve kadınlara eşit olarak hitap edilmektedir. Yine dikkat edilirse Müslüman ve Mümin ifadeleri ayrı tutulmuştur. Hücurat-14-17 nci ayetlerde de Müslüman ve İman edenin de ayrı ifadeler olduğu açıklanmıştır. Müslüman, Allah inancı olan, Mümin ise, her biri birer ibadet olan salih /muhkem-kesin hükümlere uygun olumlu ameller işleyen kişi demektir[3]”.
“Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “Siz îman etmediniz amma, (bari) müslüman olduk deyin. İman henüz sizin kalblerinize gir(ib yerleş)memişdir. Eğer Allaha ve peygamberine itaat ederseniz O, sizin amel (ve hareket) lerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah (mü’minleri) çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir” (Hucurat/14. Ayet).
Ayette, Müslüman olduğunu söylemenin, sadece Müslüman olduğunu sözle ifade etmek olduğu açıklanmaktadır. Böylece de iman etmenin oldukça farklı birer aşama olduğu anlaşılmaktadır. Hucurat 16. Ayet (Ya Muhammed! Onlara ayrıca, “Siz yeni kabul ettiğiniz dini Allah’amı öğretmeye kalkıyorsunuz? Ve kendinizi hemen iman ettik diye düşündünüz. Halbuki Allah göklerde olanı da, yeryüzünde olanları da bilir. Ve şüpheniz olmasın ki Allah, her şeyi en iyi bilendir” diyerek Allah’ın gücünü pekiştir. Bu konuya Bakara-177 nci ayette değinilmekte ve İmanın 5 gaybı olan Allaha, Ahrete, Meleklere, Kitaplara ve Peygamberlere tüm benliği ile iman etmek yanında, imanı içselleştirmek için pratik yaşamda da, muhkem-kesin hükümlere uygun olumlu /salih ameller için çaba içinde olmak da gerekmektedir. Diğer bir ifade ile iman, pratik uygulamalar demek olan salih amellerle birlikte gerçekleştirilerek içtenleştirilmelidir. Zaten Teğabun-5 nci ayette, Allah’ın biz insanların sadece O’nu tanıdığımızı sözle ifade etmemize ihtiyacı olmadığı hatırlatılmıştır[4].
[1] Geniş Bilgi İçin: TDV İslâm Ansiklopedisi, 2006, İstanbul, 32. cilt, s. 174-180.
[2] Gazi Özdemir, Allah’ın Tek Dini İslâm’a Davet Kur’an, Şira Yayınları, İstanbul, 2013, s.753.
[3] Gazi Özdemir, Allah’ın Tek Dini İslâm’a Davet Kur’an, Şira Yayınları, İstanbul, 2013, s.614.
[4] Gazi Özdemir, Allah’ın Tek Dini İslâm’a Davet Kur’an, Şira Yayınları, İstanbul, 2013, s.740-741.