Ebulfez Elçibey “24 Haziran 1938 – 22 Ağustos 2000”

99

Milli Düşünce Merkezi kurucusu ve
yazarı Prof. Dr. İskender Öksüz “Sıkıntı
Krallarda Değil Kralcılıkta
” başlıklı son yazısında: “Sonuçları değiştiren krallara, komutanlara, devrimcilere, fikir adamlarına,
sanatçılara, her birine tek tek hak ettikleri krediyi verelim. Onları sevelim,
gelecek nesillere de öğretelim ve sevdirelim. Burada bir sıkıntı yok. Zaten
millet böyle doğar, medeniyet böyle yükselir
.” Diyor ve çok haklıdır.

                Metehan
dan Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan Türk tarihi sürecinde birçok Türk
kahramanının, ilim adamlarının isimlerine rastlarız ancak bu isimleri gelecek
kuşaklara yeterince tanıttığımız inancında değilim. Tarihini bilmeyen, atasını
tanımayan nesiller; korkak, pısırık, yabancı hayranı ve köksüz bir ağaç gibi ayakta
duramaz en ufak bir esintide devrilir.

                Bu
yazımda sizlere elimden geldiği kadar Azerbaycan’ın ünlü şairi Bahtiyar
Vahapzade’in: “Bir kere yükselen bayrak,
bir daha inmez
” sözünün timsali ömrü boyunca kendisini Türklüğe, Turan’a
adayan büyük insan Ebulfez Elçibey’i
tanıtmaya çalışacağım.

                Başkalarını
bilmem ama şahsen ben Enver Paşa ile Elçibey’i kahramanlık, Türklük aşkı ve
Turan Ülküsü konularında birbirlerine çok benzetirim. Ancak ne yazık ki tarih
ve kader bu iki idealist kahramanda olduğu gibi her zaman yüzlerine gülmedi.
Kafkas Orduları Komutanı Enver Paşa, Çegan tepesinde 4 Ağustos 1922 günü öyle
üzeri Rus ordularıyla çarpışırken şehit oldu, Elçibey ise Azerbaycan Türklüğüne
daha uzun yıllar hizmet etmesi gerekirken sırf kardeşkanı dökülmesin diye
Cumhurbaşkanlığının birinci yılında istifa ederek Nahcivan’daki köyü Keleki’ye
çekildi.

                Ebulfez
Elçibey’i 1999 yılında Kocaeli-Körfez İlçesinde Belediye Başkanvekiliyken belediyeyi
ziyareti esnasında tanıdım. Alnındaki ve yüzündeki çizgiler hayatı boyunca
çektiği sıkıntıları, tutsaklıkları ve çileleri resmediyordu.

                Konuşurken
kendinden emin, kararlı kelimeler ağzından usta bir şairin şiir nağmeleri gibi
dökülüyordu. Belediyenin hatıra defterine ziyaret sebebini açıklayan bir yazısının
altına ince uzun parmaklarıyla imzasını atarak sohbete devam ettik.

Elçibey için ne kadar yazı yazsak
gene de az gelir. Böyle büyük bir şahsiyetin hayat hikâyesini sözü fazla
uzatmadan kaynağından öğrenelim.

Kendisini rahmet ve şükranla
anıyorum, ruhu şad olsun.

1. Ailesi ve Kökeni*

Nahçıvan Muhtar Cumhuriyeti sınırları içindeki Ordubad ilçesinin Keleki
köyünde[1] 24
Haziran 1938’de dünyaya gelen Ebulfez Elçibey’in[2] babası
Güney Azerbaycan Türklerinden Aliyev Kadirkulu Merdanoğlu’dur. Baba tarafından kökü
Safevi Devleti’nde önemli görevler üstlenen seyid bir aileye dayan­maktadır.[3] Annesi,
Aliyeva Mihrinisa Caferkızı ise Anadolu’dan göç ederek Keleki’ye gelen
“Kasımlılar” ailesine mensuptur. Piravdan’da dünyaya gelen Mihrinisa Hanım ve
ailesi, Ermeni saldırıları nedeniyle Nahçıvan’a göç etmek zorunda kalmıştır.
Oldukça zor şartlarda gerçekleşen bu göç sırasında, donma teh­likesi atlatan Mihrinisa
Aliyeva’nın soğuktan donmak suretiyle kangren olan parmaklarını balta ile
keserek hayatta kalmış ol­ması, Ermeni mezalimi neticesinde göç eden Türklerin
ne şart­lar altında hayatta kaldıklarını gösteren elim bir olaydır.[4]

Keleki’de Bünyad adında bir akrabası ile evlenen Mihrinisa Aliyeva’nın bu
evlilikten İbrahim ve Murat adında iki oğlu ol­muştur. Daha sonra ilk eşinin
vefatı ardından amcasının isteğiy­le Aliyev Kadirkulu Merdanoğlu ile evlenen
Mihrinisa Hanım’ın bu evlilikten de Almurad ve Ebulfez adında iki oğlu dünyaya
gelmiştir. Mihrinisa Aliyeva’nın anlattığına göre; Elçibey’in do­ğumu sırasında
bir kurt köye gelerek ulumaya başlamış, köylü­lerin kurdu vurmak istemesi
üzerine de babası, “dokunmayın bu bir elçidir” diyerek onları engellemiştir.
Uluyan kurt Elçibey’in doğumu sonrasında köyden uzaklaşmıştır.[5] Elçibey’in
babası Aliyev Kadirkulu, 1943 yılında İkinci Dünya Savaşı’na katılmak için
memleketinden ayrılmış ve kendisinden bir daha haber alınamamıştır.[6]

2. Eğitim Hayatı

Babası Aliyev Kadirkulu’nu yitirdiğinde henüz beş yaşın­da olan Ebulfez
Elçibey, oldukça zor şartlar altında eğitim haya­tına atılmıştır. Önceleri
kolhoz işçisi olan dayısının yanına yer­leşen Elçibey, sekiz yaşına geldiğinde
Keleki’de ilkokul bulun­madığı için yedi yıl boyunca Unuskend okuluna devam
etmiş­tir.[7] 1955
yılında bu okuldan mezun olan Elçibey’in artık köyü­ne 25 km mesafede bulunan
Ordabad’da eğitim görmesi gereki­yordu. Ancak maddi imkânsızlıklar ve ilçe
merkezinde tanıdık kimsesinin bulunmuyor olması, Elçibey’in eğitim hayatını
zora sokmuştur. Birçok akranı gibi eğitimine nihayet vermekten son anda
kurtulan Elçibey, akrabalarının desteği ve özellikle de an­nesi Mihrinisa
Hanım’ın çabalarıyla Ordubad’da bulunan 1 Nolu Lise’ye devam etmiştir.[8]

Bu başlangıç milliyetçi bir Türk aydını ve Azerbaycan siyasi tarihinin
önemli figürlerinden birisi olma yolunda onun adına kritik bir aşamadır. Çünkü
1955-1957 yılla­rı arasında devam etmiş olduğu 1 Nolu Lise, gerçekten de
Nahçıvan Muhtar Cumhuriyeti’nin en iyi eğitim veren kuramlarından birisi
durumundadır.[9] Ancak
komünist rejimin baskıları ve propagandist tutumu nedeniyle Sovyet işgali
altında yetişen her Türk genci gibi, Elçibey’in düşünce dünyasına ve
fikriyatına da ket vurulmak istenmiştir. Onun kimlik arayışı ve Türklük
şuurunun farkına varması ise etrafındaki bir avuç Türkçü aydın sayesinde
olmuştur. Elçibey, genç yaşta olmasına rağmen fikri­yatında beliren Türklük ve
Türkçülük bilincini 24 Aralık 1994 tarihinde Azadlık gazetesinde yayımlanan
“Azerbaycan Aydın­ları” adlı yazısında şöyle dile getirmektedir:

“…Üçüncü sınıfa kadar atalarımızı Medyalı, kendimizi ise Azerbaycanlı
sanıyordum. Türk olduğumuzu bilmiyordum. Sınıf ve yurttan arkadaşlarım Malik
Mahmudov ile Zakir Memmedov’la ayrı görüşteydik. Ben Türk değil Azerbaycanlıyım
diyordum. Onlar ise ‘Türk’sün, Türk’üz ancak bu tarih kitapları seni kandırmış’
diyorlardı. Aldandığımı bu kişilerin de yardı­mıyla üçüncü sınıfta anladım.”[10]





















Ebulfez Elçibey, 1992 yılının Mayıs ayında
Bakü’de parlamento binası dışında destekçilerine hitap ediyor

Elçibey’in Marksist ideolojiden sıyrılarak milliyetçi bir Türk genci olarak
yetişmesinde yakın çevresinin çok büyük etkisi olmuştur. Gerek mensup olduğu
ailenin dini bütün kimse­lerden oluşması, gerekse de fikir alışverişinde
bulunduğu dost­larının telkinleri sayesinde bir büyük dava adamının yetişmesi
için uygun bir ortam meydana gelmiştir. Annesi Mihrinisa Ha­nım ve halasından
çocukken dinlediği Dede Korkut Hikâyeleri onun hayal dünyasını zenginleştiriyor
ve Türklüğe olan muhab­betini perçinliyordu. O bu hikâyeler arasında özellikle
Melik Mehmet Destanı’nı dinlemeyi seviyordu.[11] Ayrıca
Elçibey’in doğduğu köyde Oğuz geleneği olan “aşık musikisi” çok yaygındı ve
Elçibey bu kültür ile yetişmişti.[12] Gençliğinde
zorla eline tu­tuşturulan Marksist safsatalara[13],
söndürülmek istenen Türklük ateşine ve unutturulmaya çalışılan geçmişine
rağmen, kader onu kaçınılmaz bir şekilde Türklüğe ve bağımsızlığa giden o kutlu
yola doğru sevk etmiştir. Elçibey, Marksist ideolojinin kıskacından nasıl
kurtulduğunu “Azerbaycan Aydınları” adlı yazısında şu şekilde dile
getirmektedir:

“…Bazı öğrenci arkadaşlarımızla ikinci sınıftayken Stalin’in alçak, işe
yaramaz, gaddar bir manyak olduğunu görmüş ve ondan nefret etmiştik. Üçüncü
sınıfta ise Lenin’in gerçek yü­zünü görmüş; eserlerini okuyup tahlil etmiş ve
resimlerini du­vardan söküp çıkarmıştık. Bir zamanlar Lenin ve Stalin’i tenkit
edenlerle tartışan bizler, Lenin ve Stalin’i kendi aramızda red­detmiş ve
Marksizm ile sosyalizmin boş bir ideoloji olduğunun farkına varmıştık.”[14]

Liseden 1957 yılında mezun olan Elçibey, artık kariyeri adına önemli bir
yol ayrımına gelmişti. Ya tahsiline burada nok­ta koyup memleketine dönecekti,
ya da başladığı işi sonuna kadar sürdürüp üniversite öğrenimine başlayacaktı.
Annesi ve kardeşlerinin desteğiyle ikinci yolu tercih eden Elçibey bu amaç için
Bakü’ye doğru hareket etti.[15] Elçibey
ortaokula devam ederken, Azerbaycan Devlet Üniversitesinde Şarkşinaslık Fakül­tesi
daha henüz kuruluş aşamasındaydı. Elçibey bunu öğrenir öğrenmez bu fakülteye
girmeyi hedeflemiş ve planlarını bu doğ­rultuda yapmıştır. Kontenjanı on bir
kişi ile sınırlı olan bu fakül­teye doksan kişi başvurmuştur.[16] Elçibey
bu kişiler arasından seçilerek 1957 yılında Baku Devlet Üniversitesi Şarkiyat
(Doğu Bilimleri) Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydo­lur.[17] Bu
tercihinde daha Ordubad’da iken manevi dünyasına tesir etmeye başlayan Türk
milli kültür mirasının bir dönem Arap dili ile yazılmış olan kaynaklarına inme
arzusu etkili ol­muştur.[18] Diğer
yandan aynı üniversitenin Türkoloji bölümüne neden kayıt yaptırmadığını da en
yakınında bulunan kişilerden Hanım Halilova şöyle dile getirmektedir:

“Elçibey’in kayıt yaptırdığı üniversitede Türkoloji bölümü vardı. Ancak
Sovyet döneminde bu bölümü bitiren herkesi Tür­kiye’ye yollamıyorlardı. Arap
Dili ve Edebiyatı bölümünü biti­renleri ise Arap ülkelerine mütercim olarak
gönderiyorlardı. Elçibey’in esas amacı ise yurt dışına çıkıp Türkiye ve 1918 yı­lında
bağımsızlığını kazanan Azerbaycan hakkında bilgi topla­maktı. İşte bu nedenle
bilinçli olarak Arap Dili bölümünü tercih etti”.[19]

Elçibey’in üniversite yılları hem ilmi yönden hem de siya­si yönden
yetkinlik kazanıp, bu yönde kendini geliştirdiği yıllar olmuştur. Aynı zamanda
bu dönemde Y. Z. Şirvani, Z. Bünyadov ve E. Mehmedov gibi Türkçülük davasına
kendini adamış olan âlimlerle tanışmış, bu sayede Türkçülüğün tarihini, ilmini
sağ­lam bir şekilde öğrenmiştir.[20] Kendisi
ile aynı kaderi paylaşan, babaları II. Dünya savaşına gidip bir daha geri
dönmeyen bu aydınlarla öğrenci yurdunda aynı odada kalmış, bu 41 numaralı
odanın ışıkları hiç sönmemiştir. En önemlisi Azerbaycan’ın bağımsızlık
tohumları bu odada atılmıştır.[21]

Azerbaycan Devlet Üniversitesi son derece yetenekli ve seçkin kadrosuyla
1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nde önemli bir yere sahipti. Bu seneler
üniversiteye girişlerde paranın de­ğil, yeteneğin ön planda tutulduğu yıllardı.
Bu da Ebulfez gibi maddi gücü yetersiz olan kimselerin de eğitimine olanak
sağlı­yordu. Üniversitenin Arap dili ve edebiyatı konularında ders veren Ord.
Prof. Dr. Mehmet Cafer Caferov, Ord. Prof. Dr. Alevsat Abdullayev gibi alanında
çok yetkin hocalar vardı. Ancak Elçibey daha sonraları en çok Elesger
Mehmedov’dan istifade ettiğini dile getirmiştir. Elçibey’in anlattıklarına göre
Elesger Mehmedov Arap dilinin öğretimi konusunda iyi bir uzmandı ve
Azerbaycan’da Arapşinaslık Mektebi’ni kuran kişi de Elesger Mehmedov’du.
Elçibey zamanında öğrencilerin büyük çoğunlu­ğu taşradan geldiği için yurtta
kalıyorlardı ve devletin onlara ödediği bursla hayatlarını idame
ettiriyorlardı. Elçibey üniversi­te yıllarında da zamanının çoğunu
kütüphanelerde geçirirdi. İlmi konularda tartışmaları ise en çok Malik Mahmudov
ile ya­pardı. Bu yüzden sonraki zamanlarda Azerbaycan’daki siyasi hareketin ve
ardından bağımsızlığın temellerini atarken yine yanında Prof. Dr. Malik
Mahmudov’un bulunması tesadüf olma­dığını göstermektedir.[22]

Elçibey’in üniversite yılları Kruşçev dönemine denk gel­mişti. Bu yıllar o
zamanki Sovyet rejiminde yumuşamanın mey­dana geldiği yıllardı. Üniversitede
ders veren hocalar olsun öğ­renciler olsun ülke ve toplumlarının geleceği
hakkında rahatça konuşup tartışma ortamlarında bulunabiliyorlardı. Elçibey de
bunu fırsat bilmiş, bu yıllarda yurt arkadaşları olan Rafik İsmayılov, Zakir
Memmedov, Malik Mahmudov ve Alim Hasayev gibi kimselerle gizli dernekler kurup,
üniversite öğrencileri ara­sında -Azerbaycan halkının azadlığı ile ilgili
ilerideki ideallerini gerçekleştirmek adına- faaliyet göstermeğe başlamıştır.[23]

Elçibey 1962 yılında, Azerbaycan Devlet Üniversitesi, Arap Dili ve
Edebiyatı Bölümünden iyi bir derece ile mezun olmuştur.[24] Elçibey’in
ve arkadaşlarının mezun olduğu Şark Dilleri ve Enstitüsü o yıllarda doğu
ülkelerinde çalıştırılmak üzere Farsça ve Arapça bilen uzmanlar yetiştiriyordu.
Bu doğu ülkeleri, Sovyet rejimi ile aynı politikaya sahip ülkelerdi ve
Sovyetlerin özellikle Arap dilini konuşan ülkeler ile arası daha iyiy­di. Bu
yüzden sadece Arapça bilen uzmanlarını yurt dışına gönderiyordu. Ebulfez
Elçibey’in gönderileceği yer olan Mısır’da ise yönetimde bulunan kişi Cemal
Abdunnasir idi. Bu kişinin Sovyetlere yakın bir kimse olduğu biliniyordu ve bu
nedenle Sovyet rejimi tarafından destek görüyordu.[25] 1963
yılında Ruslar Mı­sır’da bulunan Asvan Barajı’nı inşa ederlerken, dil konusunda
yardımcı olunması amacı ile Arapça bilen uzmanları Mısır’da görevlendirdi.
Görevlendirilenler arasında Elçibey ve yakın ar­kadaşları da bulunmaktaydı.[26]

Elçibey’in Assuan Barajı’ndaki görevi Sovyet uzmanların, Arap işçileriyle
olan diyalogunu sağlamaktı. Elçibey bu görevi esnasında, inşaatla ilgilenen üst
düzey Sovyet ve Arap yetkilile­riyle yakın temaslarda bulunmuştur. Ancak Elçibey
kendi tavır­larından hiçbir zaman ödün vermemiş, tanık olduğu yanlış bir durum
olduğunda kim olursa olsun gereken eleştirmeyi de yapmasını bilmiştir.[27] Bu
görevi sırasında, bir ara Sovyet Ko­münist Partisi Başkanı Kruşçev, ziyaret
için Mısır’da bulunmuş­tur. Tarihler 1964’ü göstermektedir ve bu dönemde Kıbrıs
Me­selesi gündemdedir ve Kruşçev’in Kıbrıs Meselesinde Yunanla­rın tarafında olduğu
bilinmektedir. Bu yüzden ziyarette Elçibey, Kruşçev ile tokalaşmayı kabul
etmez. Bunun üzerine Sovyetler tarafından Elçibey’e yurtdışı yasağı konur ve bu
tarihten itiba­ren Elçibey KGB’nin yakın takibine alınır.[28] Elçibey
Mısır’daki görevinin tamamlanmasının ardından Bakü’ye geri döner. Mı­sır’da ya
da diğer ülkelerdeki görevini tamamlayıp dönenler, cebinde tonlarca para,
altında arabaları varken, Elçibey’in bavu­lunda sayısız kitap, aklında ise
milletinin bağımsızlığı konusun­daki sayısız düşünceler bulunmaktadır.[29]

Elçibey ülkesine döndükten sonra 1965 yılında Azerbay­can Devlet
Üniversitesinde Asya ve Afrika Ülkeleri Tarihi saha­sında yüksek lisansa
başlamış, hocası olan Zeki Bünyadov ile Tolunoğulları Devleti üzerine
araştırmalar yapmıştır. Elçibey, 1 Ocak 1968 tarihinde ise Azerbaycan Devlet
Üniversitesinde Asya ve Afrika Ülkeleri Tarihi Kürsüsü’nde öğretim görevlisi
oldu ve 1969 yılında “Tulunoğulları Devleti” adlı doktora tezini Azerbaycan
Baku Devlet Üniversitesinde ünlü tarihçi Zeki Bünyodov önderliğinde tamamladı.[30]



Önceki İçerikBir Tane Cumhuriyet Savcısı Yok Mu?
Sonraki İçerikÇünkü
İdris Türkten 1 12 1949 tarihinde Tokat/Artova da doğdu. İlkokulu Artova Gaziosmanpaşa ilkokulunda, Ortaokul ve Liseyi Turhal da okudu. Berlin Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünün 2. Sınıfından ayrıldı. Kocaeli Petkim Petro Kimya Fabrikasından emekli oldu. Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatlarının her kademesinde görev yaptı. İYİ Parti Kocaeli İl kurucuları arasında bulundu ve İYİ Parti yönetim kurulunda bir dönem görev yaptı. Halen Kocaeli Aydınlar Ocağı İdari Sekreterliği görevini yürütmektedir. Editörlük ve güncel Köşe Yazarlığı yapmaktadır. Biri kız, iki erkek evladı var.