Güçlü ülkelerin dünyayı yeterince küreselleştirememesi milli menfaatlere bağlı kalmayı öne çıkarmıştır. Dönem dönem farklı her koz ve silah milli devletlere karşı kullanılır oldu. Somut örnekleriyle görüleceği üzere kan kaybeden küreselleştirme onu hedefleyenleri daha da hırçın hale getirdi. Bir dönem ideolojik şartlandırma ile insanlar çatışır hale getirildi. Önü açılmış devletlere yönelen açık ve kapalı saldırılar vatanını ve toprağını savunanlar ile teslim etmeye hazır cepheler yaratıldı. TC ve onun rejimi hedef alındı. Rejim değişikliği ile uğraşanlar, bir bakıma kullanılanlar “faşist devlet yıkılacak elbet” gibi yazılarla üniversite duvarları kirletildi. İdeoloji çökmesine rağmen, Sovyet modeli komünist bir sistem bazılarınca arzulandı. Atatürk burjuva Kemal olarak isimlendirildi. Milli Mücadele ve onun mutlu sonucu olan Cumhuriyetimiz tahkir edildi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk adam olsaymış Sovyet modeli bir devlet kurarmış. Kurmadığına göre O da burjuvaziden yanaymış. Oysa son yıllarda değerini daha iyi fark ettiğimiz Atatürk binlerce yıllık kara kuvvetleri geleneğine her zaman bağlı kalmış, bağımlılığı ve manda yönetimini reddetmiştir. İdeolojik çatışmalarla bekleneni alamayanlara, ABD güdümlü darbelerden sonuç çıkaramayanlara, iç kavga çıkarma yolu tavsiye edilmişti. Etnik ve mezhep çatıştırmaları bunun malzemesi olacaktı. Daha sonra Türk Toplumunun milli ve manevi değerleri, gelenekleri hedef tahtasına oturtuldu. Batının da şikâyetçi olduğu hastalıklı modeller çağdaşlaşma zannedildi. Ahlaki değerler ve aile yapıları enflasyon mikrobu ve başarısızlıklar karşısında hedef alınarak yıpratıldı. Geleceğe güven ve ümit sarsıldı. Çözülme örnekleri arttı ve sosyal bağlar zayıfladı. Toplumda intihar, boşanma, kadına şiddet, trafikte ve değişik alanlarda saldırganlık, yargıya güven azaldı. Toplumumuz tehlikeli bir travma geçirdi ve geçiriyor. Yargıya güven azaldı. Kendi işini kendin gör gibi çok yanlış bir yola sığınıldı. Yanlış rol modellerle İslam’a bile kan kaybettirildi. Beklenenin tersi oldu.
Anayasadan laikliği, milli kimliği silme, Atatürk’le kavgalı olmak öne çıkarıldı. Kendilerine önemli görevler düştüğünü zanneden gafiller Siyonizm’e, kapitalizme, sebataistlere meydan okuyanlar, Atatürk’ün resimlerinin duvarlardan indirilmesini aynen bazı AB yetkilileri gibi talep ettiler. Fetö’nün sağcı ve solcu yerli takipçileri halkı aldatabilmek için aynen milli devletimizin kuruluş döneminde yapıldığı gibi halka hoş gelecek propaganda ile dini duygularla oynadılar. Yapılmak istenen sonuçta Hilal’e karşı Haç’a hizmet olduğu ortaya çıktı. Türk milletini aptal zannettiler. Dini görünüm altında neredeyse her gurup ve topluluğu tam incelemeden savunup desteklemeyi marifet sayan bazı siyasiler nasıl bir kumar oynadıklarının farkına bile varmadılar. Sözde geçici sığınmacılarda olduğu gibi ülkeyi ilerde çok zora sokacak teşebbüslere çekinmeden tavizler verdiler. Tarih boyu önümüze döşenen mayınlı tarlanın yeni mayınlarla yeniden döşenilmesine anlaşılmaz bir hoşgörü gösterdik.
Cumhuriyetle ve milli devletle, milli kimlikle kavgalı malum çevreler son günlerde insan katili ve cani, ABD teşvikçisi İsrail’in Filistin’de Müslüman kardeşlerimize yapılanlardan faydalanmayı da fırsat bildiler. Bazı siyasiler de siyasi çıkar uğruna bu çevreleri korudular. Bakıyorum ki, 2020’lerin Türkiye’sinde yakın tarihte çıkardığı isyanlar dolayısıyla Kerkük ve Musul’un kaybedilmesine sebep olan, Lozan ve asker düşmanı, İngiliz uşağı katil Şeyh Said’ler yaratılmak isteniyor. Dün Milli Mücadele ve Cumhuriyetin düşmanlarının devamları yine aramızda görülmeye başlandı. Adamlar aileyi koruyoruz sahtekârlığı altında aslında kafalarında gizledikleri cinsel arzu ve şehvete okul çağına gelmiş, kız çocuklarını okulsuz, bilgisiz kullanma utanmazlığına yönelmektedirler. Bunlara göre, çocukların çok erken yaşta evlenmelerini ve cinsel işkenceye tabi tutulmalarına karşı çıkanlar “Allah’la savaşmak ve onunla kavgalı olmak” peşindedirler. Genç evliliklere kimse karşı değil; ama bu gençlik yaşı kızlarda 8-10 yaşında başlamıyor. İslami görüntü altında dışardan veya içerden İslam düşmanlığını seçenleri ve değişik roller oynayanları iyi takip etmek durumundayız. Yanlışlar karşısında siyasetçilerden emir almadan diyanet mensuplarının konuşamamaları da dikkat çekiyor.
Diğer taraftan, telefonlarımıza kadar izinsiz sokulan, sokaklarda hayvanlara has çirkinlikleri insanlara tavsiyeden utanmayan ve yeni bir buluş ve özgürleşme olarak takdim edilen sapıklıklar da toplum düşmanlarınca pazarlanıyor. Sosyal medyada müstehcenlik öyle aldı yürüdü ki bunlar gençleri yanlış yönlendirmektedir. Ülkeyi yönetenler muhalefet, iktidar mücadelesinden biraz sıyrılıp toplum yapımızı bozucu bu tip saldırılara da zaman ayırmalıdırlar. Sosyal dokumuzu bozucu, aileyi reddedici örnekler, cinsel sapmaları özgürleşme olarak kabul eden sapma davranışlar ve bunları teşvik eden müttefiklerce kurulan LGBT ve benzer dernekler birçok ülkede olduğu gibi kapatılmalı, sahiplerine iade edilmelidir.