Atatürk: “Çanakkale’de Bir Darülfünun Gömdük”

167

Çanakkale Zaferi’nin 107.
Yıldönümünde Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşlarında
şehit düşen liseli ve üniversiteli öğrencilerin ve bıyığı terlememiş
Onbeşlilerin (1315’lilerin)
hatırasını yâd etmek istiyorum. Bu
savaşların ağır şartları, İstanbul ve Anadolu’daki medreseler, liseler ve
Darülfünun gibi eğitim kurumlarının tamamına yakınının düzenli bir öğretim
hayatı sürmelerini engellemiştir. Öğrencilerin ve genç öğretmenlerin çoğunun
askere gitmesi nedeniyle, okulların çoğu boşalmış ve hastane, karargâh gibi
çeşitli hizmetlerde kullanılmıştır. Ayrıca okulların büyük bir kısmında
öğretmen ve öğrenci yokluğundan eğitim-öğretime ara verilmek zorunda
kalınmıştır.

             Balkan Savaşları,
Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşlarında, eğitimli ve aydın bir nesil
kaybettik. Özellikle Çanakkale Savaşlarında ortaya çıkan asker ihtiyacı
üzerine, henüz askerlik çağına gelmemiş lise, üniversite ve medrese öğrencileri
eğitimlerini yarıda bırakarak gönüllü olarak orduya katılmışlardır. Gönüllüler,
öğrenci ve darülfünun taburları adıyla çeşitli cephelerde savaşmışlardır.  Mustafa Kemal Atatürk bu kaybı şöyle ifade
etmiştir: “Biz Çanakkale’de bir Darülfünün
(üniversite) gömdük
”. Çanakkale’de hezimete uğrayan İngiliz generali
Oglander ise şu tespiti yapmıştır: “Çekildik…
Çanakkale’yi geçemedik ama Türk milletinin genç neslini, eğitimli neslini,
çiçeğini yok ettik. Dolayısıyla geleceğini yok ettik. Bellerini zor doğrulturlar.”

            Çanakkale Zaferi’nin 107. yıldönümünde bu savaşlarda
şehit düşen liseli ve üniversiteli öğrencilerin yazdıkları, hazin fakat hazin
olduğu kadar onurlu destandan söz etmek istiyorum. Bu savaş, “Çanakkale içinde
Aynalı Çarşı” türküsündeki gibi ülkeye “Gençliğim eyvah” dedirten bir savaştır.
Ama o askerlik çağında bile olmayan öğrencilerin cesaret aşılayan mücadelesi
hem Çanakkale’den zaferle dönenlerin hem de sonraki kuşakların vatanı müdafaa
kararlılığını artırmıştır. “Çanakkale ruhu” dediğimiz, vatanın bağımsızlığı ve
milletin hürriyeti için canını ve kanını feda etme şuurunun ve iradesinin
doğmasını sağlamıştır.

            1909-1914 yılları arasında Askerî Mükellefiyet Kanunu’na
göre, Sultaniye (Lise) öğrencilerinin askere alınması mümkün değildi.  Fakat cephede asker ihtiyacı doğunca Sultan
V. Mehmet Reşat bir emirle Askerî Mükellefiyet Kanunu’nda bir değişiklik
yaptırarak lise öğrencilerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştır. Kanunun
42. maddesindeki “Sultaniye 10. Sınıf öğrencilerinin askere alınamayacağı” şeklindeki
fıkra, gelecekte uygulanmak üzere ertelenmiştir. Harbiye Nezareti de bir tebliğ
yayınlayarak, 1314 (1896) doğumlu 19 yaşındakilerin henüz askerlik hizmetine
çağrılmamışları ile 1315 (1897) doğumlu 18 yaşındakilerin bedenleri gelişmiş ve
silah kullanmaya kabiliyetli olanların kıtalara teslim olmalarını istemiştir.
İşte “Hey onbeşli onbeşli / Tokat yolları taşlı” diye başlayan Tokat türküsü,
18 yaşında askere alınan ve hepsi Çanakkale’de şehit düşen  1315 doğumlulara yakılan bir türküdür.

            Çanakkale Savaşlarına, o dönemde adları Sultani olan
Galatasaray, İstanbul Erkek, Kabataş Erkek, Vefa, Ankara, İzmir Erkek, Aydın,
Erzurum, Edirne, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Konya, Adana, Kastamonu
Abdurrahman Paşa, Trabzon, Yozgat, Kayseri ve Sivas Liseleri ile İstanbul
Darü’l-muallimini (Erkek Muallim Mektebi) ve Balıkesir
Darü’l-muallimini
öğrencileri ve genç öğretmenleri katılmıştır. Çoğu savaşta şehit düştüler ve bu
yüzden okulları o yıllarda mezun vermedi.. Balıkesir’de yayınlanan Karesi
Gazetesi’nin o günlerde verdiği bir habere göre, babaları Balkan Savaşı’nda
şehit düşen ve Edirne Lisesi’nden Balıkesir Lisesi’ne yatılı olarak nakledilen
25 izci öğrencinin tamamı gönüllü olarak Çanakkale’ye gitmiş ve orada şehit
düşmüşlerdir.

            Gönüllü olarak savaşa katılan İstanbul
liselerinin öğrencilerinden oluşan İstanbul Alayı, iki üç gün süren bir askeri
eğitimden sonra 16 Mayıs 1915’te cepheye sevk edildiler.
2.
Tümene dâhil olan
İstanbul Alayı, Kabatepe bölgesinde “Kanlısırt”
adı verilen dar bir tepeye yerleştirilir. Cephe o kadar kalabalıktır ki,
siperlerde  adeta üst üste yığınak
halindedirler. Tümenin başındaki Yarbay Hasan Bey üstlerine, ”Bunlar daha yeni
geldiler, biraz cepheyi tanısınlar, sabah çatışmalara girsinler” derse de fakat
sözünü dinletemez. 18 Mayıs 1915’i 19 Mayıs 1915’e bağlayan gece saat 03.30’da düşman
mevzilerine ani bir saldırı planlanır. Saldırıdan önce, marş söylenmeyecek ve
borazan çalınmayacaktır. Düşman, gündüzden keşif uçaklarıyla bu hazırlığı
tespit eder.
2. Tümen tam saldırıya kalkarken gençler, emre rağmen coşku
ile milli marşlar söylemeye başlarlar. O anda hazır olan düşman, ani bir
taarruzla saldırır. Bu baskında maalesef 2500’ün üzerinde liseli ve
üniversiteli genç şehit düşer.

            Bugün İstanbul Erkek Lisesi’nin tarihi binasındaki
(Düyun-ı Umumiye binasındaki) tarihi saatler, 50 İstanbul Erkek Liseli şehidin
şehadet saati olan 03.30’da durmaktadır. İstanbul Erkek Lisesi’nin “sarı-siyah”
renkleri de, Çanakkale’de şehit düşen öğrencilerinin, bugünkü kardeşlerine
armağanıdır. Balkan Savaşları’na gönüllü olarak katılan Kabataş Erkek Lisesi
öğretmen ve son sınıf öğrencilerinin çoğunun şehit ve gazi olması üzerine, okul
flamasının kırmızı-beyaz olan renkleri, 7 Mart 1913’te kırmızı-siyah olarak
değiştirilmiştir. Vefa Lisesi’nin Fransızca öğretmeni Ahmet Rıfkı Efendi de
Çanakkale Savaşı’nda şehit düşmüştür. Bugün, 
Ahmet Rıfkı Efendi’nin adı Vefa Lisesi’nin Öğretmenler Odası’na
verilmiştir.

            Çanakkale Savaşlarına o dönemin yükseköğretim öğrencileri
de katılmıştır. 1915’te İstanbul Darülfünunu 1. sınıfında öğrenim gören 2 bin
500 Tıbbiyeli, okullarını bırakarak Çanakkale’ye koştular. İki tümen halinde
Gelibolu’ya gelen gençler, bir Anzak baskını sonucu şehit oldular. 1915’de
fakülte bir süre kapalı kaldı ve okul yaralılar hastanesi olarak kullanıldı.
Okul bir yıl aradan sonra 4 Mart 1916 tarihinde yeniden açıldı. Büyük bir hekim
açığı ortaya çıktığı için okula, lise ve idadi mezuniyeti aranmaksızın öğrenci
alınıp kaybedilen zamanın telafisi için tatil yapılmayarak derslere bütün yıl
devam edildi. 1915 yılında mezun olamayan son sınıf da mezun edildi. Bu nedenle
sonraki yıl açılışında siyaha boyanan Darülfünun, 1921 yılında hiç mezun
veremedi.

            I. Dünya ve Çanakkale Savaşı’nda, İstanbul ve
Anadolu’daki medreselerin çoğu kapandı. Medreselerin çok sayıda öğrencisi
askere alındı. Ekim 1914’te “Darü’l-Hilafeti’l-Âliye Medresesi” adıyla
birleştirilen İstanbul medreselerine, 1914-1915’te 2.880 öğrenci kaydedildi.
Ancak aynı yıl başlayan I. Dünya Savaşı nedeniyle pek çok öğrenci Çanakkale ve
diğer cephelere gönderildi. Bu yüzden sonraki öğretim yılında, ancak 1.354
öğrenci okuma imkânı bulabildi. Aralık 1912’de açılan “Medresetü’l-Vaizin”e
150’den fazla öğrenci kaydedildi. Fakat I. Dünya Savaşı dolayısıyla askere
alınan bu öğrencilerin çoğu şehit ve gazi oldu.

            Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale
Savaşlarında 100 bine yakın okumuş ve aydın gencimizi, yani bir nesli
kaybettik, Bu kaybın olumsuz etkileri Türk İstiklal Harbi’nde ve Cumhuriyet
Türkiyesi’nde de görülmüştür. Genç ve eğitimli bir neslin savaşlarda
yitirilmesi, ülke genelinde ekonomik ve sosyal açıdan ciddi bir açığın meydana
gelmesine sebep olmuştur. Fakat Çanakkale Savaşları kazanılmasaydı, Osmanlı
devleti ömrünü 1915’te tamamlardı, Maneviyatı bozulan Türk milleti, İstiklal
Savaşı’nı yapamaz, Türkiye Cumhuriyeti kurulamazdı. Bağımsız bir toplum olma
yerine, ABD veya İngiliz mandası olur, onların himayesine girerdik. Çanakkale
Muharebeleri ve sonunda kazanılan zaferle, Balkan Savaşı felaketi ile bozulan
milletin ve ordunun maneviyatı düzelmiş, onuru kurtulmuştur. Bu zafer, Mustafa
Kemal Paşa’nın askeri dehasının ortaya çıkmasına ve Millî Mücadele ruhunun
doğmasına yol açmıştır. Çanakkale’de Türk milleti büyük bir özgüven kazanmıştır.
Bu zaferle millet, kurtarıcı liderini bulduğu ve büyük bir
özgüven
kazandığı için Millî Mücadele’ye başlama cesaretini göstermiştir. Bu
sonuçlarıyla Çanakkale Zaferi, İstiklal Savaşı’nın önsözüdür.

            Çanakkale Zaferi’nin 107. yıldönümünde, gençliklerini
yaşamayıp hayallerini bir yana bırakarak, vatanın bağımsızlığı ve milletin
hürriyeti aşkıyla gönüllü olarak savaşa katılıp kanlarını ve canlarını seve
seve fedâ eden liseli ve üniversiteli öğrenciler ile öğretmenlerin aziz
hâtırasını rahmet ve şükranla anıyorum. Hâtıralarını asla unutmayacağız,
unutturmayacağız. Bizlere bu büyük zaferin gururunu armağan eden, başta Kurucu Önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, bütün şehitlerimizi rahmet ve
şükranla anıyor, ruhları şâd, mekânları cennet olsun diyorum. 

Önceki İçerikEy İman Edenler! İman Ediniz! (21)
Sonraki İçerikEksik
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.