Prof. Dr. Sefa Saygılı’dan Sağlık Tavsiyeleri

131

Oğuz Çetinoğlu: Tatlı düşman
olarak da anılan şekerin, pek çok hastalığın anası olduğu söyleniyor. Şeker
hakkındaki görüşlerinizi lütfeder misiniz?

Prof. Dr. Sefa
Saygılı:
Beyaz şeker alındığında hemen kana karışıyor, kan şekerini hızla
yükseltiyor. Bu yükselen şekeri düşürmek için pankreas bezimiz harekete
geçiyor, insülin salgılayarak yüksek kan şekeri düzeyini aşağı çekiyor.

Çetinoğlu: Şeker düştüğünde mesele halledilmiş mi oluyor?

Prof. Saygılı:
Hayır! Fazlaca düşen kandaki şeker miktarı açlık hissi doğuruyor, yeniden yemek
ve şeker almak ihtiyacı doğuyor. Yâni kısır bir döngü devam edip gidiyor. Böylelikle
fazla gıda alımı oluyor. Şişmanlık bu şekilde ortaya çıkıyor. Ayrıca zamanla
yorulan pankreas bezi yeteri kadar çalışamaz hâle geliyor, ‘diabetes mellitus’
denilen şeker hastalığına zemin hazırlanıyor.

Beyaz şeker tüketimi arttıkça pek çok zarar kişiyi ve
toplumu bekliyor demektir.

Çetinoğlu: Ne tür zararlar?

Prof. Saygılı: Şişmanlık,
şeker hastalığı, karaciğer bozuklukları, safra kesesi hastalıkları, diş
çürümeleri ve çeşitli kanser türleri bunlardan bazılarıdır. Çok fazla şeker
tüketimi, kişinin vücut ağırlığı normal olsa bile, pek çok sağlık problemlerine
yol açar. Bu problemler arasında hipertansiyon (yüksek kan basıncı), şeker
hastalığı, trigliserit adlı kan yağında artma, obezite ve bazı karaciğer
hastalıkları sayılabilir. Bütün bu problemlere rağmen şeker alımını azaltmak
kişi için çok zor olabilir.

Çetinoğlu. Neden?

Prof. Saygılı: Çünkü
şeker bağımlılık yapan bir maddedir. Beyinde sonraki şeker tüketimini teşvik
eden tesir görülmektedir.

Şeker ayrıca yaşlanmayı hızlandırmakta, kardiyovasküler
rahatsızlıkları tetiklemekte, Alzheimer riskini yükseltmekte, ciltte
kırışıklıklar oluşturmakta, kemiklerin güçsüz düşmesine sebep olmakta, kanser
ihtimalini çoğaltmakta, karaciğer ve pankreası harap etmekte, mide
rahatsızlıklarına sebebiyet vermektedir.

Çetinoğlu: Tatlı düşmanın tahribatı çok fazla… Sebze ve meyvelerle
alınan şekerler de aynı tahribatı yapar mı?

Prof. Saygılı: Bahsettiğimiz
şeker, sebze ve meyvelerle alınan şeker değil, yiyeceklere ilâve edilen
şekerdir veya sofra şekeridir.

Çetinoğlu: Tatlandırıcının zararlarından endişe eden pastahâneler;
baklava, tatlılarda ve sütlü mâmullerde beyaz şeker kullanıldığını ilân
ediyorlar. Onları bu şekilde bilgilendirmeye yönlendiren sebepler vardır
mutlaka…

Prof. Saygılı:  Beyaz şeker bir sağlık faciası, bünyemiz için
zehir etkili maddedir. Fakat bâzı pastahâneler, beyaz şekerden daha tehlikeli
hattâ öldürücü etkileri olan ve şeker yerine kullanılan mısır şurubu, meyve
suyu konsantresi, maltoz, dekstroz, sukroz, glikoz şurubu kullanmadıklarını
belirtmek için bu yola başvuruyorlar. Bunlar, beyaz şekere nazaran daha
ucuzdur. Fakat daha tehlikelidir.  İşlenmiş
şeker elbette zehirdir. Fruktoz ise ondan 7 kat daha tehlikelidir.

Çok daha ucuza mal edilen bu maddeler sağlımızı tahrip eden
facialardır.

Çetinoğlu: Sağlığımızı koruma hususunda alabileceğimiz tedbirler de
vardır mutlaka. Tavsiyelerinizi lütfeder misiniz?

Prof. Saygılı:
Paket şeklinde veya ambalajlı gıda aldığımızda içeriğine bakılmalı ve zararlı
maddeler içeren gıdalar kullanılmamalı.

Çetinoğlu: Paketli gıdalar denilince ilk akla gelen bisküvi, gofret,
çikolata ve şekerlemelerle kutulu içecekler, meyve suları olmalı…

Dr. Saygılı:
Evet! Özellikle bisküvi, gofret ve şekerlemelerde, konserve ve pastalarda bu
şuruplar yaygın olarak kullanılıyor.

Çetinoğlu: Diğerlerinden uzak durmak mümkünse de bisküvi, pratik ve
hoşa giden bir gıda. Çocukluk dönemlerimizin
vazgeçilmeziydi…

Prof. Saygılı:
Hele bir parça lokumu iki bisküvi arasına koyar ve hafifçe ezerek ağzımıza
götürürsek bizden daha mesut yoktu…

İngiltere’nin Oxford Üniversitesi tarafından yapılan
milletlerarası bir araştırmada; bisküvi, dondurma, enerji içeceklerinde
kullanılan yüksek fruktozlu mısır şurubunun (HFCS) Tip 2 diyabeti tetiklediği
ortaya konuldu. Araştırmada, HFCS tüketimi yükseldikçe tip 2 diyabetin görülme
oranı da yüzde 20 arttı. 

Günümüzde de çocuklar için bisküvi vazgeçilmez bir besin
durumunda.  Fakat bisküvi büyük bir
tehlikeyi de beraberinde taşıyor.   Çünkü
bisküvilerin hepsi maalesef yüksek fruktozlu mısır şurubu katılarak imal
ediliyor.

ABD, kişi başına yılda 24 kiloyla en yüksek HFCS tüketiminin
görüldüğü ülke olurken,  onu ikinci
sırada Macaristan izliyor. Kanada, Slovakya, Bulgaristan, Belçika, Arjantin,
Kore, Japonya ve Meksika’da HFCS tüketiminin kişi başına yılda 5 kilonun
üzerinde seyrettiği diğer ülkeler arasında yer aldı.  Türkiye ise sıralamada 12’nci sırada
bulunuyor.

Uzmanlara göre dünyada ölüm riski en yüksek hastalıklardan
olan tip 2 diyabete karşı HFCS gıda tüketimini engellemek ve azaltmak
gerekiyor. 

İşte bu yüzden bisküvi çocuklarımız için büyük bir tehlike
oluşturuyor. Ülkemizdeki hemen bütün bisküvi markalarında maalesef yüksek
fruktozlu mısır şurubu kullanılıyor. Ve çocuklar bisküvi yedikçe mısır şurubu organlarını
tahrip ediyor. 

Yetkililere sesleniyoruz: 
Bu cinayeti önleyiniz!

Anne-babalara sesleniyoruz: Çocuklarınızı yüksek fruktozlu
mısır şurubu (HFCS) ile imal edilen başta bisküvi olmak üzere tüm gıdalardan
uzak tutunuz!

Çocuklara sesleniyoruz: Yüksek fruktozlu mısır şurubu
katılarak hazırlanan bisküvi, dondurma, çikolata,  asitli içecekler ve benzerlerini ağzınıza
koymayınız.

Çetinoğlu: Sağlığımız için bilmemiz gereken bilgiler için teşekkür
ederim. Okuyucularımızın bir kısmı, tavsiyelerinizi mutlaka dikkate alacaktır.
Fakat sağlıklı beslenme ile yediklerinden zevk alma ikileminde yanlış tercihler
kullananlar da olacaktır.  Onları
uyaracak tavsiyelerinizi lütfeder misiniz?

Prof. Saygılı: Biz
yemek yerken tam anlamıyla gerçek bir zevk almasak beynimiz besinlerin sindirim
ve emilimini yeterince sağlayamaz. Gıdaların kalitesi ve onların çiğnenmesi
gibi, zevk almak da fizikî ve zihnî selâmetimiz için gerekli bir şarttır.

Bir yiyecek lezzetli olduğunda, ağızda daha uzun süre
kalması için düzenleme yaparız; onu daha yavaş çiğner, bundan memnun olur,
tadını çıkarır, bize verdiği zevkten yuttuktan sonra da faydalanırız. Bu
zevkten söz ederek, diğer insanlarla paylaşarak bu duyguyu daha da uzatırız,
zevk büyük oldukça sindirim de o kadar iyi olur.

Çetinoğlu: Zannederim ‘zevk’ kavramını açıklamak gerekecek…

Prof. Saygılı:
Pek tabiî.  Buradaki zevke dikkat edelim.
Zararlı, yağlı, yumuşak, şekerli ve hatta sütlü çok büyük miktarlarda
endüstriyel (işlenmiş) gıdaların zahmetsizce yeterince çiğnemeye gerek kalmadan
ağızdan geçtiği, boğazdan hiç çabasız kaydığı gıdaların verdiği sanal hoşnutlukla
bu zevki karıştırmayalım.

Aslında çiğnemenin zevki daha çocukluktan aşılanır. Anne
tarafından emzirilmenin azalması, bebeklerin biberonla, çok şekerli sütlerle ve
karışık besinlerle beslenmesi, sütlü ve yağlı besinlerin tat alma kapasitesine
zarar vermesiyle sonuçlanır. Bu anne memesinin eksikliğini, o hiçbir şeye
aldırmadan beslendiğimiz, taşındığımız, sadece yaşamaya bırakıldığımız zamana
muhtemelen büyük bir geri dönme arzusu doğurmuştur. Bunu da büyük ihtimalle
tıka basa yemek yiyerek doldurmaya çalışırız.

Bir bebek veya çocuğa her yemeğin sonunda şekerli bir hazır
gıda veya şekerli yoğurt vermek şeker bağımlılığı oluşturacaktır. Sadece bu
tarz tatlılarla büyümüş olanlar, daha sonra bunlardan yine isteyeceklerdir.

Bebeklerin bu şekilde şekere şartlanmış olduğunu görmek çok
üzücüdür. Buna karşılık annesinin memesinden emdiği sütle yetişmiş, sistematik
olarak şekerli besinler verilmemiş bir bebek daha sonra pasta veya şeker
düşkünü çocuklara dönüşmez. Vücudumuzun elbette şekere ihtiyacı vardır. Ancak
doğal besinlerdeki doğal şeker yeterlidir.

Çetinoğlu: Tehlike büyük. Ültimatom kabilinden tavsiyeleriniz de
olacaktır zannederim…

Prof. Saygılı:
Tabiî gıdalarla beslenme bu tip beslenme yanlışlıklarından yavaş yavaş
kurtulmanın harika bir şeklidir. Organik bir havuç, organik et ve yumurtalar,
yenildiğinde gerçek gıda lezzeti keşfedilir. Marulun, kıvırcığın, salatalığın,
tam tahılların daha çok tadı, lezzeti vardır. Besinlerin kalitesi tat
tomurcuklarının zevkini ortaya çıkarır.

Hazır, pişmiş yemekler, konserveler, dükkânlarda satılan
dondurulmuş gıdalar, tahıllı ve çikolatalı şekerlemeler, süt ürünleri, iştah açıcıları,
aromalı ve şekerli bütün içecekler bu şekilde yeterince çiğnenmeye gerek
kalmayan, bizleri hakîki yeme zevkinden mahrum bırakan besinlerdir.

Bu yüzden yemeklerimizi şekerli bir tatlı ile bitirmekten
vazgeçmeliyiz. Yemeğin sonunda şekerli bir şey yuttuğumuzda ansızın bize
dolgunluk ve doymuşluk hissi veren, midedeki duvarı geren mayalanmaya sebep
oluruz. Bu iş bize artık aç olmadığımıza yani doyduğumuza inandırır. Bu
alışkanlığı yavaş yavaş terk etmek çok faydalıdır. Zira bu şekere bağımlılıktır
ve büyük ihtimalle çocukluktan gelmektedir.

Şeker bağımlısı olup olmadığımızı kolaylıkla şu şekilde
ölçebiliriz: Birkaç gün boyunca basit besinleri hiç şeker katmadan yemeyi
deneyelim. Tabiî şekerli meyvelerden yiyebiliriz ama şekerin diğer
çeşitlerinden uzak durmalıyız.

Eğer şekere bağımlı isek, birkaç günün sonunda yapay şeker
besinlere ihtiyaçla karşı karşıya kalırız. Yemekten sonra tatlı bir yiyecekten
mahrum kalınca, doymuş olmanın hazzını yaşamayanlar, uyuşturucu almayınca
huzura eremeyenlerden farklı değildir.

Çetinoğlu: Şeker bağımlılığının uyuşturucu ve alkol bağımlılığı ile
aynı olduğunu söylüyorsunuz. Çarpıcı bir ifâde. Çarpıcı olduğu kadar doğru ve
uyarıcı.

Hoşgörünüze sığınarak
bir bilgi de ben vereyim. Dünyâda yarım milyardan fazla diyabet hastası var.
Diyabet, tek başına ölüm sebepleri arasında 6. sırada yer alıyor. 

Ültimatom şeklindeki
uyarılarınıza riâyet edenler de çok olur inşallah.

Efendim çok teşekkür
ederim.

 

 

Prof. Dr. SEFA
SAYGILI

1956
yılında İskenderun’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini bu şehirde
tamamladıktan sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1980
yılında mezun oldu. Aynı fakültenin psikiyatri anabilim dalında 1980-1984
yılları arasında psikiyatri uzmanlık eğitimini tamamladı. KKTC Girne Askerî
Hastanesi’ndeki yedek subaylık görevinden sonra Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi’nde 1985 yılında göreve başladı. 1990 yılında aynı
hastanede klinik şef muavini, 1991’de psikiyatri doçenti, 1992’de Bezmialem
Vakıf Gureba Hastanesi’nde psikiyatri klinik şefi oldu. 20 yıla yakın bu
göreve devam etti.

2010’da
Kırklareli Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’na profesör olarak tâyin edildi.
Burada bölüm başkanlığı, disiplin kurulu üyeliği, üniversite yönetim kurulu
üyeliği, dekan vekilliği gibi görevleri yerine getirdi. Kırklareli
Üniversitesi’ni temsilen 2011-2015 arasında Üniversitelerarası Kurul (ÜAK)
üyeliği yaptı.

2015’den
bu yana Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesidir ve Psikoloji
Bölüm Başkanlığı görevini yürütmektedir.

YÖK,
Adlî Tıp Kurumu Türk Kızılay’ı, Yeşilay Cemiyeti gibi kuruluşlarda,
İskenderun Spor Kulübü, Altınbaş Üniversitesi, Sıcak Yuva Vakfı, Hatay
İşadamlaı ve Bürokratlar Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği gibi resmî, yarı
resmî ve sivil kuruluşlarda; kurucu üye, yönetim kulu üyeliği, başkan
vekilliği, başkanlık gibi görevler üstlendi.

Değişik
radyo ve televizyon kanallarında programlar yaptı. Çeşitli gazetelerde
makaleler yazdı. Dergi yayınladı ve yönetti.

Psikiyatri
uzmanı olarak serbest hekimliğe İstanbul Fatih’teki özel ofisinde devam
etmektedir.

40’dan
fazla popüler kitabı ve çok sayıda ilmî makalesi bulunan Dr. Saygılı, evli ve
2 evlât babasıdır.  Bir de torunu
vardır.

Yayınlanmış
kitaplarından bâzıları: Doktorunuz Diyor ki, Dengeli Beslenme Sağlıklı
Zayıflama, Sağlık Bilinci, Ayhan Songar, Mazhar Osman, Evlilikte Mutluluk
Sanatı, Strese Son, Beyin ve Ruh, Mutluluk Elimizde, ‘Sağlığımı Koruyorum,
Yaşlılık Psikolojisi, Sağlıklı Çocuk Yetiştirmek, Çocuklarda Davranış
Bozuklukları, Ruh Hastalıkları ve Korunma Yolları, Ergenlik Sorunları,
Sağlıklı Beslenme, Alkollü İçkiler ve Zararları.

Önceki İçerikHorasan’dan Balkanlara Şücaeddin Veli ve Türk İrfanı Özet
Sonraki İçerikDil Yarası
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.