“Dinde Zorlama Yoktur”

190

     “Lâ ikrâhe fi’d-dîn.” / “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara: 256)

     Allah onu zorla kimseye vermez. Dîni, kişinin kendi tercihi / istemesi ile dilemesi gerekir. Dinde zorlama kanunu yoktur. Mânânın aslı “Zorlama dinde yoktur.” demek olur. Yani sadece dinde değil, her neye olursa olsun, zorlama cinsinden hiçbir şey, hak din olan İslâm dininde yoktur. Din çerçevesinde zorlama kaldırılmıştır. Dinin konusu, zorunlu fiiller, davranışlar değil; isteğe bağlı fiiller ve davranışlardır. Bunun için isteğe bağlı hareketlerden birisi olan zorlama, dinde yasaklanmıştır. Kısaca kaldırılan veya yasaklanan zorlama, yalnız dinde zorlama değil herhangi bir şeye olursa olsun, zorlama türünün hepsidir. Yoksa dinde zorlama yoktur, ama dünyaya zorlama olabilir demek değildir.

     Dinin özelliği, zorlamak değil, bilakis zorlamadan korumaktır. Din “zorlayınız” demez, zorlama meşru ve muteber olmaz. Zorlama ile yapılan amelde, dinin vaad ettiği sevab bulunmaz. Rıza ve iyi niyet bulunmayınca hiçbir amel ibadet olmaz. Dinin isteklerinin hepsi zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılmalıdır. Zorlama ile itikat (iman) mümkün değildir. Zorlama ile gösterilen iman, gerçek iman değil. Zorlama ile kılınan namaz, namaz değildir. Oruç da öyle, hac da öyle, cihad da öyledir. Zorlama, din için yoktur. Yahut zorlama, din için, dine sokmak için yapılmaz.

     İslâm yurdunda zorlama yasaklanmıştır. Hattâ hiçbir kimseye İslâm dinine girmek için bile zor kullanılamaz. Herkes dininde serbest ve seçme hakkına sahiptir. İslâm hükümleri altında müşrik, kitap ehli (yahudi, hristiyan), hepsi din hürriyetleriyle yaşayabilirler. Fakat her kim olursa olsun, ahdinde (sözünde) durmayanlar da suçuna göre cezasını görür. Kendi rızasıyla İslâm’ı kabul ettikten, Allah’a ve Peygamberine söz verdikten sonra döner, irtidad eder (dinden çıkar) da tevbe etmezse cezalandırılır. Ki, bu bir zorlama değil, verdiği sözden caymanın zorunlu bir sonucudur.

     Bundan başka ibadet ve diğer muameleler gibi rıza şart olan amel dallarında da, zorlama geçerli değildir. Fiilin geçerliliğine engeldir. Ancak fiil, şer’î bir fiil olmayıp, hisse bağlı bir fiil olursa o başka. Ve herhalde zorlama bir saldırıdır, derecesine göre cezayı hak ettirir. İşte hak dinde vicdan hürriyeti, ahd (söz verme), andlaşma ve hukuk bu kadar yüksektir. Hattâ bundan dolayıdır ki, cihad ilânında bile düşmana ya hak dini kabul etmesi veya mağlubiyeti kabul ederek dininde kalıp, hakları saklı olmak üzere, İslâm uyruğunda vergi vermesi arasında kendi arzusuna bırakılan bir teklif yapılır. Bunlardan birini kabul ederse, andlaşma ile ahdine riayet edilir. Kabul etmediği ve savaş yoluyla mağlup olduğu takdirde de, yine din değiştirmeye zorlanmayıp, adalet ölçüleri içerisinde bir vergiye, bir intizama mecbur tutulur. Demek cihad, din değiştirmek için zorlayıcı bir vasıta değil, hak dinin yüceliğini fiilen ispat eden hak bir delildir. Çünkü zorlama ile din olmaz.

     Fakat aklî ve ilmî delilleri dinlemeyen kâfirlerin ve zâlimlerin saldırıları da, böyle fiilî bir delil olmadan durdurulmaz, herkes her türlü haksızlık ve zorlama ile karşı karşıya gelir. Bununla beraber cihad ve savaş, bir zorlama değil, bir yarıştır. Hangi tarafın tehdidini yerine getireceği bilinmeyen bir imtihandır. Bir de cihad, dinin hükmü geçerli olan İslâm yurdunun dışında cereyan edeceğinden zorlamanın kaldırılmış olduğu din çevresinden dışardadır. Dâr-ı harb (Kâfir yurdu) zaten zorlama yurdudur. Böyle iken Allah’ın beyanı dikkatle incelenirse anlaşılır ki “Dinde zorlama yoktur.” açık ifadesi, cihad emrinin gayesini tespit etmektedir. Yani cihadın hikmeti, insanları zorlamadan (baskıdan) korumak, zorlama kabul etmeyen dini hakim kılarak Allah’ın kelâmını yükseltmek, yani herkesi mensub olduğu inançtan zorla çıkarmaya çalışmayıp, hakkın isteyerek kabul edilip yayılmasına set çekmek isteyen ve gücünün yettiğince zor kullanan hak düşmanlarının savulması ve engellerin kaldırılması ile sağlam bir kalb ve güçlü bir akıl için açıkça ortaya çıkmış bulunan doğruluk yolunu, hakkın egemenliğini herkese arz ve ilân etmek; böylece İslâm dinini, bütün dinlerin genel bağlantısı ve ilerleme hedefi olan genel bir din olarak savunup açıklamaktır.

     Bunun için İslâm’da savaşın gayesi intikam, öldürmek, din değiştirmeye zorlamak değil; hasmı mağlup etmek ve zorlayıcı gücünü alıp, dininde serbest olarak hakkın hükmüne tabi tutmaktır ki, Allah’ın kelâmını yükseltmek bundadır. Bu sebeple her ne zaman müslümanlara bir zayıflık gelir, hak din savunulmazsa fitneler kopacak, zorlama çoğalacak, bütün insanlık allak bullak olacaktır.

     (M. Hamdi Yazır’ın hey’etçe sadeleştirilen: Hak Dini Kur’an Dili adlı eserinden.)

Önceki İçerikCanım Kerkük Kanım Kerkük
Sonraki İçerikŞeyh Sait İsmi Bugün Kimin İşine Yarar?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.