Diploma hastalığı-öğrenci üniversiteden ne bekler?

282

Üniversitenin iki görevi var: Biri bilim yapmak, ikincisi öğretmek. İsterseniz araştırma ve öğretme diyelim. Geçen yazımda birincisini ele aldım ve iş, “Koloni bilimi mi, millî bilim mi?” sorusuna kadar geldi. Şimdi ikincisine, öğretmeye bakalım ve o konudaki sorumuzu tekrarlayalım: “Öğrenciler niçin üniversiteye gidiyor, neyi talep ediyor? Öyle ya, öğrencinin eş anlamlısı ‘talebe’, yani talep eden.”

Öğrencinin ne talep ettiği sorusuna, bütün öğrencilerimizi kapsayacak, tek tip cevap yok. Bazıları hayatta yapmak, ulaşmak istedikleri bir ülkünün peşinde koşuyor. Gerçekten o konuyu öğrenmeyi talep ediyor. Bir kısmı ise yapacak başka iş yok diye üniversiteye geliyor. Bir kısım genç memur, açık veya uzaktan öğrenimle diploma alıp derecelerini, dolayısıyla maaşlarını yükseltmek istiyor… Bir kısmı ise sadece diploma istiyor. 

Avrupa’da kadimcilikten ceditçiliğe!

Bu konuda da ta eskilerden bir inceleme var. Ronald Dore’un, 1976 tarihli “Diploma Hastalığı” kitabı. 1997’de tekrar yayımlanmış. “The Diploma Disease” adını Google’a yazarsanız çıkıyor. Geçen yazımda anlattığım Basalla, modern bilimin Batı Avrupa’dan dünyaya yayılışını incelemişti. Dore de modern üniversite eğitiminin, Batı’dan dünyaya yayılışını inceliyor. 

Üniversiteler, endüstri devriminin doğduğu ülkelerde, endüstrinin talebiyle kuruldu diyor Dore. Daha doğrusu daha önce kilise etrafında kurulan öğrenim merkezleri, bu talebin çekişiyle bilim ve teknoloji öğretir hâle geldi. Çünkü yeni ekonomi, endüstrinin ekonomisi, bunları bilen eleman istiyordu. 

Endüstri devrimini sonradan alan ülkelerde olup biten daha farklı. Orada eski ekonominin çocukları, yeni sektörün, endüstrinin daha yüksek bir refah sağladığını gördüler ve “Biz de bu sektöre geçelim!” diye yeni bilgileri öğreten okullara hücum ettiler. Hani bizdeki kadimci- cedidci geçişi gibi… “Fakat”, diyor Dore, “endüstrileşmek hemen olmuyor. Zaman alıyor ve zor. Okul açmaksa daha kolay.” Bu yüzden, endüstri devrimini ithal eden ülkelerde okullar, endüstriden hızlı çoğalmış. 

Arz mı talep mi?

Batı’nın tam tersi. Batı’da endüstri, okulları talep ediyor. Talep işverenden geliyor. Okullar, endüstriye yetişmeye çalışıyor. Batı dışında önce okul, sonra endüstri büyüyor. Talep öğrenciden geliyor, işverenden değil. 

Dore’nin ilginç bir tespiti var: Endüstri devrimini ithal etmeye çalışan ülkelerde, yüksek öğrenci talebi yüzünden okulların girişinde kuyruk vardır. Bunlar, okula giren öğrenci sayısını sınırlamak için üniversite giriş sınavları yapar. Girişi filtrelemeye çalışırlar. Fakat yine de mezun sayısı, sektörün talebinden fazladır. Dolayısıyla bu ülkelerde, okulların çıkışında da kuyruk vardır. İş bulma kuyruğu. 

Eski üniversiteler kilise güdümünde ve Avrupa üst sınıflarının talep ettiği klasikleri; Yunanca ve Latince’yi, “medeniyet dili” sayılan Fransızcayı öğretirken, yeni üniversiteler artık matematik, temel bilimler ve mühendislik öğretmektedir. Bu, endüstri ülkelerindeki müfredat. Endüstriyi sonradan almış, ithal etmeye, endüstrileşmeye çalışan ülkelerde de öğrencilerin talebi, yeni sektörün müfredatınadır. Yani yine matematik, fen bilimleri ve mühendisliğe. “Bir de” diyor Dore, “kolonizatör ülkenin diline.” Çünkü yeni sektör bu dilin terimleriyle çalışmakta, bu dili konuşmaktadır. 

Kolonizatör ülkenin dili!

Koloni vurgusunda Bassala’nın, “ilkel bilim- koloni bilimi- millî bilim” üçlemesiyle Dore’nin “kolonizatör ülkenin dili” teorisi örtüşüyor. Öyle ya, endüstri devriminin olduğu ülkeler, o devrimi yaşamayanları kolonileştirdi. Tamamını değil belki ama kolonileştiremediklerinde de durum büsbütün farklı değil. Biz koloni olmadık fakat Dore’nin tarif ettiği halleri biz de gözlüyoruz: Hem giriş kapısında hem çıkış kapısında kuyruklar uzayan üniversitelerimizi. üniversiteleri. Giriş sınavlarıyla filtrelenmeye çalışılan yüksek talebi. Ve “kolonizatör ülkenin dili” ile öğretim yapan her kademede okulun popülerliğini. 

Türkiye’de, bir öğrencinin hiç Türkçe fen dersi almadan orta ve yükseköğrenimini tamamlaması mümkündür! Ve en yüksek puanla öğrenci alan üniversitelerin iki özelliği var: 1) Daha ziyade fen ve mühendislik öğretmeleri. 2) Bunları İngilizce ile öğretmeleri. 

Diploma hastalığı, bir sosyal bilim konusu. Sosyal bilimlerde çoğu tez, yüzde yüz doğru olmayabiliyor. Sosyal bilimler henüz fen bilimleri kadar kesin değil. Fakat ben, Dore’nin tezlerinde Türkiye’nin gerçekleriyle uyuşan birçok gerçek bulunduğu kanaatindeyim. 

Önceki İçerikİslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ile Allah’ın Koyduğu Sınırların Aşılması Meselesi’ni Konuştuk
Sonraki İçerikKıbrıs’ta Unutulan Kahramanlar
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)