Yüzüncü yılını idrak etti, nice tehlikeler atlatarak Türkiye Cumhuriyeti’miz;
Daha nice yüzyılları kat’ etmek üzere, büyük bir azimle yola çıksın niyetimiz.
“Hürriyet”, “Şura”, “Adâlet” gibi kavramlar; İslâm’ın da öz malı.
“Meşrutiyet”, “Cumhuriyet” ve “Demokrasi” onların yansıması.
Rahman’ın kullarına doğuştan bir hediyesi olan “Hürriyet”;
Alır ancak nefes; maddeten ve mânen yapar oldukça ubûdiyet.
Şahsî riyasete karşı sarılacak, en büyük dayanak ve hüccet;
Nurdan bir set gibi, önünde durmakta ve duracak olan İslâmiyet.
Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Demokrasi için atılan kararlı adımlar;
Milletin meşru ve haklı gayretiyle; Türkiye Cumhuriyeti ile noktalandılar.
x
“Eğer bugünden yirmi yıl kadar sonra Türkiye’de dinî hayat, hâlâ İslâmî kalabilirse ve millet açıkça güçlü bir İslâmî yapılanmaya sahip olduğu için, iftihar ediyor olursa, Hz. Muhammed’in getirdiği mesajların hükmünün son bulmadığı, onun kökten değişen koşullar altında dahi varlığını koruyabilecek esaslara sahip olduğu ispatlanmış olacaktır.” (Henry E. Allen)
x
Liyakatsiz ve başarısız avukata bakarak, hukuk suçlanmaz.
Bilgisiz doktor yüzünden, tıbba cephe alınmaz.
Dinin gereğini yanlış anlayıp yanlış hareket edenler var diye dine karşı çıkılmaz.
Başkasına itimat etmeyen, nefsiyle bizzat kendisi teşebbüs etmeli. Okumalı, araştırmalı, ehlini bulmalı. Hiçbir şeyi bir kalemde silip atmamalı. Allah, Kâinat ve İnsan üçlüsünü esas tutmak asıl olmalı.
x
Bir şeye rağbet verip isteklendirirken veya korkutup sakındırmak isterken, ondan daha mühim ve önemli bir şeyi; değerinden düşürmeye sebep olacağımızı da hesaba katmalıyız. Çünkü mübalâğa ihtilalcidir.
x
Ey insan! Dünyayı ve kâinatı / evreni tanımak için, -hele bir de maddî durum müsait ve uygun değilse- dünya seyahatine çıkmana lüzum yok. Bunun için -varsa da- servetler harcamaya hacet yok. Hayatını ve sağlığını tehlikeye atmaya hiç gerek yok.
Çünkü ne ararsan, sende ara, sende bul.
Hz. Ali’nin dediği gibi:
“Ey insan kendini küçük görme. Sende âlemler iç içe daireler suretinde yer almıştır.”
Bedenin; maddî kâinatı sergilemekte. Ruhun; gayb âlemlerini ihtiva etmekte / içermektedir.
Unutma ki, Allah’ı tanımak; insanı yani kendini tanımaktan geçer. Çünkü Allah’ın bütün isim ve sıfatları insanda tecelli etmekte, yansımakta ve görünmektedir.
Çünkü ey insan! Sen Allah değilsin. Fakat sen O’ndan yani Allah’tansın. Hâşâ elbette O’ndan bir parça değilsin. Zira Allah maddeden münezzehtir. Ama Allah; kendisinde olan herşeyi anımsatacak bir tecelliyi sende aksettirmektedir. Çünkü sen, Allah’ın isim ve sıfatlarını aksettiren / yansıtan bir ayna hükmündesin. Kaldı ki, ayna; görülenlerin menba ve kaynağı değil, sadece Allah’ın isim ve sıfatlarını aksettiren, kendisinde tecelli ettiren bir mazhardır. Gerçi tüm kâinat Allah’ın isim ve sıfatlarına büyük, muhteşem bir âyinedir. Fakat sen başkasın. Ancak kâinattaki herşey; ayrı ayrı âyinelik yaparken; sen kâinatın yaptığını tek başına yapmaktasın. Keyfiyetçe bütün kâinata bedelsin.