Mandacı Zihniyetli Kafalar

83

·“AB’ye
Türkiye’nin tam üye olması muhteşem bir hedef. Türkiye’de Euro’nun geçerli tek
para birimi olmasını ve hepimizi mahveden TL’nin artık tarihe karışmasını
istiyorum. Kıbrıs ve Ege adaları ihtilafının, 1915 ile Ermeni meselesi ve Kürt
sorununun çözümü de AB tam üyeliğindedir.”

            Yukarıdaki hezeyanlar ne yazık ki ekranların gediklisi, Habertürk
gazetesi yazarı Nagehan Alçı’nın tiwitter deki sayfasından alıntıdır.

            Biz
sanıyorduk ki Mandacılık ruhu Osmanlı döneminin son yılları ve kurtuluş
savaşının arefesinde yani 1918-1919 yıllarında kaldı. Heyhat ne çok yanılmışız!

            Bugün için
halâ onlar gibi düşünen kafaların olması gerçekten Türk Milleti nezdinde esef
verici, alçaltıcı ve onur kırıcı bir bedbahtlıktır.

            Evet, bugün
kötü yönetilebiliriz, ekonomimiz bozuk, insanımız fakir olabilir ama asla haysiyetsiz
onursuz bir şekilde başka ülkelerin himayesi altına girip ne hürriyetimizden,
ne de istiklalimizden vazgeçemeyiz.

Mandacılık ne demektir?

            “I.
Dünya Savaşı’ndan sonra bazı az gelişmiş kabul edilen ülkeleri, kendi
kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar
Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir
.”

Mustafa Kemal Dönemi
Mandacıları

            Birinci dünya savaşından sonra
ülkemizde siyasi ortam öylesine karmaşıktı ki, ilerde Kurtuluş Savaşı’na
katılan ya da destekleyen Halide Edip
(Adıvar), Yunus Nadi (Nayır), Ahmet Emin (Yalman), Celal Nuri, Necmettin
(Sadak), Velid Ebuzziya
gibi ünlü kişiler, Ali Kemal, Refik Halit gibi işbirlikçilerle birlikte “Türk Wilsoncular” Birliği adında bir
dernek kurmuşlar, ABD Başkanı Woodrow Wilson’a bir mektup yazarak (5 Aralık
1918) Amerika’nın Türkiye’yi manda yönetimi altına almasını istemişlerdi.

            Mektupta Türkiye’nin, “devlet
yönetmeyi iyi bilen” ABD gibi bir ülkenin “yönetimi altına girmeye ihtiyacı”
olduğu, bu yolla, gelişmiş olan ABD’nin “gelişmemiş ve geri kalmış bir milleti”
bir süre için “eğiteceği” söyleniyor ve çeşitli önerilerde bulunuluyordu.

            Yani 1918 mandacıları, Osmanlı
Devleti’nin büyük devletlerle uzlaşarak ayakta kalabileceğine karar vermişti.
Ülkeyi parçalamaya gelenlerle, parçalanmamak için işbirliği teklif ediyorlardı.
Yaygın ve etkili eğilim, direnmek değil, boyun eğmekti. Bu eğilim Mustafa
Kemal’i yalnızca Kurtuluş Savaşı süresince değil, devrimler döneminde de çok
uğraştıracaktır.

            Ancak Mustafa Kemal, Herkesin
düşünce yapısını, istek ve önceliklerini biliyor, her hareketi dikkatlice
izliyor ve önlemini alıyordu. Güvendiği arkadaşlarıyla toplantılar yapıyor,
birliği sağlamaya çalışıyordu.

            O Mandacılar için şunları
söylüyordu: “Anlaşılıyor ki bu
arkadaşlar, manda düşüncesini kendi aralarında kabul etmişler. Beni başkan
seçtirmemek için çaba göstermelerinin ve politik taktiklere sapmalarının tek
açıklaması: kendilerinden yana bir başkan seçerek, mandayı el çabukluğuna
getirip kongre kararına bağlamaktır. Gerçekten hayret verici ve üzücü bir
manevra
.”

            Mandacılık meselesi, bir haftalık
Sivas Kongresi’nde, tüm oturumlarını kapsamak koşuluyla, üç gün tartışıldı.
Tartışmaların en yoğun olduğu 8 Eylül gecesi manda düşüncesine karşı çıkanlar o
kadar kalabalıktılar ki, Mustafa Kemal’in odasında oturacak yer kalmamıştı.

            Sivas
Kongresinin sonucunda yanında birlikte hareket eden arkadaşlarına görüşlerini
açıklarken Mustafa Kemal: “İstanbul’dan
gelen arkadaşlar, manda konusunda hala nasıl ısrar edebiliyor ve mandanın
bağımsızlığı bozan bir unsur olmadığına inanıp bizleri de inandırmaya
çalışıyorlar. İstanbul’dakiler ve buradakiler umutsuz ve hasta insanlardır.
Yabancı işgalin baskısı altında, cesaret ve umutlarını yitirmiş olmanın verdiği
üzüntüyle ve marazi bir ruh hali içinde hareket ediyorlar. Bunun başka bir
açıklaması olamaz. Bir milletin istiklâl hakkını aramasından ve bu yolda
gerekiyorsa son damla kanını akıtmasından daha doğal ne olabilir? Şerefsiz ve
istiklâlsiz, esir bir milletin çocukları olarak yaşamak yerine, efendice ve
kahramanca ölmek elbette bize yakışan seçimdir. Bunu anlamamak ne garip
mantıktır
.”

            Mustafa Kemal’in odasında bulunanların
hemen hepsi aynı görüş ve düşüncededirler. Kongre’ye, Askeri Tıbbiye
öğrencileri adına delege olarak katılan Hikmet adında 22 yaşında bir genç
vardır. Tıbbiyeli Hikmet heyecanlı, inançlı ve kararlı bir şekilde: “Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler,
beni buraya istiklâl davamızı kazanma mücadelesine katılmak için gönderdi.
Mandayı kabul edemem… Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunları, her kim
olurlarsa olsunlar reddederiz, yabancı sayarız. Manda düşüncesini siz kabul
ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı’ değil, ‘vatan
batırıcısı’ olarak adlandırır ve lanetleriz.

            Genç Hikmet’in içtenliği,
toplantının zaten yüksek olan duygu yükünü arttırır. Delegelerin çoğunluğu
gözyaşlarını tutamamıştır. Mustafa Kemal Tıbbiyeli Hikmetin sözlerinden çok
etkilenmiştir. Heyecanlı bir ses tonuyla, “arkadaşlar
gençliğe bakın, Türk milli yapısındaki soylu kanın ifadesine dikkat edin”
diyerek Hikmet’e döner ve “evlat, için rahat olsun. Gençlikle övünüyorum ve
gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz.
Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal ya ölüm
” der.

            Mustafa Kemal, ABD’nin
Ermenistan’dan yana tutumu ve İzmir işgalindeki Yunan desteği bilinmesine
karşın, Amerikan mandası isteklerinin bu denli yaygın ve ısrarlı
yapılabilmesini üzülerek izliyor ve her aşamada gereken tepkiyi en sert biçimde
gösteriyordu. Sivas Kongresi’ne gelirken, 1919 Ağustos’unda, manda ve
mandacılar için şunları söylemişti: “Ahmaklar!
Amerikan mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla ülke kurtulacak
sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için bütün bir vatanı ve tarih boyunca
devam edip gelen Türk bağımsızlığını feda ediyorlar. Oh, ne âlâ. Mücadele
yerine mandayı kabul edeceğiz ve rahata kavuşacağız! Bu ne gaflet, ne körlük ve
budalalık… Öyle bir manda istenecek ve verilecekmiş ki, bu manda egemenlik
haklarımıza, dışarda temsil hakkımıza, kültür bağımsızlığımıza, vatan
bütünlüğümüze dokunmayacakmış… Buna, böylesine, Amerikalılar değil çocuklar
bile güler. Amerikalılar, kendilerine çıkar sağlamayan böyle bir mandayı neden
kabul etsinler. Amerikalılar, bizim kara gözümüze mi âşıklar
?

            İşte Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk, yüz yıl önce sadece yurdumuzu işgal eden düşmanla değil, içerdeki
gaflet, delalet hatta ihanet içinde bulunan insanlarla da mücadele etmiştir.

            Gazi Mustafa Kemal’in izinden giden
bizler de aynı kararlılık ve inançla Nagehan Alçı ve onun gibileriyle
mücadeleye devam edeceğiz, bu böyle biline!

            Sağlıklı kalın.

Not: Bu yazının hazırlanmasında “Atatürk
Atatürk’ü Anlatıyor-Ulusal Giz ”Kitabı, Falih Rıfkı Atay ve Doğan Avcıoğlu’nun
hatıratlarından faydalanılmıştır
.

Önceki İçerikAKP, CHP’nin Değişmesini İstemiyor
Sonraki İçerikTarihte Bu Vatan
İdris Türkten 1 12 1949 tarihinde Tokat/Artova da doğdu. İlkokulu Artova Gaziosmanpaşa ilkokulunda, Ortaokul ve Liseyi Turhal da okudu. Berlin Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünün 2. Sınıfından ayrıldı. Kocaeli Petkim Petro Kimya Fabrikasından emekli oldu. Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatlarının her kademesinde görev yaptı. İYİ Parti Kocaeli İl kurucuları arasında bulundu ve İYİ Parti yönetim kurulunda bir dönem görev yaptı. Halen Kocaeli Aydınlar Ocağı İdari Sekreterliği görevini yürütmektedir. Editörlük ve güncel Köşe Yazarlığı yapmaktadır. Biri kız, iki erkek evladı var.