Topal Molla Olayı

96

1920 yılında, Afganistan’da Topal Molla adıyla, sakallı,
cübbeli, şalvarlı, sarıklı ve elinde tespihiyle bir zat ortaya çıkar. Önce
dergâh(Tekke) kurar ve bir cemaat oluşturur. Hemen ardından kendi adamlarını
Afganistan’ın dört bir yanına salarak ‘’Topal Mollanın şöyle büyük bir evliya,
büyük bir ulema ve şeyh olduğu’’ şeklinde yalanlarla reklamını yaptırır.

Üç yıl gibi bir zaman içinde Topal Molla’nın müritlerinin sayısı
200 bini ve 1925 yılına gelindiğinde müritlerinin sayısı 300 bini aşar.

Topal Mollanın müritlerinin sayısı 300 bini aşınca din
kullanılarak Afgan Kralına karşı ayaklanma başlatılmış. Bu ayaklanma süresince
büyük katliamlar yaptırılarak oluk oluk kan akıtılmıştır; Afgan Kralı
Emmanullah Han bu olaylara engel olamaz. Ülkenin menfaati için Kral 1929’da
ülkesinden kaçarak ayrılır.

Kral Emmanullah Han, vatanından ayrılmak için, Kabil Hava
Limanında İtalya’ya gitmek üzere uçağın hareketini beklerken, aniden yanına
esrarengiz bir kişi yaklaşır ve kendisine, ‘’Beni tanıdınız mı, ben meşhur
Topal Mollayım der’’. İngiliz ajanı Topal Molla, sarığını, fesini atmış, uzun
sakallarını kesmiş, başında İngiliz fötür şapkası ve kravatıyla, kazandığı
zaferin mağrurluğu içinde İngiltere’ye yola çıkmıştı. Afganistan’ı
karıştırmakla görevliydim, görev

İmi başarıyla bitirdim ve şimdi İngiltere’ye dönüyorum’’der.

Kral Emmanullah Han; acı acı iç çektikten sonra, İngiliz ajanı
Topal Mollaya derki; ‘’Ben senin İngiliz ajanı olduğunu ve hangi görevle
Afganistan’a gönderildiğini çok iyi biliyordum. Sen, dini kullanarak halkımı
öylesine etkilemiştin ve onların gönüllerine girmiştin ki senin İngiliz casusu
olduğuna halkıma inandıramadım’’der.

Böylece İngiltere, 1919 yılında, Afganistan, İngilizlerden
bağımsızlık hakkını Ravalpindi savaşı ile kazanan Afganistan’dan öcünü almış
olur; tıpkı 1. Dünya Savaşı yıllarında Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı
ayaklandırmak için İngiliz ajanı Thomas Edward Lawrence’ı din adına kullandığı
gibi

Hiçbir zaman İngiliz ve haçlı zihniyetinin İslam devletleri
üzerindeki hain emelleri bitmez. Her türlü Bizans oyunları oynanır, oyunlar dün
Afganistan’da olduğu gibi bugün de devam etmektedir. 2016 yılı15 Temmuz da
olduğu gibi. Ülkemizdeki kalkışma bunun bir örneğidir.

( YESEVİ aylık Sevgi Dergisi, sayı 302, Şubat 2019 )

*

Müslümanların çoğu dünyayı din kaynaklı bilgiler ile anlamaya
çalışır. Müslümanlardan hep bu beklenir. ‘’Allaha yapılan amellerin en
sevimlisi Kur’an’ı baştan sona kadar okuyup bitirince hemen yenisine
başlamaktır.’’ Hadisi, gereği gibi yorumlanamamış önemli bir uyarıdır. İşin
üzücü tarafı Kur’an’ı anlamak amacıyla değil, sevap kazanacağım düşüncesiyle
ezberden okunması ya da sadece anlamların derinliği ve nedenlerine inmeden
okunması, öncelikle İslam Dünyasındaki düşünce boyutlarının kıstaslarını
göstermesi bakımından önemlidir. Bu şekilde dini anlamak mümkün değildir.

İnsanı düşündürme amaçlı, ufkunu genişletme amaçlı nasihate,
bilgilendirmeye yönelik Kur’an ayetleri bilim kabul edilmiştir. Esasında
Kur’an, Müslüman’ı / İnsanı bilim yapmaya teşvik eden kutsal bir kitaptır.

Bilim / İlim, aklını kullanarak var olan bilinmeyenleri
araştırma, geliştirmeyle çalışmalarıyla bilinir duruma getirmek, Yüce
Yaratan’ın yarattığı Âlemin unsurlarını keşfederek edinilen yeni terkipleri
insanlığın hizmetine sürme çalışmalarıdır Kur’an’ın insandan beklediği. Yüce
Yaratan’ın,’’ yaratılmışların en şereflisi yarattığım insandır ’diyerek zatına
muhatap aldığı insana verdiği en güçlü nimet olarak aklın fonksiyonel olarak
çalıştırılmasıdır insandan beklediği.

Somut bir ifadeyle, matematik ve bilimsel veriler vahiy
değildir. Bunların ilahi bir gücü yoktur. Güçlerini akıl ve rasyonellikten
alırlar. Sonra insanlık için kutsal sayılacak görevler görürler.

*

Kur’an ‘’yanlış bir inancı, inatla sürdürmeyi’’ kınamış,
tartışmaların ve davranışların doğru bilgiye dayandırılmasını öngörmüştür.
Cahiliye geleneğinin taassup ruhu ile Hz. Peygamberin, verdiği nitelikli büyük
bir mücadelesini görüyoruz. Günümüzde dahi Müslüman’ın mezhepçi taassuptan
kendini arındıramadığını görüyoruz.

İslam dünyasında mezhep taassubu baskıları, ölümleri,
yakılan-yıkılan şehirleri beraberinde getirmiştir. Gazali ‘’bir inanç veya
düşünceye, gerçeğini anlamadan, sıkı sıkıya bağlılığın’’ taassup olduğunu
söyler ve ‘’Bir mezhebin olduğu yerlerde bile liderlik peşinde olanlar, yapay
ayrılıklar üreterek, halkı taassuba yöneltirler.’’der. Gazali’nin şu tavsiyesi
ise günümüz yobazlarına ve mezhepçi tavırlara adeta bir şamar niteliğindedir.

Mezheplere yönelmeyi bırak, gerçeği düşünce yoluyla kendin bul
ki sana ait bir bağımsızlıktadır, özgür düşüncededir… Yalnız kuşkular insanı
gerçeğe götürür,

*

Haçlı ruhunu hiçbir zaman terk etmeyeceği gibi, değişik
enstrümanları kullanıp İslam coğrafyasını sömürmeyi sürdürecek emperyalist
güçlerin, çok iyi tanıdığı Müslüman halkının, Topal Mollalar aracılığıyla,
yumuşak karnından girerek, dünyanın merkezi konumunda olan, yer altı
kaynaklarınca zengin bu İslam Coğrafyasını rahat bırakmayacaklardır; her türlü
hile yoluyla, iç dinamikleri de kullanarak sömürmeye devam edeceklerdir.

*

Başta Başbuğ Atatürk
olmak üzere cumhuriyetimizin kurucu iradesinin yüzünü batıya çevirmesi, muasır
medeniyet demesindeki amaç; Türk toplumu, bireysel yaşamını din temelli olarak
düşünse de, toplumun ve devletin esaslarını zamanın ve mekânın kurallarına
uygun olarak düzenlemesidir. Elde ettiği kazanımlardan vaz geçeceğini söylemek
ise ihanet olur; gözünün önünde mezhep çatışmaları içinde boğuşan; demokrasi,
özgürlükler ve insan haklarının sıfırlandığı Ortadoğu Coğrafyasının hali bu
denli ortadayken!