Prof. Dr. Sosyolog SÜLEYMAN DOĞAN ile Müslümanların Bugünkü Meseleleri Hakkında Konuştuk.

86

Oğuz Çetinoğlu: Osmanlı
Cihan Devleti hâkimi ve hâmisi olduğu bölgeyi huzur, barış ve refah gölü hâline
getirdi. Günümüzde bu bölgede 44 ayrı devlet* var. Bunların hemen hepsi âdeta
kan gölü hâlinde. Can güvenliği yok, adâlet yok, refah yok, huzur yok… Siz
nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Süleyman Doğan: Osmanlı Devleti,
Batılı güçler tarafından çeşitli oyunlarla Ortadoğu’dan zorla çıkartıldıktan
sonra Balkanlar’da olduğu gibi bugün Afrika dâhil Arabistan bölgesi sulh ve
huzura hasret kalmıştır.

Osmanlı
Devleti târihe mal olmuş bir devlet… Osmanlılık fikrini saltanat olarak
tekrar hayata geçirmek mümkün değil, böyle bir istekte bulunan da yok. Ancak
onun devamı durumundaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı’nın miras ve
misyonuna sâhip çıkmak mecbûriyetindedir. Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada Osmanlı’nın
misyonunu yürütecek, kalıcı barış ve huzuru sağlayacak daha uygun bir güç
görünmüyor. Bu sebeple Türkiye, târihinden gelen bölge ile alâkalı
sorumluluğunun gereğini yerine getirmek mecburiyetindedir. İsrail’in Ortadoğu’da
yaptığı vahşet görmemezlikten gelinemez. Bugün Büyük Orta Doğu adı altında oynanmak
istenen oyunun nihâî hedefi, İsrail’in bölgeye hâkim olmasına dayanmaktadır.

Çetinoğlu: Büyük
Orta Doğu kavramı hakkında bilgi lütfeder misiniz?

Prof. Doğan: Büyük Orta Doğu
Avrasya’nın kalbidir ve nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman’dır. Sovyetler Birliği
döneminde Orta Doğu Komünizm tehdidi altındaydı. Soğuk Savaş sonrası Orta
Doğu’nun sorumluluğunu yâni rant paylaşımını büyük oranda Alman-Fransız ortaklı
Avrupa Devletleri üstlendi. Bu durumdan Amerika ciddî ölçüde rahatsız oldu.
Baştan beri Amerika’nın bölgeye müdâhale etmek için terörü bahâne göstermesi
bir masaldı. Bunu Bush’un resmî danışmanları açık yüreklilikle açıkladılar.

ABD, gücü
geriledikçe, ilişkilerle alâkalı gücünü artırmaya çalışıyor. Yapı ile alâkalı
güç, milletlerarası kurumlar aracılığıyla kullanılan güçtür.

İngiliz-Amerikan
jeopolitik çevrelerin 20. yüzyıl başlarında ürettikleri Ortadoğu kavramı
coğrafî değil, siyâsîdir. Bu kavram yüz yıl kadar önce Amerikalı ünlü
jeopolitikçi Mahan tarafından Arabistan ile Hindistan arasındaki bölgeyi ifâde
etmek için kullanılmıştı. Büyük Ortadoğu ise üç kadim kıtanın ortası: Kuzey
Afrika, ‘küçük’ Ortadoğu, Güney Asya, Türkistan (Orta Asya) ve Kafkasya’yı
içine alan geniş bir sahadır. Bu alan dünyanın şahdamarıdır.

Çetinoğlu: Belirttiğiniz
bölgenin târihî geçmişine kısa bir nazar atfedip kanaatlerinizi lütfeder
misiniz?

Prof. Doğan: Kadim tarihte savaşlar
buradan çıkmış, dünyaya nizam buradan verilmiştir. Merhum Prof. Dr. Erol Güngör
tarafından kaleme alınan ve Ötüken Yayınları tarafından neşredilen ‘İslam’ın Bugünkü Meseleleri’ isimli
kitap bundan yaklaşık 40 yıl önce yazılmış olmasına rağmen hâlâ güncelliğini
koruyor ve günün meselelerine ışık tutmaya devam ediyor. Yazıldığı dönemde,
seviyeli bir entelektüel tartışmaya zemin hazırlamıştı. Söz konusu kitap, İslâm
dâvâsının siyâsî bir dâvâ olduğuna inanmayan yazarın, geçen yüzyılın ikinci
yarısında ortaya çıkan ‘uyanış’ ve bu savaşın Türkiye’ye akseden tezâhürlerini
ele aldığı kitabıdır.

Çetinoğlu: Orta
Doğu aynı zamanda üç semâvî dinin; Museviliğin, Hıristiyanlığın ve İslâmiyet’in
doğuşuna beşiklik etmiş bölgedir. Semâvî dinler kitaplarında huzur, adâlet ve
yaşama hakkı tanıyor olmalarına rağmen, beklenenin gerçekleşmemiş olmasının
sebeplerini de tahlil etmek mümkün mü?

Prof. Doğan: Bölgenin zenginliklerinden
daha fazla pay almak, önemli bir sebeptir. Osmanlı Cihan Devleti, bölgenin tek
hâkimiydi. Hatta cihanın hâkimi idi. Huzur ve güveni o sağlıyordu. Osmanlı
bölgeden çekilince, sınırları cetvelle çizilerek kurulan devletçikler, süper
güçlere karşı kendilerini müdafaa etmekten âciz oldukları gibi, iç huzuru da
sağlayamadılar. Osmanlı’nın kuruluşuna müsaade etmediği İsrail devleti,
dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan Siyonistlerin desteği ile bölgenin
çıbanbaşı oldu. Başka sebepler de vardır mutlaka. Bu kadarı kâfidir
kanaatindeyim.

Çetinoğlu: Teşekkür
ederim. Merhum Erol Güngör’den bahsediyordunuz. Devam buyurur musunuz?

Prof. Doğan: Merhum Güngör bu eserinde
19. yüzyılda kadim bir gelenekle Müslümanların inşa ettiği medeniyetin Batı
medeniyeti karşısında geride kaldığına, fakat temel problemi, modern hayata uygun
bir hukuk sisteminin yeniden üretilmesinde yattığına dikkat çeker. İçtihat kapısının
kapalı olduğu yönündeki görüşleri eleştirir. İslâm’ın kendi içinde ve tutarlı ve dengeli değerler sistemi sunduğunu çağımızın İslâm
prensiplerin çok geniş bir uygulama sâhası verebileceğini öne sürer. Kitap,
sözü edilen anlayışın hangi hal ve şartlarda köklü ve kalıcı neticeler
doğurabileceğini anlamak için okunması gereken kaynak eser niteliğindedir.  

Bu kıymetli
eserden altı çizilecek değerdeki iki paragrafı okuyucularımızın dikkatine
sunuyorum:

Türk işçilerinin
Avrupa’daki kültür hayatını gözden geçirenler İslâm’ın orada da yeni kültürel
şahsiyeti meydana getiren başlıca kıymet sistemi olduğunu görürler. Avrupa’daki
İslamcı Türk işçileri Türkiye’deki İslâm dâvâsının da başlıca desteği
durumundadırlar.

Türkiye’deki kalabalıkları
şer güçler karşısında bir şahsiyet olarak ayakta tutabilen ortak temel
Müslümanlıktır. Bugün gecekondu mahallelerinin camileri vardır ve bu mükellef
camiler ora halkının mâlî gücüyle inşa edilmiştir. Bu kitleler geçirdikleri
sosyal ve kültürel şoku atlatabilmek, kendi hayatlarına ve dünyanın gidişine
bir mânâ verebilmek üzere İslâm dinine dayanıyorlar. Geldikleri kırsal kesimden
şehrin karmaşık hayatı içinde bulabildikleri en önemli ve bâriz ortak nokta da
İslâmiyet’tir.

Çetinoğlu: Evet!
İslâmiyet, bir kısım insanların anladığı gibi değil de, indiriliş şekline uygun
olarak yorumlanıp uygulanabilse… meseleler çözülmüş olacak…

Prof. Doğan: Türk işçilerinin
Avrupa’daki kültür hayatını gözden geçirenler İslâm’ın orada da yeni kültürel
şahsiyeti meydana getiren başlıca kıymet sistemi olduğunu görürler. Avrupa’daki
İslâmcı Türk İşçileri Türkiye’deki İslâm dâvâsının da başlıca desteği olmak
durumundadır.

İslâmiyet
birlik ve kardeşliği emrettiği halde Müslümanlar birbirleriyle ihtilâfa
düşmüşlerdir. İslâmiyet, ilmî teşvik ettiği halde Müslümanlar cehâlet içinde
kalmışlardır. İslâmiyet adâleti emrettiği halde Müslümanlar birbirlerine zulüm etmişlerdir.

İslâm
dünyasının yeniden yücelmesi mümkün olacaksa bunun kaynağını siyâsî
gelişmelerde değil, tefekkür sâhasında aramalıyız. Siyâsî kudret başka bir
takım gelişmeler için müsâit bir zaman yaratma potansiyeline sâhiptir. Fakat
siyâset üzerinde yoğunlaşan çabalar insanları birleştirebildiği gibi onların
birbirlerinden uzaklaşmaları ve aralarına husumet oluşturulması için de pek
müsâitir. İslâm siyâsî iktidarla birlikte giden, onun kudreti arkasında
filizlenen bir doktrin değildir. Siyâsî iktidarın imkânlarıyla hiç
ulaşılmayacak hedefleri, İslâm kendi başına gerçekleştirme gücüne sâhiptir. Bu
demektir ki İslâm dâvâsının asıl yükü, siyâset adamlarının değil, fikir
adamlarının omuzlarına yükleniyor. Müslüman aydınlar ve din adamları, âlimler,
mütefekkirler, bu sorumluluğun şuuruna ermek mecbûriyetindedirler. Medeniyetleri
politikacılar icat etmemiştir. Medeniyet âlimlerle sanatkârların işidir. Yeni
bir İslâm medeniyeti de elbette ilim, fikir ve sanat eseri ortaya koyanların
omuzlarında yükselecektir. Eğer onların gayretiyle Müslümanların arasında bir
silkinme ve kalkınma olursa, siyâsî hedefler kendiliğinden ele geçecektir. Bu gayeye
ulaşmak için İslam aydınlarının kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde
boşa çıkaran siyaâet çekişmelerinden mümkün olduğu kadar uzakta kalmaları,
günlük hâdiselere tepeden bakarak kalıcı, köklü çözümler üzerinde kafa
yormaları gerekir. Herhalde bu dâvâya en büyük kötülüğü yapanlar, İslâmiyet’i
günlük siyâsî kavgalarına, taraflardan biri hâlinde sokmaya kalkışanlardır.

Çetinoğlu: Kavgaların
sebebi nasıl yorumlanabilir?

Prof. Doğan: Siyâsî parti
farklılaşmaları Batı cemiyetindeki sınıf çatışmalarının eseri olarak doğmuştur
ve her siyâsî parti ister istemez şu veya bu zümrenin sözcüsü olmak, onların
menfaatlerini birinci plânda tutmak mecbûriyetindedir. İslâm’ı bu çatışmaların dışında
tutmayı başaranlar onun birleştirici gücü sâyesinde eşitlik ve kardeşliği tesis
edebilirler. Bunu yapamadıkları takdirde İslam’ı kendi fırkalarının, yâni tefrikalarının
doktrini hâlinde göstermek gibi sonu nereye varacağı bilinmeyen bir vebâli
temsil ediyor demektir.

Çetinoğlu: Süper
güçler de kendi menfaatleri istikametinde hareket ediyorlar…

Prof. Doğan: Evet, Amerika ve Avrupalı
müttefikleri bugün başta Suriye ve Irak olmak üzere dünya üzerinde büyük bir güç
gösterisi peşinde… Ancak unutulmamalıdır ki, hiç kimse kimsesiz değildir: Kimsesiz
gibi görünenlerin bir kimsesi vardır. Hiçbir şey yapamıyorsak kimsesizlerin
kimsesine duâ edelim! Barış ve huzurun çalışmayı elden bırakmadan…

 Sohbetimizi Şâir Rûşenî’nin çok hoş bir beyit
ile sonlandıralım.

Kimsesiz hiç kimse yok her kimsenin var
kimsesi…

Kimsesiz kaldım, yetiş ey kimsesizler
kimsesi!

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim.

 

Prof.
Dr. SÜLEYMAN DOĞAN:

1965 yılında
Aksaray’ın Ortaköy ilçesi Devedamı (eski kasaba) köyünde doğdu. İlkokulu
köyünde, ortaokulu Kırşehir ve Ortaköy’de ve lise öğrenimini Ortaköy
lisesinde tamamladı. Ayrıca dışarıdan İstanbul Küçükköy İmam-Hatip
lisesininden fark derslerini vererek bitirdi. Selçuk Üniversitesi Eğitim
Fakültesinden mezun oldu (1988). 1995 yılında İngiliz Kültür’ün bursunu
kazanarak İngiltere’de, Birmingham Üniversitesinde Politika ve Uluslararası
İlişkiler alanında Master Programını tamamladı. Pedagoji alında yaptığı
çalışmalarla Pedagoji (Eğitim bilimleri) doktoru unvanını aldı (1999). Yine
çocuk ve aile eğitimi ve aile sosyolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla Eğitim
Sosyolojisi alanında doçent oldu (2012). Devlet Planlama Teşkilatı Ulusal
Ajans proje değerlendirmesinde bağımsız (AB) hakemi dış uzmanı olarak görev
yaptı (2005–2008). Uluslararası Malezya Üniversitesinde bir müddet
araştırmacı öğretim üyesi olarak bulundu (2008). 2009’dan beri Yıldız Teknik
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümünde
Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. 2022 yılında Profesör oldu.

Yazar Doğan, uzun
yıllar çeşitli günlük gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarı
olarak çalışmıştır. Moldova, Gagavuz Özerk Cumhuriyeti Meclisi tarafından
verilen devlet nişanı sâhibidir (2001). Çevre konusunda yaptığı
çalışmalarıyla ‘Kelaynak Kuşları Zorda
başlıklı çalışması, 2002; ‘Boğazlarımız Yolcu Geçen Hanı’ başlıklı çalışması,
2004) INEPO (Uluslararası Çevre Olimpiyatları Projesi) uluslararası çevre
basın ve Jüri özel ödülü kazanmıştır. Gazeteci ve bilim insanı olarak 60
ülkeye seyahat etmiştir. Doğan, Türkiye Yazarlar Birliği (1994-), Türk
Felsefe Derneği (2008-) ve Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek
Birliği (İLESAM, 2010-) ve Telif Hakları Derneği kurucu ve genel başkan
yardımcısıdır (2016).

30’u uluslararası
olmak üzere 100’den fazla ilmî yayını vardır. Başta TÜBİTAK olmak üzere millî
ve milletlerarası birçok kurum, kuruluş ve dergilere hakemlik ve ilmî jüri
üyeliği yapmaktadır.

Yayınlanmış Kitaplarından bazıları: Afganistan’da kim
kazandı? (1993), Keşmirden
Geliyorum (1995), Eğitimde Başarının Şartları (1998), Şimdiki Çocuklar Harika
(2001), Çocuklar Küçük Bir Şey Değildir (2002), Mutlu Aile Mutlu Çocuk
(2003), Başarıya Yürüyenler (2005), Varolmanın Yolunda Zengin Olmak (Editör,
M. Uyar ve M. Çetin ile birlikte) (2005), Ailenin Aynası Çocuk  (2006), Ailede Sevgi Eğitim (Editör)
(2009), Mesnevi’den Pedagojik Telkinler (2013), Konuşmak Lâzım (C. Doğan ile
birlikte 2015),Rektörlerin Gözüyle Üniversitelerimiz (2016), Hayatı
Güzelleştiren Hikayeler (2020), 100 Soru Cevapta Eğitim Felsefesi (2020),
Postmodern Medya (Editör, 2020), Rektörler Konuşuyor (2020), Koronaya 100
Mektup (2020), Profesörler Geçidi (2021), Sorularla Sosyoloji ve Eğitim
Sosyolojisi (2021).  10 adet ilmî kitap
bölüm yazarlığı, ayrıcı akademik bazı dergilerde hakemlik ve editörlüğü devam
etmektedir.

 

*44 Ülke: Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn,
Birleşik Arap Emirlikleri, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Ermenistan,
Estonya, Fas, Filistin, Gürcistan, Habeşistan, Hırvatistan, Irak, İran (Kuzey, toprakları),
İsrâil, Karadağ, Katar, Kenya, Kıbrıs, Kosova, Kuveyt, Letonya, Libya,
Litvanya, Lübnan, Macaristan (Budin), Makedonya, Mısır, Moldova, Polonya
(Lehistan), Romanya, Rusya (Güney topraklarında Kırım ve11 ayrı muhtar
cumhuriyet, Sırbistan, Slovenya, Sudan, Suriye, Suudi Arabistan, Tunus, Umman,
Ürdün, Yemen, Yunanistan

Önceki İçerikBağımlılık Yapan Maddeler ve Etik Yaklaşım
Sonraki İçerikBaşarısız Dış Politika
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.