Endülüs’ten Türkiye’ye Reconquısta

72

Mustafa Kemal (Atatürk) Trablusgarp’tan
arkadaşı Salih Bey’e (Bozok) yazdığı mektupta Endülüs’ü hatırlatıyordu: “
Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan daha çok gayret ve
özveri zorunludur. Endülüs tarihinin son sayfalarını okuyunuz
” (5 Ekim 1911)[1].
Mustafa Kemal’in son sayfalarını okuyunuz dediği Ziya Paşa (1825- 1880) “Endülüs
Tarihi
isimli eserinde şunlar yazmaktadır:

“Gırnata’nın İstilası ve İslam Devleti’nin
Yıkılışı”

Şehrin
teslimine karar verilen gün-ki Beni Ahmer Devleti’nin  son günüdür- gece sabaha kadar el-Hamra ve
el-Beyzain sarayları  ve şehirdeki bütün
evler feryat ve figanlar, ağlama ve bağırmalarla  matem yerlerine dönmüştü. Seher vakti Melik
Ebu Abdullah aile ve akrabalarını ve hazinede mevcut altın, gümüş, kıymetli
eşya ve mücevherlerden ne varsa hepsini toplayarak büyük bir kervan oluşturdu.
Cebelülbeşer’e gönderdi. Sonra kendisi şehrin ve hazinenin anahtarları ile elli
süvariyi yanına alarak saltanat tebriki için Ferdinan’ın ordusuna gitti.
EbuAbdullah uzaktan göründüğünde Kral Ferdinan karşılamaya koştu, saygı
gösterip atından inmek istedi. Ancak Ferdinan razı gelmedi.  Tekrar atına binerek at üstünde görüştüler.
Himaye usulü üzerine Ebu Abdullah, Kral’ın sağ elini öptü…..Ebu Abdullah:  “Şimdi bütün mal ve mülkümüz, devlet ve tebaamız
insaf ve merhametinize kalmıştır. Önceden verdiğiniz sözlerinizin yerine
getirilmesini istemekle beraber Endülüs ve Gırnata’da sekiz yüz seneden
beri
hakimiyet süren İslam Hükümeti’nden geriye kalan bir hatıra olan bu
anahtarları takdim ederim
” dedi. Bu sırada Hacib Ebulkasım anahtarları
Kral’a teslim etti. Ve o da dönüp Kraliçe’ye verdi…. Ebu Abdullah bunca seneden
beri içinde hükmettiği Gırnata’ya düşmanın şenlik ederek girdiğini görmemek
için hemen oradan Kral ve Kraliçe’ye veda edip Cebelülbeşer yolunu tuttu.
İspanya tarihlerinin çoğunda yazılıdır ki; Ebu Abdullah es-Sağir dağ yolunu
tutup Badol tepesine çıktığında, şimdi İspanyollar arasında “Arabın ah ettiği
yer” diye meşhur olan mevkiden son defa dönüp Gırnata’ya bakmıştı. Allahu Ekber
diye yakıcı bir ah çekip gözlerinden pişmanlık damlaları akmaya başlamıştı. Bu
durumu gören annesi Ayşe: “Ağla ağla, namussuz alçak! Vatanını ve saltanatını
kahramanca muhafaza edemedin..…….” deyip ayıplamıştı. Ebu Abdullah da bu
azarlamadan pek etkilenmiş: “Ey valide bu felaketlerin benim başıma ve halkın
başına gelmesinin birinci sebebi senken şimdi herkesten önce beni ayıplayan da
sen oldun. Vallahi eğer senin bu sözü söyleyeceğini vakti ile bilseydim
cesedimi Gırnata toprağında bırakıncaya kadar çalışırdım” demiştir[2].

Mustafa
Kemal’in Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’nden hatırlattığı mısraların arka
planını tarihin tozlu sayfalarından çıkarıldığında;  Batı-Hıristiyan düşüncesinin Anadolu
toprakları üzerinde de hangi emeller taşıdığı anlaşılabilecektir.  Ayşe Kılıç Endülüs Müslümanlarının Sürgünü[3]
isimli orijinal kaynaklardan hazırladığı eserinde bugünkü İspanya topraklarında
800 Yüzyıl hüküm sürmüş bir İslam devletinin nasıl Haçlılar tarafından tekrar
ele geçirildiğini detayları ile anlatmaktadır. Müslümanlar tarafından 711
yılında Feth edilip 1492 yılına kadar İber Yarımadası İslam hâkimiyeti altında
kalmıştır. 1492 yılında özellikle Katolik krallar olarak bilinen Kastilya
kraliçesi I.  Isabel (1474- 1504) ile Argon
Kralı II: Fernando (1479 1516) zamanında Hıristiyan kuvvetlerin Gırnata (Granada)
girmesiyle Müslümanların elinden çıkmıştır.1492 yılında yeniden fetih
anlamına gelen İspanyolca bir kelime olan Reconquista  dönemi Hıristiyanlar için başlamıştır. Bu tarihten
itibaren Müslümanlıklarını  gizlemeye
çalışan Endülüs Müslümanlarına Morişko[4]lar
ismi verilmiş gördükleri zulümler karşısında bir kısmı gönüllü olarak göç
etmiştir. Kalanları ise 1609-1614 tarihleri arasında zorunlu sürgüne tabii
tutulmuşlardır. Fernand Braudel Akdeniz ve Akdeniz Dünyası eserinde: 
“Morişko sorunu daha büyük çaplı bir çatışmanın bir kesiminden ibarettir. Akdeniz’de
büyük oyun ebedî bir doğu sorunu içinde doğu ile batı arasında oynanmıştır; Bu oyun esas itibarı ile bir uygarlıklar çatışması olup, oyunun
sırasıyla birinin veya öbürünün üstünlüklerinin ortaya çıkma durumuna göre
defalarca oynanması söz konusu olmuştur. 
….. Batının lehine
ilk alt-üst oluş Makedonyalı İskender’in olayıdır. Helenizm yakın doğu’nun ve
Mısır’ın ilk Avrupalılaşmasını temsil etmekte ve Bizans yüzyıllarına kadar
sürmeye aday olmaktadır. Batı ortaçağının tümü Haçlı Seferleri öncesinde,
sırasında ve sonrasında doğu tarafından doyurulmuş ve aydınlatılmıştır. Haçlı
Seferleri Döneminden itibaren bir tersine dönme hareketi tamamlanma yoluna
girmiştir. Hıristiyanlar denizi ele geçirmiştir Artık yolların ve
trafiklerin denetiminin işaret ettiği zenginlikler ve üstünlükler ona aittir.
XVIII. yüzyılın sonuna kadar bunun nedeni doğuda ikametin;  daimi elçiliklere, konsolosluklara, 
Tüccar kolonilerini, ekonomik araştırma heyetlerine, Katolik misyonlarını
açılmış olmasıdır. Bu durumda doğunun batı tarafından istilası meydana
gelmiştir Bu istila kendisiyle birlikte bir egemenliğin unsurlarını da
taşımaktadır
[5]” Fernand
Braudel burada uygarlıklar arası savaşı Morişkoların katliamları ve sürgünleri
ile özetlemektedir. Batı Endülüs’e çok şey borçlu olduğu halde Müslümanları
imha etmekten asla çekinmemiştir. Yüzyıllardır Braudel’in vurguladığı
doğu-batı çekişmesi devam etmiş ve edecektir. Türkiye coğrafyası da bu
çekişmenin tam merkezindedir.

İspanyolların
Güney Amerika’da, Uzak doğuda yaptıkları katliamlar da hatırlanırsa Batının
doğuya bakışı daha net anlaşılabilir. I. ve II. Dünya savaşları ve halen devam
eden yeryüzündeki savaşlar Türkiye’yi bekleyen tehlikeleri  bize düşündürmelidir. Sekiz yüz yıl devam eden
Endülüs Devletinin safhalarını özetleyecek olursak, Endülüs’ün fethi ve İberya’da
Endülüs siyasi tarihini ele alırken, altı ayrı döneme ayırarak incelemek
mümkündür. Bunlardan birincisi, Fetih dönemi (711-715) ve bunu takip eden Valiler
dönemi (715-756), ikincisi, Endülüs Emevileri dönemi (756-1031), üçüncüsü,
Tavaifu’l-Mülük (beylikler) dönemi (1031-1090), dördüncüsü, Murabıtlar dönemi
(1090-1147), beşincisi, Muvahhidler dönemi (1147-1229) ve son olarak da Gırnata
Beni Ahmer  Emirliği (Nasriler)
(1238-1492) dönemidir[6].

Hepimizin bildiği gibi Cebelitarık Boğazı’ndan Kuzey Afrika Tanca
Valisi Tarık Bin Ziyad’ın geçmesiyle Hıristiyan ordusu bozguna uğratılmıştır. Başlangıçla
İspanya’nın yaklaşık yarısı Müslümanların eline geçmiştir. Fakat ilerleyen
yıllarda ülkenin nüfus unsurları olan Arap-Berberi, Kaysi-Yemeni, Beledî-Şami arasındaki
ilk çekişmelerle ülkede iç çatışmalar başlamıştır. Ortadoğu’da Abbasilerin
Emevi hanedanına son vermesiyle Emevi halifesinin torunlarından Abdurrahman Bin
Muaviye 755 yılında Endülüs’e geçip İberya’da Endülüs Emeviler dönemini
başlatmıştır. Birinci ve ikinci Abdurrahman dönemleri huzurlu dönemler olsa da
daha sonra yerli halktan ihtida edenler (Müslüman olanlar), berberiler ve
Araplar Merkezi idareye karşı isyan etmişlerdir. Bu sürede ülke hem siyasi hem
de sosyal açıdan parçalanmaya başlamıştır. Üçüncü Abdurrahman Afrika’da yayılan
Şii Fatimilere karşı kendi Siyasi birliğini güçlendirmek için 929 yılında
kendisini Sünni İslam halifesi ilan etmiştir. Bu ilan halifeliğin tarih boyunca
siyasî bir güç olarak kullanılmak arzusunun örneklerinden biridir. Tavaiful-Mülük
Dönemi (1031-1090) Şehir devletlerinin kendi aralarındaki siyasi çekişmeler ve
kanlı mücadeleleri ile geçen dönemdir. Müslümanların zayıflamasıyla Hıristiyanlar
yeniden fetih (Reconquista) hareketini gerçekleştirebilmeleri için güç
kazanmışlardır. Yeniden Fetih (Reconquista) hareketinin ciddiyetini
kavrayan Müslümanlar endişe duymaya bu dönemde başlamışlardır. Murabıtlar
dönemi (1090- 1147)  Endülüs Müslümanlarının
Kuzey Afrika’daki Murabıt hükümdarı Yusuf bin Taşfin’den yardım talep ettiği
dönemdir. Murabıtlar zayıfladıktan sonra Endülüs’ün siyasi birliği bozulmuş
yeniden Hıristiyan saldırılarına açık hale gelmiştir. Muvahhidler dönemi’nde (1147-
1229)  iç isyanlar olmuş Hıristiyan
krallıklar lehine İber yarımadasındaki topraklar Müslümanlar tarafından kaybedilmeye
başlanmıştır.  Gırnata Beni Ahmer
Emirliği’ nin ( Nasriler) (1238-1492) döneminde Müslümanların elinde kalan
topraklar ancak eskisinin onda biri kadardır. Hıristiyanların yeniden fetih (Reconquista)
hareketi hız kazanmış ülke içindeki iç savaşlarda Hıristiyanların işini
kolaylaştırmıştır.  1491 Kasım ayında
Müslümanlar teslim olmuştur. Hıristiyanlarla yapılan anlaşmanın hiçbir maddesine
sadık kalınmamış Katolik krallar 2. Ocak. 1492 tarihinde başkent Gırnata ya
girdiklerinde yaklaşık 800 yıl kadar süren İslam hakimiyeti sona ermiş Endülüs
Müslümanlarına engizisyon dönemi başlamıştır.
Müslümanlara yapılan
işkenceler veyahut Hıristiyanlaştırma faaliyetleri artarak devam etmiş Hıristiyan
olmayanlar engizisyon mahkemelerinde acımasızca cezalara çarptırılmıştır. İhbarcı
bir usul üzerine kurulan Engizisyon mahkemeleri sonucu diğer cezalar hariç 1808
yılına kadar İspanya’da 31.912 kişi diri diri yakılmıştır[7].

Endülüs’ün yıkılmasından sonra 1507 yılında Kuzey Afrika’da İspanyol
işgaline direnemeyen Cezayir 1510 yılında Tunus ve Trablusgarb’ın da dâhil
olmasıyla İslam ülkeleri İspanyanın eline geçti. Ed-devlet-ül Türkiye’nin
(Osmanlı Devleti Memlük olarak isimlendirir) Sultanı Kansu Gavri, Sultanlığı
döneminde (Barbaros) Hızır Hayrettin Paşa’nın ağabeyi (Barbaros) Oruç Reise Ed-devlet-ül
Türkiye’nin Akdeniz filosu Komutanlığını teklif etmiş Oruç Reis’te bunu kabul
etmiştir. Barbaros kardeşlerin ilişkileri Kansu Gavri ile iyi olmuş Doğu
Akdeniz’de Rodos şövalyeleri dâhil haçlılarla sık sık savaşmıştır. Barbaros
kardeşler Kuzey Afrika’daki İspanyol hâkimiyetinede müdahalelerde bulunmuştur.
Mısır’ın Osmanlı Hâkimiyetine girmesinden sonra Barbaros Kardeşler Yavuz Sultan
Selim’le birlikte hareket etmişlerdir. Afrika’nın kuzeyinde kendilerini
zorlayan İspanyollara karşı Osmanlı Devleti ile stratejik işbirliği yapmaya
karar vermişlerdir. Böylece hem Kuzey Afrika’nın güvenliğini hem de Osmanlı’nın
genişleme stratejisine katkıda bulunmuşlardır[8].
Barbaros Kardeşler’den İshak Reis ve Oruç Reis’in şehit olmasından sonra
İspanyollarla mücadelede Barbaros Hızır Hayrettin Reis görevi üstlenmiştir.
1519- 1533 yılları arasında Cezayir’in ve Türk akıncılarının temsilcisi
Barbaros Hızır Hayrettin Reis olmuştur. Barbaros Hayrettin Reis Osmanlı
Devleti’ne müracaat edip Cezayir’in Osmanlı toprağı olmasını istemiş ve bu
isteği kabul edilmiştir. Daha sonra (Kanuni dönemi) Paşa unvanı alarak Kaptan-ı
Deryalığa kadar yükselmiştir.

1609- 1614 yılları arasında Endülüs Müslümanlarına uygulanan
sürgünlerdeki coğrafya Cezayir, Fas, Tunus, Fransa, İngiltere, İtalya ve Osmanlı
hâkimiyetinde bulunan topraklar olmuştur. Büyük çoğunluk atalarının toprağı
Kuzey Afrika’ya geçmişler ve kendilerini güvende hissetmişlerdir Osmanlı donanmaları
bu dönemde Endülüs Müslümanlarına Kuzey Afrika’ya taşınmada yardımcı olmaya
çalışmıştır. Gizli Müslüman Morişkolar’dan 16. yüzyıl boyunca İspanya’dan göç
veya sürgüne tabi tutulanların toplam sayısı İspanyollara göre 350.000
Müslümanlara göre 600.000 civarında olduğu belirtilmektedir[9].

Osmanlı Cihan Devleti’nden daha uzun bir süre yaşamış olan Endülüs
Devleti’nin 800 yıl sonra hiçbir Müslüman bırakılmadan Hıristiyanlaştırılması
ve yeniden fetih (Reconquista) hareketinin İber yarımadasındaki dehşetinin anlaşılması
gerekmektedir. Lord Kinross Kutsal Anadolu Toprakları
[10] isimli eserinde 1950’li yıllarda Karadeniz’den başlayarak tüm
Karadeniz sahil şehirleri ve daha sonra Kars, Erzurum, Ani, Van, Bitlis,
Diyarbakır, Urfa, Mardin, İskenderun, Konya güzergahından
Ankara’ya
doğru yaptığı yolculuğu anlatmaktadır
. Eser Pontus vurgusu ile başlayıp
daha sonra Ermenilerle devam eden Anadolu coğrafyasını Kiliseler ve Hıristiyan tarihî
ekseninde anlatmaya çalışan hatıralar içermektedir.
Bir tarihçiden ziyade
adeta Anadolu’nun Hıristiyanlar tarafından yeniden fethedilmesinin meşru gösterebilecek
kayıt ve bilgileri sunmaktadır.

Lord Kinross kendisine Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin sağladığı
imkânlarla Atatürk (Bir Milletin Doğuşu)[11]
kitabını yazan meşhur İngiliz tarihçisidir. Atatürk eseri Atatürk
gerçeği ile asla bağdaşmayan yer yer Atatürk’ü küçük düşürücü ifadeleri ile
pervasız bir çalışmadır
. Maalesef Türkiye’de
Türk müelliflerin bir kısmı bu eseri sık sık kaynak göstermiştir. Bir kısmı da
yine İngiliz istihbaratının istediği doğrultuda Atatürk’ü gerçeğe aykırı bir
şekilde Türk milletine tanıtmaya çalışmıştır. Bununla birlikte Atatürk’ü gerçek
boyutlarıyla anlayan ve anlatan bilim insanlarımız ve araştırmacılarımız da
bulunmaktadır.  Lord Kinross Kutsal
Anadolu  Toprakları
eseri ile  zihninin karanlık köşelerindeki Hıristiyan
Batı emellerini (Reconquista)
açığa çıkarmaktadır.

Endülüs yöneticilerinin hukuksuzluğu, aydınlarının vurdum duymazlığı
ve halkın sahipsiz dağınıklığı nasıl bir yok oluş hazırladıysa
[12]
Türk Milletine de İsrail, ABD ve Avrupa’nın Siyonist- Hıristiyan işbirliğinde
Türkiye’nin içine düşürüleceği yok edilme planları hazırlanmaktadır.  Rusya ve Çin gibi devletlerin ilave olarak çok
uluslu kapitalist şirketlerin de Türkiye’yi kendi pazarları için ufak şehir
devletlerine bölüp parçalayarak Türksüzleştirme amaçları da bilinmelidir.
Sözlerimi Mikdat Topçu’nun Reconquista ve Türk milletinin Mukadderatı
isimli eserinden şu paragrafla bitirmek istiyorum:

“Allah bu milleti Endülüs’ün akıbetine uğramaktan korusun ve Türk
milletinin aydınına 21. yüzyıl Anadolu Reconquista’sını anlayacak basiret
versin”.

 Saffat suresi 173 ayeti
unutulmamalıdır:

“ VE BİZİM ORDUMUZ MUTLAKA GALİP GELECEKTİR.



[1]
İbrahim Karakaş&Gülnur Aksop, Atatürk Atatürk’ü Anlatıyor, Hürriyet
Yayınları, 2015, s., 87.

[2]
Ziya Paşa, Endülüs Tarihi, (Sadeleştiren: Yasemin Çiçek), İstanbul, 2012, Timaş
Yayınları, s. 405-406.

[3]
Ayşe Kılıç, Endülüs Müslümanlarının Sürgünü, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2015.

[4]
Geniş Bilgi İçin Bakınız: Sefa Dereköy, Morişkoların Şifresi, Endülüs ve
Osmanlı Tarihi ekseninde Avrupa Tarihi, Pozitif Matbaa, Çanakkale, 2014.

[5] Fernand Braudel,(çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay), Akdeniz ve
Akdeniz Dünyası, II. Cilt, Eren Yayınları, İstanbul, 1990, s. 101-102.

[6]
Ayşe Kılıç, a. g. e., s.27.

[7]
Ayşe Kılıç, a. g. e., s.,24-40.

[8]
Ertan Özyiğit&Halil Özsaraç, Barbaroslar (akdeniz’in Anlatılmamış Hikayesi,
Wızart, 2021, İstanbul, s. 260.

[9]
Ayşe Kılıç, a. g. e., s.,142.

[10]
Lord Kinross, Kutsal Anadolu Toprakları, Nokta Kitap, İstanbul, 2003.

[11]
Lord Kinros, Atatürk(Bir Milletin Doğuşu), (Türkçesi:
Ayhan Tezel, Sander Yayınları, İstanbul, 1978.

Önceki İçerikİtiraflar!
Sonraki İçerikDanıştay Meclis’i İyice Devreden Çıkardı