Türkçülük, Laiklik, Sekülerlik

90

Gençler arasında, Türkçü, entelektüel seviyesi son derece
yüksek ve atılımcı bir grup, kendilerine “Seküler Milliyetçi” diyor. Bugünlerde
Tamga Türk internet sitesinde (tamgaturk.com) seküler milliyetçilik konusunda
bir dosya hazırlıyorlar. Benim de fikrimi sordular. Ben de bir taşla iki kuş
vurarak düşüncelerimi, hem buraya hem de onların dosyasına yazıyorum.

 

Türkçülük fikri, en başından beri seküler bir harekettir.
Başka nasıl olabilirdi ki? “Seküler milliyetçilik”, “ıslak yağmur” gibi bir
tamlama.

 

Entelektüel katkısıyla hak ettiğinin yüzde biri kadar
tanınmayan rahmetli fikir adamı, gazeteci Galip Erdem, bizim Galip Ağabey’imiz,
“Milliyetçiliğin önüne veya arkasına bir sıfat koymayınız. İllâ lazımsa, ‘Türk’
yeterlidir.” derdi. Türk Milliyetçiliği veya kısaca, Türkçülük.

 

Türkçü der ki: ırk atlarda olur

Sekülerliğe geçmeden önce Türkçülük deyince, bunun ırkçılık
olduğunu sanan ve söyleyen bilgisiz arkadaşlara hatırlatalım: Kelimenin sahibi
Ziya Gökalp’tir. “Irk atlarda olur.” sözü de onundur. Bu gerçek ortadayken her
Türk ve Türkçü dediğimizde, “ırkçı, ırkçı” diye diklenenlerin maksadı fikir
tartışması değildir. Savundukları etnik bölücülük hesabına, Türk
milliyetçilerine küfretmektir. Onların seviyesine inmek gerekmez. Küfürcülerin
dışında bir de on yıllar öncesinden, ta 1944’ten bu yana, sürüp gelen, Türk
milliyetçileri ve milliyetçiliği aleyhine yürütülen propagandanın etkisinde
kalanlar var. Bu düşmanlık, yarım asır boyunca, devlet politikası hâlinde
işlendi. Buna, 1960 sonrasının SSCB ve Çin menşeli ideolojik saldırısı eklendi.
Nihayet, 1980’in ‘Oğlanlar’ı, bu sefer Batı’nın talimatıyla, milliyetçilerin
üstüne yürüdü. Hükümetler eliyle sürdürülen düşmanlığın sonucunda birtakım
insanların Türkçülüğü tersinden anlamasına şaşmamak gerek.

 

En kısa zamanda “ırkçılık” ve “kafatasçılık” konularına
dönmeye söz vererek, sekülerlikten devam edeyim.

 

Laiklik ne, sekülerlik ne?

Laiklik ve sekülerlik… İki kardeş kavram. Ancak, tarihteki
kökleri, onları birbirinden ayırıyor. Laik sözü; unvansız, rütbesiz halk, reaya
anlamında bir köke dayanır. Bugün de İngilizcede kullanılan “lay” kelimesi,
“layman” şekliyle bu anlamdadır ya… Son satırı yazdıktan sonra “layman”ı
Google’ın çeviri sayfasına yazdım, “Meslekten olmayan kimse” ve “Rahip olmayan
kimse” diye çevirdi. Bu kelimeden kastedileni anlamak için 1789 Fransız
ihtilalinin meclisine bakmalıyız. Meclis, kralın vergileri arttırmak için
yaptığı çağrı üzerine toplanırdı. Ülkedeki sınıf yapısına göre kurulmuştu.
Rahipler, asiller ve lay, yani reaya. Fiiliyatta buradaki lay, burjuva idi.
Öyle ya, burjuva da ne oluyor? Asil-toprak sahibi değil, rahip değil… Hiçbir
şey değil. Yeni yetme. İhtilal, o hiçbir şey olmayanların öncülüğünde patladı
ve hedefte rahipler ve asiller vardı. Özellikle rahipler. İşte büyük ihtilalin,
“Vatandaş, vatandaş!” çığlıklarının anlamı budur. Ülkeyi halk ve sadece halk,
yani vatandaşlar yönetecekti. Vatandaşlar eşitti. Biri, diğerinin yerine
geçebilecek kadar eşitti. Rahiplerin devlet işlerine müdahalesi yasaktı. Hani
bizim “din işleriyle devlet işleri ayrıldı” dediğimiz şey. Zaten aydınlanma,
rönesans, hümanizm, reform,

kilisenin ve papazların devlet yönetiminde rol
alamayacakları anlayışını bütün kıtaya yaymıştı. İhtilal, ruhbanı yok ediyordu.
Asilliği ve krallığı da.

 

Protestan ülkelerde zaten hâkim bir kilise teşkilatı yoktu.
Protestanlık, her Hristiyan’ın, İncil’i kendi dilinde okuyup anlaması üzerine
kurulmuştu. Kilise ancak bu “anlama” eyleminde yol gösterici idi. Dinin, dünya
işlerine müdahale etmemesi, bunların ayrı müfredatlar olduğu anlayışına
protestan ülkeler, sekülerlik dedi. Seküler, dünyevî demektir. Dünyalara ait
demektir ve tam da o demektir. Azerbaycan, laik yerine “dünyevi” kullanıyor.

 

Din ve milliyetçilik

Türkçülük; kültüre, tarihe dayanan bir fikir sistemidir.
Siyasi yönüyle Türkiye Cumhuriyeti’nin taşıyıcı sütunlarından biridir. Din ise
güzel ahlakı tamamlama işlevini yüklenmiş bir inanç manzumesidir. Türkçü, koyu
dindar da olabilir, ateist de olabilir. Herhangi bir mezhebe mensup olabilir.
Hatta Gagavuz Türkçüler gibi, Munis Tekinalp gibi, başka bir dine bile mensup
olabilir.

 

Burada iki noktada yüksek sesle “Dikkat!” çekmem lazım.
Birincisi, bu dinden bağımsızlığın, din karşıtlığı diye anlaşılmaması
gereğidir. İşte bu, Türkçülüğe zıttır. Çünkü Türkçülük kültüre dayanır ve İslam
dini, Türk kültüründe, mimariden musikiye, tasavvuftan edebiyata büyük yer
tutar. Din aleyhtarlığı, Sinan, Itri, Dede Efendi, Yunus, Fuzuli, Yahya Kemal
aleyhtarlığına dönüşür ki bu hâlde birikimimizden bin yıl, kesilip atılır.
Kaldı ki milliyetçinin, milletinin inancına düşmanlık etmesinin mantığı yoktur.

 

İkinci nokta: Fikirlerine ve bilimlerine saygı duyduğum
bilim insanları arasında, laikliğe ses çıkarmayıp, sekülerlik deyince öfkeyle
ayağa fırlayanlar var. Açıktır ki benim anlattığım sekülerlikle onların
anladığı bir birinden pek farklı. Google’a laik yazdım. İlk anlam diye
“secular”ı verdi. Doğrudur. İkinci anlam olarak “laic” yazdı. Bahsettiğim
öfkenin sebebi üçüncü tercümede: profane: laik, dinsiz, kâfir, dinle ilgisi
olmayan. Profane’i sorduğumda, “saygısız” çıkıyor.

 

Özetle, milliyetçilik zaten sekülerdir, zaten laiktir.
Başına ve sonuna bir sıfat eklenmesi birleştirici olmaz. Ancak gençlikte bu
tabirin sevgiyle kucaklanma sebebi, dinle her şeyi, bu arada devleti de yönetme
iddiasındaki dinbazlara duyulan öfkedir. Hele, Türkçülüğü, bir tarikat gibi
algılamaya, hatta bir tarikata bağlamaya çalışanlara… O öfke haklıdır, ama
başka yollarla ifade edilmelidir.(https://millidusunce.com/turkculuk-laiklik-sekulerlik/)