Devlet Millet El Ele

109

Türkiye’deki parçalanmış, kokuşmuş ve çatışmacı siyasi
ortamından kurtuluşun yolu, başarılı olması için en önemli unsur, ‘’evvela Türk
milletine sarsılan ortak değerlerini ve zayıflayan birlik ve beraberlik ruhunu
kazandırmak, sonra da çöken, güven vermeyen devlet ve hukuk düzenini kurmaktır.
İdeolojik körlükten kurtulup Türkiye’nin ulusal çıkarlarının yönünü tayin etmek
ve sorunlara akılcı çözümler üretmek yeteneğine kavuşmaktır. Umutsuzluğa
kapılmadan ‘’Atatürk’ün dediği gibi, Milletin istiklalini, yine milletin az-mü
kararı kurtaracaktır’’ sözünü eyleme geçirmektir. Türkiye’ye karşı yürütülen
fiili saldırılara karşı akılcı hareket tarzı ‘’çözüm’’ inisiyatifinden
vazgeçmemek, fakat bunu aktif bir terörle mücadele stratejisiyle birlikte
yürütmektir.

Türkiye’nin, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü
alanındaki eksikliklerini gidererek, hiçbir ayrımcılığın olmayacağı ve tüm
vatandaşların eşit hukuku paylaşacağı bir demokratik sistem inşa etmek
olmalıdır. Yönetimlerde ‘’adalet ruhu’’ kutsiyet kazanmalıdır.

Durum endişe vericidir. Çünkü terörden siyasi ikbal bekleyen
siyasetçiler var… Siyasete, demokrasiye, ekonomiye, adalete güvensizlikten
beslenenler var…

Kandan beslenen, ancak barış ve kardeşlik sözünü dillerinden
düşürmeyen odaklar, devletimizin tüm kurumlarına ve teşkilatımızın kılcallarına
giren örgütle de kol kola girerek ihanetle buluşan paralelcilerden söz
ediliyor…

Öyle ki, küresel ölçekte fitne, fesat ve çıkar amaçlı
sergilenen büyük bir savaştan ülkemiz de etkilenmektedir ve malum terörün ortasındadır.
Asırlardır kardeş olmuş, komşu olmuş, dost olmuş, elleri birbirine kavuşmuş
Türk Milleti birbirine düşürülmek istenmektedir. Buna karşılık bize düşen güzel
yurdumuza fitne ve fesat tohumları ekmeye çalışan odaklara hiçbir zaman fırsat
tanımamaktır. Bu büyük ve insafsız oyuna karşı her daim basiretli olmaktır.
Kararlı davranmaktır. Gün, birbirimize kenetlenme günüdür. Gün, kardeşliğimizi
perçinleme günüdür. Gün, birbirimizin gözyaşına ortak olma günüdür. Gün,
vahşete ve teröre karşı uyanık olma günüdür. Gün dayanışma günüdür, dirlik
günüdür. Türk Milleti geçmişte olduğu gibi bugün de bütün bu badireleri
sebatla, metanetle, sağduyu ile aşacak güçtedir. Biliyor ve inanıyoruz ki tarih
boyunca yaşattığımız yüce değerler etrafında kenetlendiğimiz müddetçe hiçbir
güç birliğimizi, dirliğimizi ve huzurumuzu bozamayacaktır. Daha güçlü ve
huzurlu bir geleceğe bu birlik ve beraberliğimizle ulaşabileceğimizi
unutmamalıyız.

Ülkemizde yaşanan müessif hadiseler sebebiyle, kardeşlik
duygularımızın ve gönüllerimizin onulmaz yaralar almasına izin vermemeliyiz.
Yüzlerce yıl gönülleri bir, zihinleri bir, gayeleri bir kardeşlerin arasına
ayrılık- gayrilik tohumları atılmasına asla müsaade etmemeliyiz. Birbirine
ülfet, muhabbet, samimiyet, ünsiyet beslemesi gereken gönüller, hırs, menfaat,
bencillik, kin ve intikam ateşiyle kavrulmamalıdır. Yüreklerimizi dağlayacak,
birlik ve dirliğimizi bozacak fitne ve fesat ateşleri körüklenmemelidir.

Türkler ve Kürtler hep iç içe yaşadılar, kız aldılar/
verdiler, akrabadırlar, aynı dinin mensuplarıdırlar. Türk Milleti adı altında
tarihte var oldular. Türkler bu toprakları ne Kürtlerden aldı, ne de Kürtlerle
aldı. Türk Milleti adıyla aldı. Tarihi vesikalar ortada. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti bir Türk İmparatorluğu olan Osmanlının devamı olduğu tarihi bir gerçek
ortada iken yönetim kadrolarına diyeceğimiz sözümüz olmalı:

‘’Devlet adabı ve yönetiminden, içinde bulunduğu tarih ve
kültürden habersiz, her şeye ticari kafa ile bakmanın sonucudur bu yaşananlar’’
dersek. Hayır diyebilir misiniz?

Ve unutmayalım ki 6 asır süren ecdadımız Osmanlı
imparatorluğunun mevcudiyetindeki asıl unsur, farklılıkları kaşıyan değil
birleştiren, ayrılıkları kışkırtan değil bütünleştiren, kimlikleri tahrik eden
değil millet kimliğinde barındıran, dirliği ve düzeni bozmaya kalkışana dersini
veren bir yönetim tarzı anlayışının bozulmaya başlaması gerileme devrinin de
başlangıcı oldu.

Kendine yabancılaşmamış, milli değerlerini içselleştirmiş
(dindar ya da değil, gerçek kimliğini gizleyerek ırkçılıkla suçlama şovuna soyunanların
değil ) varoluş ıstırabıyla yoğrulan ‘’can’’lara ne kadar da ihtiyacımız var.
Millet olarak bu netameli ve yaşlı coğrafyada güçlü kalmanın, ebedi kalmanın
reçetesi, bir bilgenin ifadesiyle ‘’Birleyerek Oluşalım’’ ifadesinde
billurlaşır, gerçek yerini alır.

Bu reçete, ’’Türk Ulusal Kimliğinin’’ reçetesidir.