Konuyla
alakalı derlediklerimizden bahisle;
Devlet,
nasıl ki hürriyetlerin birbirine zarar vermesini önleme sorumluluğunu, dini
hayatta da aynı sorumluluk içindedir. İnananların da inanmayanların da, şu
dinin veya bu dinin mensubunun da devleti olduğuna göre, adalet ilkesi
mucibince hareket edecektir. İstek ve gereklerin yerine getirilmesini
sağlayacaktır. Batı dünyası buna
‘’Laiklik’’ adı altında bir çözüm bulmaya çalışmıştır.Ne olup ne
olmadığı bilinçli şekilde anlaşılmak ve uygulanmak şartıyla, bu siyasi – hukuki
ilkeye uyulabilir.. Bu, Islama da uygundur. Çünkü dinde zorlama yoktur (Bakara
254). Ancak şunu hemen belirtelim ki, laiklik başlı başına bir değer sistemi,
tek başına sosyolojik bir gerçek değildir. Din varsa laiklik olabilir. Faraza
toplumda din yoksa laiklik denen bir kavramdan ve uygulamadan söz etmek mümkün değildir.
Din istismarından kurtulmaktan söz ederken, laikliğin istismarı durumuna düşürülmemelidir.
Dinin doğru
anlaşılmasının eğitimi- öğretimi yapılmalı, yanlışlar delilleriyle ikna edici
şekilde aydınlığa kavuşturulmalıdır. Türkiye bunun için iyi yetişmiş yeteri
kadar uzmana sahiptir. Yeter ki bu iş siyasetin ikbal ve menfaat çarkının
istismarına kurban edilmesin.
*
Görünen o
ki; Din – siyaset ilişkisindeki zoraki nikâh, bozulamadı. Sadece İslamcılık (
İslamizim ) şeklinde bir modernlik kazandı.
Din,
devletin dışındaki odakların bilgisine, eğitimine ve etkisine bırakılmamalıdır.
Din için en büyük tehlike, günümüzün orijinal tabiriyle ‘’merdivenaltı’’dır.
İslamiyet’in siyaset, sermaye ve iktisadı
menfaat dünyalarının bir vasıtası hatta bir oyuncağı haline geldiği yaşanarak
izlenmektedir.
*
Anadolu
yollarına düşerek ‘’milis Türk kuvvetlerinden’’oluşturduğu ordusuyla, güçlü
kadrosuyla birlikte Emperyalist güçlere karşı verdiği kurtuluş savaşlarını kazanarak
Osmanlının küllerinden Laik Türkiye Cumhuriyetini kuran Gazi Paşamızın, bir
Osmanlı subayı olarak gördüğü dindeki kirliliği temizlemek, amacından saptırılmış medrese tekke ve zaviyeleri
kapatarak, yerlerine Devlete bağlı Diyanet İşleri Başkanlığını kurdu. Devlet denetiminde
Dini okulların, İlahiyat Fakültelerinin temelini attı. Diğer bir ifadeyle;‘’
aklı bu dünyaya geri çağırmış’’oldu.
Ülkenin kurucusu,
Kuvayı Milliye Ruhunun temsilcisi Gazi Paşamızın konuya ilişkin beslediği iyi
niyetin, bilinçli, zarif teşebbüsün bu gün neresindeyiz?
Tartışılır.