Vefatının 21. Yılı Vesilesiyle AHMET KABAKLI’nın Hayatı, Fikriyatı ve Eserleri – 5

114

Ahmet Kabaklı’nın Ruh Dünyası-2

İSA KOCAKAPLAN

İdeal
Anne:

Yalnız ve yoksul soframızda güler yüzlü anam,
bazı geceler bizi yıkayıp giydirdikten sonra: ‘Temiz olun, duâ edin, hiç de üzülmeyin. Hızır Aleyhisselâm belki bu
gece gelebilir, evimiz neş’eyle, bet bereketle dolar
’ derdi.

Ejderha
Taşı
’ isimli kitapta yer alan on bir anlatının büyük bölümü efsâne
ağırlıklıdır. Bu efsâneler Harput’un ve yakın yörelerin mânevî çehrelerini
yansıtırlar. Toprak ve insan bu efsânelerle birbirinden ayrılmaz hâle gelir.
Daha önce bu toprakları vatanlaştıran cedlerin türbeleri, menkıbeleri ve efsâneleri,
hâlihazırda yaşayanları huşû ile o topraklara bağlar. Öyle ki zor duruma
düştüklerinde kabirlerinde uyku ile uyanıklık arasında bulunan bu evliya, hemen
duruma müdâhale eder ve evlâtları ile birlikte düşmanı o topraklardan uzak
tutarlar. Süt Kalesi’ni başına bir tac gibi takınmış olan Harput şehri de
evliya yatağıdır. Bunlardan üç tanesi, uç beyleri gibi şehri üç tarafından
korurlar. Anguzu Baba, Uryan Baba ve Fetahmet (Fâtih Ahmet) Baba, bugün de
artık mezraya inmiş, ancak arada bir tenezzüh için Harput’a çıkan Elazizlilerin
mânevî duraklarıdır. Onlar, terkedilmiş şehrin mânevî çehresini korumaya ve
kendilerini ziyâret edenlerin gönüllerine ferahlık vermeye devam etmektedirler.

Belki Alparslan zamanında, belki de farklı
zamanlarda Harput’a gelen bu gazi-dervişler, bura halkının gözünde birleşirler,
üç kardeş olurlar. Münire Hanım oğluna bu üç kardeşin birlikte şehit
düştüklerini, daha sonraki zamanlarda Harput’u almak için gelen gâvurların
gözlerine yeşil sarıkları ve mânevî orduları ile karşı durduklarını, işte bu
yüzden hiçbir zaman Harput’un kâfir eline düşmediğini anlatır.

Ah bizim saf ve temiz iman sâhibi analarımız.
Her şey sizin yüreğiniz kadar sevgi dolu, temiz ve hesapsız olsa idi… O
şehitlerin kendilerinden sonrasına tesirleri sizin sâyenizde ulaşıyordu… Ve
siz bir gün gelip, gönüllü olarak bu mânevî çehreden vaz geçebileceğimizi
nereden bilebilirdiniz.

Efsâneden
gerçeğe

Göllübağ yolu üzerinde yanında iki yavrusu
ile yatmakta olan ejderhaya benzeyen kaya parçası etrafında teşekkül eden ve
Kabaklı’nın kitabına isim olan ‘Ejderha Taşı
efsânesi de Harput’un mânevî cephesini ve ağzı duâlı insanlarını öne çıkarır.
Çok eski zamanlarda yanında iki yavrusu ile Harput’u yutmak üzere yola çıkan ve
şehirdeki herkesin yüreğine korku salan bu ejderha ile yavrularının şerrinden,
şehri ağzı duâlı insanlar kurtarır. Süt Kalesi’ndeki mescidde Allah’a yalvaran
bu insanların duâları hürmetine, canavarlar taş kesilirler. Şimdi Harput’tan
Göllübağ’a giden yolun kenarında munis munis yatmaktadırlar. Kabaklı, dinlerken
önceleri korktuğu sonra kahramanlarını sevimli bulmaya başladığı bu efsâneden
hareket ederek, çocuklarımız için bir vatan sevgisi dersi ile yazısını sona
erdirir:

Bu
Ejderha Taşı efsânesinin bende uyarttığı dersi, anamın anlattığı şeylerin
hikmetini hiçbir zaman unutmamış, yalana ve hafife almamışımdır. O yüzden hâlâ
inanırım ki: Güzel yurdumuza fenâlık yapmaya, onu yutmaya veya elimizden almaya
gelenler veya kalkışanlar, temiz huylu yüce ruhlu milletimizin duâları ile taş
kesilirler, gayretleri ve savaşları ile perişan olurlar
.’

Kitapta yer alan ‘Altın Top’ efsânesi, Harput’un Buzluk mağarası etrafında oluşmuştur.
2001 yılında benim de derinliklerine indiğim bu mağara, sıcak yaz günlerinde
Harput’un buz ihtiyacını karşılarmış. Yazları o kadar soğuk bir mağaradır.
Kışın ise aksine sıcacıktır. Kara, tipiye yakalanan yolcular bu mağaraya
sığınırlar. Efsâne, bu mağaraya derinliklerinde masmavi bir göl ve onun
üzerinde yüzmekte olan göz alıcı altın bir top armağan eder. Ancak bu altın
topun büyüsüne kapılıp onu almak üzere uzananlar, gölün derinliklerinde
kaybolurlar ve bir daha onlardan haber alınamaz. Fidan Gelin de bu sırrın
kurbanlarından birisidir. Halk muhayyilesi Elazığ’dan üç yüz metre yüksekteki
bu bölgeyi, efsânenin sonuçlanması için yeterli bulmaz. Kırk kilometre uzakta
bulunan Hazar Gölü (Gölcük) ile bu mağaranın dibindeki gölü birbirine
bağlayıverir. Efsâne Gölcük’te sona erer: Yıllar sonra Fidan Gelinin kınalı
parmağı, yüzüğü ile orada bulunur.

Kabaklı Hoca ‘Neydi bu altın top? İrade gücü, nefis terbiyesi zayıf olanlara,
mâvilikler ortasında kurulmuş sapsarı büyülü bir tuzak mıydı
?’ sorusunu
sorduktan ve ‘insanları aldatmak, kötü
yollara, felâketlere, hatta millete devlete ihânetlere sürüklemek için
kullanılan her türlü tuzak Buzluk altı gölünün maviliklerinde yüzen o altın top
gibi güzeldir ve çekicidir. Sakın ola o çok güzel, fakat irâdesiz Fidan Gelin
gibi, kendimizi ilk güzel etkiye kaptırıp mahvetmeyelim
.’ dersini
çıkardıktan sonra, efsâneyi daha ileri taşır ve gölün altındaki mâvi ülkeye
hükmeden peri padişahının altın başlı oğlu ile Fidan gelini evlendiriverir.

Kabaklı, Dersim’e hayat veren Munzur Suyu
etrafında teşekkül eden Munzur Baba efsânesine eserinde geniş bir yer ayırır.
Annesi ve dayısı ile Pertek, Tunceli, Ovacık, Hozat, Dere Nâhiyesi gibi yerlere
yaptığı yolculuk, O’nun çocukluk dünyasını hayaller ve güzelliklerle
doldurmuştur. Kabaklı’nın annesi Münire Hanım Perteklidir. Harput’tan Buzluk
mağarası önünden baktığınızda, Murat Suyu kenarında kurulmuş bu şirin ilçeyi
rahatlıkla görebilirsiniz. Tabii şimdi Keban baraj gölü kıyısında, arabalı
vapurları olan bir sâhil şehridir artık Pertek. Geç vakitte ırmak kıyısına
vardıkları için kelek bulayışları ve bir geceyi Murat Suyu kenarında geçirişleri,
Kabaklı Hocanın çocuk ruhunda ne dalgalanmalar meydana getirmiş, ona ne hayaller
kurdurmuştur. Gökyüzündeki yıldız sağanağı ve yerde geceleyin büyülü bir
görünüm alan Murat Irmağı, O’na hayatının en donanmalı gecelerinden birini
hediye eder. O gece ve o nefis manzara hayâlinden hiç çıkmaz. Kitabı okuyun, en
canlı ve en teferruatlı hikâyenin ‘Murat Kenarı’ olduğunu göreceksiniz. Daha
sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde nice nehirler ve denizler gören Kabaklı, bu
çocukluk rüyâsının üzerine hiçbir zaman toz kondurmaz. Murat kenarında
kalabalık bir yolcu grubu ile geçirdiği o geceyi hep ruhunun bir kenarında
taşır. Hikâye şu cümlelerle sona erer:

Uzun
zaman rüyâlarım Murat kenarı ile dolmuştur. O kalabalık, o serinlik, o türkü ve
hayvanlar ile dolmuştur. İçimde bir iklimdir, bir güneştir hâlâ yanıp söner.
Murat kıyısının o gecesini dünyanın neresinde olursa olsun, gördüğüm ve
görebileceğim hiçbir güzelliğe, hiçbir büyüklüğe değişmem
.’

Sonra Tunceli’ye ve Munzur suyunun kaynağı
Ovacık’a gidiş. Yedi kaynaktan süt beyazlığında fışkıran ve adını ermiş bir
çobandan alan Munzur… Hoca, olgunluk yaşlarında tekrar gittiği Ovacık’ta,
birlikte yemek yediği yöre halkından, Munzur Baba efsânesini bir daha dinler.
Vatanın bu mânevî çehresi ile vatan olduğunu; ermişleri, velileri
kaldırdığınızda vatan dediğimiz mukaddes değerin âniden alelâde bir toprak
parçasına dönüşeceğini bilir. Mânevî üstünlüğün çobanı ağadan daha yukarılara
çıkaracağını işleyen bu efsâne, Kabaklı’ya bütün bir vatan toprağını ve onun
koynunda uyuyan velileri düşündürür. Orta Asya’dan Balkanlara kadar çil
kubbeler altında uyuyan bu aziz ölüler, toprağı vatan yaparlar. Onların
isimleri etrafında teşekkül eden efsâneler ve menkıbeler hor görülmemeli,
onlara ‘saçma şeyler’ gözüyle bakılmamalıdır.
Çünkü onlar, halkımızın velilere sunduğu mânevî armağanlardır.

DEVAM EDECEK

ESERLERİ

32-MİLLETE VURULAN PRANGA / BÜROKRASİ: (207 sayfa / 2017 –
2. Baskı)

Türkiye’nin birinci
meselesi bürokrasiyi önlemek, hiç olmazsa hafifletmektir. Bürokrasi, bir
yönüyle eski aydınların ‘kırtasiyecilik’,
halkın ise yana yakıla: ‘Bugün git yarın
gel
’ diye alaya aldığı zihniyettir.

Her türlü okumuş
kişiye güvensizlikle bakan halkımız ‘Allah
hükümet kapısına düşürmesin
!’ veya ‘Allah,
dert verip hekime, dâvâ verip hâkime baktırmasın
!’ derken yine bu köhne
bürokrasinin şerrinden Allah’a sığınmaktadır.

 Bürokrasi, yorgun idârelerin sığındığı bir
hantallık siperidir. Yaratma gücü olmayan üst makamlar, çevrelerine bir örümcek
ağı örerler: İşte bu bürokrasidir. Örümcek ağı örmek, hem iş yapar görünüp göz
boyamaktır, hem de ağa düşen nesneleri keyifli keyifli yutmaktır.

Aziz ve necip
milletimizin dost meclislerinde söylediği bir söz daha var: ‘Devlette yetki sâhibi olanlar, olması mümkün
olan bir işin olmaması için engeller çıkarır. Özel sektör yöneticileri ise
olması zor bir işi, engelleri aşarak olur hâle getirmek için canını dişine
takarak, gecesini gündüze katarak mücâdele eder
.’ Her iki tarafın da
beklentisi vardır. ‘bey’ yâni ‘devlet’ yaman olduğu için birinci
gruptakiler dâima kârlı çıkar. 

33-MUHAYYELÂT: (Giritli Ahmet Efendi’den sâdeleştiren: A.
Kabaklı)  (339 sayfa / 2008 – 2. Baskı)

Giritli Aziz Efendi,
1749-1798 yılları arasında yaşamış, Berlin’de Osmanlı Devleti’ni temsilen Büyükelçi
görevinde bulunmuş şâir ve yazardır. 1769 yılında kaleme aldığı ‘Hayaller Âlemi’ mânâsındaki ‘Muhayyelât’ isimli eseri ile Tanzimat ve
sonrası edebiyatını etkilemiştir. Eserde hayal ile gerçeğin kol kola yürüdüğü
bu harikulâde hikâyelerde biz insanların ruh dünyası yansıtılır.

Ahmet Kabaklı,
Türkçe’ye tercüme ettiği 3 hayal ile birlikte Giritli Aziz Efendi’nin hayatı ve
eserleri hakkında bilgiler veriyor. Son sayfalarda günümüzde kullanımdan düşmüş
veya düşmek üzere olan kelimelerin açıklamalarını veren ‘Sözlük’ var. Derin bir
alâka ve yüksek heyecanla okunacak bir eser.

34-MURAT
KENARI:

(16 sayfa / 2019 – 1. Baskı)

Çocuklara olduğu kadar yetişkinlere de hitap
eden ‘Ejderha Taşı’ isimli eserden
ayrı basım olarak okuyucuya sunulan ‘Murat
Kenarı
’ başlıklı hikâyede; Ahmet Kabaklı 5-6 yasında iken, annesi ve dayısı
ile Tunceli’nin ilçesi Pertek’e ve il merkezine yaptığı seyahati anlatıyor.
Yolculuk Fırat Irmağı’nın en büyük kolu olan Murat Nehri boyunca devam
etmiştir. Küçük Ahmet, gördüğü güzelliklerden o kadar çok etkilenmiştir ki,
50-60 yıl sonra bile ilk günün hayranlığı ve heyecanı ile anlatmaktadır. Murat
Nehri, sabah şafağında başka, kızgın öğle güneşinin altında daha başka, gün
batımında ise harikulâde güzeldir. O Murat’ı sevdiği gibi, Murat’ın da
kendisini sevdiğine inanmaktadır. Murat’a öylesine hayrandır ki, seyahati
yıllar boyunca rüyâlarında devam etmiştir.

Kabaklı Hoca’nın
doyumsuz üslûbu ile kaleme aldığı hikâyeyi okuyanlar, tabiattaki ve dolayısıyla
Türkiye coğrafyasının güzellikleri hâfızalarına nakşedecekler, hayallerinde
yaşatacaklardır.  

35-MÜSLÜMAN TÜRKİYE: (172 Sayfa / 2006 – 4. Baskı)

Ahmet Kabaklı, telif
ettiği eser hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:  

‘Bazıları istese de istemese
de burası Müslüman Türkiye’dir. Müslüman Türkiye ve bu ülkeyi dolduran Türk-
Müslüman halk, dışarda olduğu gibi içerde de çok insana derttir, biliriz ama
bize sonsuz saadettir:

Biz, İslâm varlığının
Türkleriyiz,

Biz, Türklük ruhunun
İslâmlarıyız.

İslâmlık, Türklük
bizde ‘doktrin’ değil hayattır,
gerçeğin kendisidir. Bizde gelişendir, bizde ululaşan ve iki cihanda yüz akı
ile saadet olandır.

Müslüman Türkiye,
Anadolu ve Trakya’nın bin yıllık târih gerçeği içinde doğandır. Alparslan’ın
mübârek ‘abdest suyu’ ile Doğu’da Erzurum yaylalarına saçılandır. Süleyman Paşa
ile sallara binip Avrupa fethine açılan ve onu:

Kerâmet gösterip halka, suya seccade salmışsın 

Yakasın Rumeli’nin dest-i takva ile almışsın

diye alkış (duâ)
şiirlerine doyurandır. Fâtih Sultan Mehmed ile ‘Tekbir’lenip daha muhasara
günlerinde Ayasofya kubbesine konan kuvvet kartalıdır. O şahbâz yiğit ki,
Avrupa ile Asya’nın ‘Pâyitahtı’ İstanbul’u aldıktan sonra, askerleri ile bir
safta durup Akşemseddin Hoca’nın el açarak duâ etmesini dinlemiştir.                                                                                                                                                                                                                                                

36-NÂZIM HİKMET: (142 sayfa / 2016- 3. Baskı)

Nâzım Hikmet’ isimli kitabın yazarı Ahmet Kabaklı, hazırladığı
eserin arka kapağında;

Bugün memleketimizde hâlâ Nâzım’ı tanımak ve tanıtmakta tereddütler,
çekinmeler bulunuyor. Onu okuyup, objektif ölçüler içinde söz konusu
etmektense, Nâzıma tapmayı, onu bir kavga ve öç alma âleti olarak kullanmayı
hâlâ tercih edenler var. Nâzıma, ‘hâin, satılmış, Moskof uşağı’ diyerek işin
içinden sıyrılmak isteyen, nefretini sanat ve edebiyat zanneden kişiler de var.

 Ben, ‘Bu şâir
üzerinde çağdaşları hiçbir hüküm vermemiş, yalnızca övmüş veya yermişler’ diye,
gelecek kuşaklar bizi ayıplamasın istedim
.”

Diyerek başlayıp;
kişiliği, sanatı ve görüşleri başlıkları altında tahlillerden sonra, ‘Genel Değerlendirme’ başlığında ‘Son Birkaç Hüküm’ olarak: ‘Burada Nâzım üzerinde hüküm vermiş olmuyoruz
Diyor.

İlim adamları şahıslar
üzerinde kesin kanaatlerini açıklamazlar. Kanaat oluşturma ameliyesini,
derinlemesine yaptıkları tahlilleri dikkatle okuyanlara bırakırlar. Hoca da
öyle yapıyor. Çünkü O, edebiyat ilminin zirvesine yerleşmiş bir ‘edip’tir. Kanaat beyan etmez,  okuyucuda kesin bir kanaatin oluşması için
ipuçları verir.                                                                                                                                                 

37-NECİP FÂZIL: (176 sayfa / 2018 – 6. Baskı)

Muharrirlerin Şeyhi,
Şâirlerin Sultanı’nı anlatıyor: Önce hayatını, mizacını ve sanatını,
edebiyatımızdaki yerini… Sonra da ‘Sakarya
Türküs
ü’ ile alâkalı
değerlendirme. Daha sonra da Ahmet Kabaklı’nın Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu
Türk Edebiyatı Vakfı’nın, Necip Fâzıl’a ‘Sultanüşşuâra
/ Şairler Sultanı
‘unvanını vermesi sebebiyle yapılan muhteşem tören ile
alakalı bilgiler var. Ahmet Kabaklı’nın açış konuşması, Millî Eğitim Bakanı
Orhan Cemal Fersoy’un, Kültür Bakanı Prof. Dr. Emin Bilgiç’in, Prof. Dr. Ayhan
Songar’ın, dönemin Aydınlar Ocağı’nın başkanı Prof. Dr. Süleyman Yalçın’ın
Prof. Dr. Recep Doksat’ın, ve Üstadın konuşması. Yer alıyor. Necip Fâzıl’ın
eserleri hakkındaki makalelerden sona Necip Fâzıl’dan seçmeler ve eserlerinin
tam listesi sunuluyor.  

Hakkında yazılanlardan
berceste cümleler:

Necip Fâzıl’ın hiçbir
şeyini sevmemiş olsanız bile, Türkçe’yi sevdiğiniz için O’nun şiirini
sevmişsinizdir. Mümtaz Sosyal – Milliyet.

Ondaki hayata hükmetme
hırsı sonsuzdu. Osman Yüksel Serdengeçti.

Kültür Bakanlığı Büyük
Ödülünü kazandığınız için sizi candan kutlarım. Bu ödülü almakla Kültür
Bakanlığını onurlandırdınız. Aziz Nesin.

Bir mısraı bir millete
şeref vermeye yetecek şâir: Necip Fâzıl. Yaşar Nâbi Nayır.

Yarına kalacak tek
şâir: Necip Fâzıl. Nurullah Ataç.

38-NECMEDDİN HACIEMİNOĞLU HÂTIRA KİTABI: (759 SAYFA /2017 –
1.  Baskı)

Bu dev eser, Ahmet
Kabaklı’nın telifi değildir. O’nun eseri olan Türk Edebiyatı Vakfı’nın,
Türkçe’mizin yılmaz ve yorulmaz âbidesine Türk’e yaraşır kadirşinaslık
numûnesidir. Dolaylı olarak Kabaklı Hoca’nın eseri sayılır.

39-SANAT ve EDEBİYATIMIZ:  (126 sayfa / 2015 – 2. Baskı)

Bu eser;
Şeyhülmuharririn Ahmet Kabaklı’nın insanımıza bıraktığı çok kıymetli bir
hazinedir.

Sanat ve edebiyata
gönül veren herkesin, özellikle de gençlerimizin bu kitabı okumaları, onların
önlerine yepyeni ufuklar açacaktır.

Bu kitapta, dünya
çapında eserler kaleme almanın yolu gösteriliyor. Ayrıca özümüze dönmeden
kalıcı eserler verilemeyeceğinin altı çiziliyor. Bununla da yetinilmiyor;
özümüze dönmenin ne demek olduğu çok açık ve net bir ifâde ile dile
getiriliyor.

Eserde 27 adet makale
yer alıyor. 

Önceki İçerikAbeslerle İştigal
Sonraki İçerikTürkçe Âdem Lisânı
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.