Konudan Konuya (21)

105

     Hz. Mevlânâ’yı
bilmeyen tanımayan ve sevmeyen yoktur. Fakat en ünlü eseri Mesnevî’yi okudunuz
mu diye soracak olursanız; kem küm ettiğini görür, doğru ve müspet bir cevap
alamazsınız. Oysa o Mesnevî ki, Amerika’da bile tercümesi en çok satılan
eserler arasındadır.

     Çünkü Mesnevî:
“Gönüllere şifa, hüzünlere cilâdır..Ruhların huzuru, ruhlara şifa”dır. “Hastayı
alır doktoruna götürür. Âşığı alır sevdiğine ulaştırır…Mihnet ve ıstırap
çekenlerin dertlerini ve kederlerini azaltır, güç işlerini kolaylaştırır.”

x

     Hz. Ali diyor ki:

   “İlâcın sende, ama
bilmiyorsun sen.

     Derdin kendinden,
ama görmüyorsun sen.

     Harfleriyle
gizlinin apaçık olduğu

     Kitab-ı mübînsin
sen.

     (Hakkı ve Kâinatı;
madde ve mânanla, hakkıyla açıklayan bir kitapsın sen.)

 

     Küçük bir cisim
sanıyorsun kendini.

     Oysa sende dürülü
en büyük âlem.

     Kendinden
başkasına  ihtiyacın yok senin.

     Bir düşünsen nefs
(öz varlığın) üstünde, ama düşünmezsin sen.”

 

     İnsanı öyle güzel
tarif ve tasvir ediyor ki, hakkında bir kitap yazılabilir. Fakat gel gör ki:

   “O mâhiler
(balıklar) ki derya (deniz) içredir, fakat deryayı bilmezler!”

     Balığa sudan
bahsetseniz, inkâr eder. “Hani nerede?” der! Balık suyu nasıl görsün ki, çünkü
sudan başka bir şey yok. Tıpkı zuhurunun şiddetinden / varlığı her yanı ve her
şeyi kapladığından görünmeyen Yüce Allah gibi. Evet Allah’ın görünmeyişi
zuhurunun / her yerde ve her şeyde mânen oluşu yüzündendir. Balık suyu nasıl
görsün ki, çünkü sudan başka bir şey yok nazarında.

     İşte burada ilim
gözü, gönül gözü devreye girmeli ki, zahir gözüyle göremediklerini; bâtın / iç
gözü / mânâ gözüyle görebilsin.

     Ne yazık ki, insanların
çoğu; her şeyi baş gözüyle görebileceklerini sanıyor; kalp, gönül, bâtın ve
ilim gözünü hiç hesaba katmıyor!

     Su kovasına
sokulduğunda, baş gözüyle kırık görünen çubuğun; aslında kırık olmadığını ilmen
bilen insan; aynı akıl yürütmeyi; ne yazık ki mânevî âlemler için yapmayı akıl
etmez, üstelik  kendini akıllı sanır!

     Allah; âlemde
tecellî edip, kendini maddeten göstermediği gibi, kaldı ki Allah maddeden
müstağnidir, maddeyle alâkası yoktur. Yani madde değildir. İnsanın ruhu da
vücut ve bedeninde tecellî ettiği halde, insana görünmediği, insanın onu
göremediği gibi. Yine insanın kaldırdığı kolunu görüp de, onu asıl kaldıran
ruhunu göremediği gibi.

x

     Hadise ve olaylara
çıplak gözle, yani hikmetsiz olarak baktığımızda; nice çirkinlikler,
uygunsuzluklar, birçok haksızlıklar ve zulümler görürüz. Oysa işin mahiyetine /
iç yüzüne muttali olduğumuz / nüfuz ettiğimiz, olayın özünün farkına vardığımız
zaman; zahiren gördüklerimizin bir kabuktan ibaret olduğunu anlar ve olaya
bakış ve yorumumuz bambaşka bir hâl alır.

     Nitekim cevizin
kabuğundan ibaret olmadığını, içindekini yiyince anlarız. Bunun gibi çok şeyler
var ki, içleri dıştan göründükleri gibi değildir.

     Bu hususta da Hz.
Mevlânâ taşı gediğine koyarak, bizlerin gerçekleri görmemizi veciz bir şekilde
sağlamıştır:

   “Sopayla kilime
vuranın gayesi kilimi dövmek değil, kilimin tozunu almaktır; Allah da sana
sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır.”

Önceki İçerikMüslümcünün Çilesi
Sonraki İçerikAli Şir Nevâyî Tasavvuf Ve Mutasavvıflar
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.