Oğuz Çetinoğlu:
Bora Gazi Giray’dan başlamak üzere kıyımlara ve sürgünlere rağmen Kırım
Türkleri, sanat, edebiyat mûsıkîde dikkat çekecek ölçüde gelişmiş bir yapıya
sâhip. Derinliklerini ve enginliklerini sizden öğrenebilir miyiz?
Zafer Karatay: Belirttiğiniz gibi
1783’ten itibaren Çarık Rusyasının başlattığı ve aynı insanlık dışı geleneği
devam ettiren Bolşevik Sovyet rejimini Kırım Türklerini maruz bıraktığı sürgünler
ve kıyımlara rağmen Kırım Türkleri varlıklarını muhafa etme ve var olma
mücadelelerini günümüze kadar sürdürme başarısını gösterdiler. Bunda eğitimin,
kültürün, edebiyatın toplum hafızasındaki yeri ve önemi büyüktür. Türk-İslam
târihinde ilân edilen ilk cumhuriyet olan Kırım Halk Cumhuriyeti’nin başkanı,
Kırım, Ukrayna Litvanya Polonya Başmüftüsü Numan Çelebi Cihan’ın 1917 yılı
Kasım ayında Kırım Hanlığı’nın başşehri Bahçesaray’daki Hansaray’ın müze olarak
açılışında yaptığı muhteşem konuşmasında “inanarak tam bir buçuk asır
sabrettik. Bir buçuk asır edebiyatsız, ilimsiz, sanatsız, ticaretsiz ve
siyasetsiz olarak mahkûmiyetler, mahrumiyetler içinde yaşadık’ diye târif
ettiği 1783’te başlayan Çarlık Rusyası altındaki esaret hayatından kurtuluşunu
Kırım Türklerine müjdelerken, onlara geleceklerini kurtarmak için neyin önemli
olduğunu söylemişti:
“Edebiyattan,
ilimden sanayi ve ticaretten sonra siyaset gelir.”
Edebiyatın,
ilmih ve sanatın önemini bu tarihî konuşmasında üç defa tekrarlayan Numan
Çelebi Cihan ve arkadaşları, yazmayan, fikir üretmeyen düşünmeyen ve ilimle
uğraşmayan bir toplumun geleceğinin olmayacağını iyi biliyorlardı. İsmail
Gaspıralı onlara bu akıl yolunu açmıştı.
Çetinoğlu: Söz
konusu seviyeye kısa zamanda ulaşmak mümkün değil. Kırım Türklerinin sanata
ilgileri ne zaman başladı?
Karatay: 1441 yılında kurulan Kırım
Hanlığından çok önce de, Kırım Türklerinin ana nüvesini oluşturan Kıpçak
Türkleri, Karpatlar’dan Altay Dağlarına uzanan Deşti Kıpçak olarak adlandırlan
Kıpçak bozkırlarında, bütün Türk boylarında olduğu gibi sözlü edebiyat çok
güçlü ve zengindi. Yerleşik düzene geçip yazılı edebiyat oluşmadan önce
kültürlerini, duygu ve düşüncelerini geleneklerini, ‘keday’ adı verilen halk ozanlarının yırlarında, naklettikleri efsânelerle,
destanlarla, halkın arasında dillenen, çınlar, mâniler, atasözleri, tapmacalar
(bulmacalar) vasıtasıyla nesilden nesile geçen sözlü edebiyatlarıyla günümüze
kadar getirmişlerdir. Kırım Hanlığı kurulduktan sonra Hanlığın kurucusu Hacı
Geray’ın yerine tahta geçen Mengli Geray’ın şiirlerinin olduğu bilinmektedir.
Elbette gazelleri bestelenerek günümüzde klasik Türk müziğinin en güzide
eserleri arasında yer alan Bora Gazi Geray Han, şâir Kırım hanları içerisinde
en meşhurudur. Fransa Kralının elçisi olarak Kırım’da bulunan Baron De Toth,
şiire edebiyata sanata ilgi duyan Kırım Geray’ın piyes seyrettiğinden de söz
etmektedir. Hanlık dönemini en önemli şâiri Gözleveli Âşık Ömer olduğunu not
olarak belirtmeliyim.
Çetinoğlu: Gelişmeler
nasıl bir seyir tâkip etmiş?
Karatay: Edebiyat târihçileri, Kırım
Türk Edebiyatını 6 devire ayırırlar;
1-Hanlık
Dönemi, 2-Rus istilâsı Dönemi, 3-‘Tercüman’ Dönemi, 4-1905-1917 Dönemi, 5-1917-1944
Dönemi, 6-1944’ten günümüze kadar olan dönem.
Bu kadar çok
devir olması elbette işgal, sürgünler baskılarla dolu dönemler sebebiyledir. Bu
dönemler Kırım Tatar medeniyetine, diline, kültürüne ve edebiyatına büyük etki
etmiştir. Hatta ölümün eşiğine getirmiştir demek abartı olmaz. Ama işgalci
Rusya’nın Kırım’da Kırım Türklerinin tarihini geçmişini silme, onarı köksüz
bırakma siyasetine rağmen Kırım Türkleri köklerinden kopmamış, her fırsatta
tarihlerini kültürlerine sahip çıkmıştır.
Çetinoğlu: Kırım
Tatar edebiyatının târihê seyrinde bir ufuk turu yapıp, 18 Mayıs 1944 sürgünü
ve sonrası gelip genişçe bir şekilde anlatmanız mümkün mü?
Karatay: Kırım Hanlığı döneminde yazılı
döneme geçen Kırım Türk edebiyatı ve sanatı, 1783 yılında Kırım’ın Çarlık Rusyasının
esareti altına düşünce, 100 yıllık karanlığa boğulmuştu. Bu asırda tek bir yazılı
eser üretemeyen, üretmesine işgalcilerce de imkân verilmeyen Kırım Türkleri,
içinde bulundukları, sosyal, kültürel, ekonomik vaziyetleri, kısaca
hayatlarının her alanındaki vahim durumları dikkate alındığında, böyle bir toplum
içinden İsmail Gaspıralı gibi muhteşem bir insanın çıkması mucizevî bir
durumdur. Kırım Türkleri onun Bahçesaray’da 1883 yılında neşretmeye başladığı
Tercüman gazetesiyle, Usul-i Cedid okulları ve bir dizi faaliyetleriyle Türk
târihine ihtişamlı bir dönüş yaptılar. Bu yıl doğumunun 170 yılını kutladığımı
İsmail Gaspıralı’nın (20 Mart 1851- 24 Eylül 1914) ektiği tohumlarla yeşeren,
O’nun yarattığı iklimde büyüyen ve aydınlattığı yolda yürüyen aydınlar her
sahada önemli eserler vermeye başladılar. İsmail Gaspıralı’yı uzun uzun
anlatmaya gerek yok. O her konuda öğretmen olmuştur. Şiir yazmış, hikâye
yazmış, ders kitapları yazmış, her sahadaki boşluğu elinden geldiğince
doldurmaya gayret etmiştir. İdil ral Türklerinden meşhur tarihçi rahmetli
Prof.Dr. Mir Kasım Osman İsmail Gaspıralı”yı kısa ve özlü olarak şöyle
tanımlamıştı,2003 yılında hazırladığım İsmail Bey Gaspıralı belgeselinde;
“İsmail
Gaspıralı, hem politik, hem fikir adamı, filozof, hem de edebiyatçı., hem
pedagog, hem gazeteci,organizatör, idareci. Hepsi bir adamın yüzünde, bir
adamın elinde bir insanın ömründe olmuş. Büyük adamlar tarihte seyrek olur.
İsmail Gaspıralı da bunun gibi seyrek
büyük zatlardan biridir.”
Çetinoğlu: Gaspıralı
İsmail Bey, gerçekten muhteşem bir şahsiyet. Kısa da olsa bilgi lütfeder
misiniz?
Karatay: Çarlık Rusya’sında 1905
inkılâbının getirdiği serbestlik içinde, İstanbul’da okuyan öğrencilerin,
İsmail Gaspıralı’nın Tercüman gazetesinde yetiştirdiği Kırım Tatarı aydınların
ve Gaspıralı’nın açtığı okullarda öğretmenlik yapmaya gelen öğretmenlerin
yarattığı ortamda, İstanbul Türkçesi Kırım Türk edebiyatında canlanmıştır.
Bu arada 1906
yılında İsmail Gaspıralı kadınlar için ‘Âlemi Nisvan Dergisi’ni kızı Şefıka
Gaspıralı yönetiminde yayınlamaya başlamıştır. Böylelikle Kırım Tatar kadınları
da toplumun medenî, sosyal ve kültür hayatına, edebiyat dünyasına katılmaya
başlamışlardır. Ayrıca Gaspınalı çocuklar için ‘Alem-i Sübyan’ isimli bir dergi ve ‘Ha Ha Ha’ adlı mizah dergisi de yayınlamıştır.
Çetinoğlu: Teşekkür
ederim. Gaspıralı İsmail Bey’den başka gazeteciler de vardı…
Karatay: Evet! Gazeteci Abdurreşıt
Mediyev, tâarihçi öi itnograf Osman Akçokraklı, (1879-1938), Habibullah Odabaş,
şâir Mehmet Nüzhet, Bekir Emekdar, şâir Asan Çergeyev (1879-1946), etnograf
bilgin Hansarayı Müzesi’nin kurucusu Hüseyin Badanalı, Gaspıralı’dan sonra
Tercüman Gazetesinin başına geçen gazeteci yazar Hasan Sabri Ayvaz, Halil
Çapçakçı, Hüseyin Baliç, şâir Hüseyin Şamil Toktargazi (1881-1913), Osman
Zaatov, Seyyid Abdullah Özenbaşlı (1867-1924), şâir Mehmet Niyazi, dilci İsmail
Lömanov, şâir Abdullah Lâtifzâde (1890-1938) gibi çok sayıda Kırım Tatar aydını
ortaya çıkmıştır.
İstanbul’da
eğitim yaparken önce Kırım Talebe Cemiyeti’ni, sonra Vatan cemiyetini kuran ve
liderlik eden Cafer Seydahmet Kırımer ve Numan Çelebi Cihan 1917’de Kırım Tatar
Millî Kurultayı’nın toplanmasına öncülük etmiş 26 Aralık 1917’de ilan edilen Kırım
Anali Cumhuriyetinde Çelebi Cihan Hükümet başkanı. Kırımer ise Harbiye Dış ve
Dışişleri Bakanı olmuşlardır. Her ikisi de yazarlık yaptı. Numan Çelebi Cihan
aynı zamanda şâirdir. Kırım Türklerinin Millî Marşı olan And Etkenmen şiirini
yazmıştır.
Çetinoğlu: Gaspıralı’nın
Tercüman Gazetesi hakkında kısa da olsa mâlûmat vermeniz mümkün mü?
Karatay: Tercüman Gazetesi İstanbul
Türkçesine yakın bir dille yayınlanmış, ondan sonra yetişen yazar ve şâirlerin
bir kısmı eserlerini İstanbul Türkçe’siyle bir kısmı da Kırım’da konuşulan
Türkçe ile yazdı. Kırım’ın güneyinde
İstanbul Türkçe’sine yakın bir dil konuşulurken Kırım’ın kuzey bölgelerinde
Kıpçak Türkçesi kullanılmıştır.
Çetinoğlu: 26.000
kilometrekarelik bir ülkede 2 ayrı dil, edebiyatın gelişmesi için
olumsuzluklara sebebiyet vermiştir.
Karatay: Bu durum özellikle 1920’lerde
Kırım’daki aydınlar arasında edebî dille ilgili ciddi tartışmalar yaşanmıştır.
Bu arada Kırım’a Bolşevikler hâkim olmuş 1921 yılında Kırım Muhtar Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur 1928’de Akmescit’te toplanan Kırım Tatar
Edebî Dilinin imlası üzerinde Birinci İlmî Konferansı’nda bozkır ve yalı boyu
arasında kalan şeridin, Orta Yolak ağzı da denen Bahçesaray ağzının, yazı dili
olmasına karar verilmiştir.
Kırım Muhtar
SSC’nin ilk döneminde 1928 yılında Veli İbrahim, Stalin tarafından kurşuna
dizilerek şehit edilmesine kadar Kırım Tatar Edebiyatında canlanma devam etmiştir.
Bu dönemde ilk tahsilini Kırım’da yaptıktan sonra İstanbul’da bugünkü
Galatasaray lisesinde daha sonra Macaristan’da Türkoloji tahsili yapan şâir ve
Türkolog Prof. Dr. Bekir Çobanzade (1893-1939), İstanbul Üniversitesinde târih
okuduktan sonra 1926 yılında Kırım’a dönen şâir Hamdi Giraybay (1901-1930),
1917 yılında Kırım Halk Cumhuriyeti kurulması üzerine öğretmen olarak Kırım’a
gelen şâir Şevki Bektöre (1888-1961), besteci Asan Refat, tiyatro eserinden
şiir ve edebiyat sahasının her türünde çok önemli eserler veren Ömer İpçi
(1897-1955), şâir Ziyaddin Cavtöbeli, Cafer Gaffar (1898-1938), İlyas Tarhan,
Irgat Kadir, Mahmut Nedim (1893-1938), Abdullah Latifzade (1890-1938), Ahmet
Özenbaşlı (1893-1958), Eşref Şemizâde, Kerim Camanaklı, şâir Abdurrahim Altanlı
Şeyhzâde (1898- 1976) ve başka pek çok aydın eserler vermiştir. 1927-1928
yılından itibaren bütün Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi Kırım’da da siyasî
iklim değişmiş ve Stalin’in aydın kıyımları başlamıştır. Bu sebeple Bekir
Çobanzade ve Asan Refatov gibi kimi aydınlar Bakü’ye giderek faaliyetlerine
orada devam etmişlerdir.
Çetinoğlu: Bekir
Çobanzade hakkında da ek bilgi vermeniz mümkün mü?
Karatay: Çobanzâde, Kırım Tatar
edebiyatının en büyük ve güçlü şâirlerinden biri olmasının yanısıra, dil ve
edebiyat konusunda çok büyük bir uzmandır. Bakü’deki Türkoloji Kurultayı’nın
beynidir. Azerbaycan ve Kumuk Türkleri başta olmak üzere Sovyet rejimi
altındaki Türk halklarının dil ve edebiyatlarında çok önemli rol oynamıştır.
Azerbaycan’da hakkında birçok araştırma ve eser yayınlamıştır. Maalesef o da
Stalin kıyımından kurtulamamış, hapishanede hayatını kaybetmiştir.
Kırım Tatar
târihinde Sovyet rejiminin aydın kıyımında 17 Nisan 1938 kara bir gündür.
Özellikle 1936 ve 1937 yıllarında, kimileri daha önce çeşitli sebeplerle
tutuklanmış olan Kırım Tatar aydınlar tâkip eden 3 gün içinde, Akmescit’teki
cezaevinde Stalin rejiminin cellatları tarafından kurşuna dizilmişlerdir.
Katliam gününe
gelmeden önce, Sovyet hükümeti tarafından Kırım Tatar aydınları, ‘devlet haini’
ve ‘anti-Sovyet unsur / Sovyet hükümet muhalifleri) olmakla suçlanarak
aleyhlerinde dâvâlar açılmıştı. Kırım Tatar halkının en parlak bilim adamları
ve siyasî temsilcileri, casusluk ve milliyetçilikle suçlanmış, bu suçlamalar
yüzünden yüzlerce Kırım Tatar aydını toplama kampına gönderilmişti. O günlerde
kaç Kırım Tatar aydının kurşuna dizilerek öldürüldüğü ve nerede toprağa
verildiği hiçbir zaman bilinemedi.
Kurşuna
dizilenler arasında; yazar, gazeteci Hasan Sabri Ayvazov, yazar İlyas Tarhan,
yazar, ilim adamı ve öğretmen Osman Akçokraklı, Bahçesaray Saray Müzesi Müdürü,
etnograf Hüseyin Badanalı, dilbilimci ve öğretmen Yahya Bayraşevskiy, Süleyman
İdrisov, şâir ve öğretmen Abdullah Latifzade, gazeteci Mamut Nedim, Kırım
Devlet Yayınevi Başkanı Abdülkerim Cemaledinov bilenenlerdir.
Çetinoğlu: Sâdece
Kırım Türklerinin değil, bütün Türk dünyasının muhteşem yazarı Cengiz Dağcı’a
sıra gelmiş olmalı…
Karatay: Tabîi… Bu dönemlerde
yetişmekte olan Cengiz Dağcı, bu kıyımın eşiğinden dönmüş ve savaş sonrasında
yaşadığı Londra’da, bilindiği gibi muhteşem eserler vererek, Bolşeviklerin
Kırım Türklerine olan zulümlerini ve savaş yıllarında Türk halklarının
yaşadıkları dramı yazmıştır. Cengiz Dağcı’nın eserlerini okuyup da Kırım
sevdasına düşmeyen çok az insan vardır.
Çetinoğlu: Onlardan
biri de benim. Varlık Yayınları’ndan her yeni kitabı çıktığında harçlığımın
elverdiği ölçüde 3’er 5’er adet satın alır, arkadaşlarıma hediye ederdim.
Peki efendim, Kırım Türkleri yazılı edebiyatta hangi
alfâbeyi kullanıyordu?
Karatay: Kırım Tatarları, Hanlık
döneminde Arap alfabesini kullanmışlardır. 1929’da Merkezî hükümetin baskısıyla
31 harfli Latin alfabesine geçildi. 1938 yılında ise, Stalin döneminde
hazırlanan bir kanunla bütün Slav olmayan (Ermenice ve Gürcüce hariç) dillerde
olduğu gibi, Kırım Türkçesinde de Kiril alfabesi kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde Kırım Tatar Milli Meclisi tekrar latin alfabesine geçme kararı aldı.
Bu da yavaş yavaş hayat geçiriliyordu. Ancak 2014 yılındaki Rusya işgali buna
da büyük darbe vurdu
Çetinoğlu: Bu
değişiklik de Kırım Türk edebiyatını olumsuz yönde etkilemiştir.
Karatay: Hem de çok. Yazanlar kadar
okuyanlara da problem yaratış gelişimi engellemiştir. Ayrıca Kırım Tatarlarının
birçok ülkeye dağıldığı ülkelerde farklı alfabeler ve alfabelerin telaffuzu da
ortak bir dil ve yazım konusunda günümde dahi problem olmaya devam etmektedir.
Ayrıca İkinci
Dünya Savaşı da Kırım Tatarlarına ve dolayısıyla edebiyatına çok ağır zarar
vermiştir. Birçok genç yazar, şâir ve aydın, Kızıl Ordu saflarında savaşırken
hayatını kaybetmiştir. Sürgün yerlerinde 1957’ye kadar yazılı neşriyat
yapmalarına yasak getirilmiş, 1957den sonra da kısıtlamalar, sansür, baskılar
edebiyatın gelişimine büyük engel teşkil etmiştir.
Çetinoğlu: Asıl
büyük kayıp daha doğrusu büyük kıyım hâdisesi de da Kırım Türklerinin topyekûn
sürgünü olmalı.
Karatay: Evet! Savaştan daha büyük bir
felaket savaş bitmeden 18 Mayıs 1944 günü Kırım Tatarlarının kapısını
çalmıştır. İkinci Dünya Savaşı’na girmeyen Türkiye’yi cezalandırmak bahanesiyle
Boğazlar, Kars ve Ardahan meselesini gündeme getiren Stalin, muhtemel bir
savaşta Türkiye’ye yardım edeceklerini düşündüğü, Kırım, Karaçay, Balkar,
Ahıska Türklerini Çeçenler ve İnguşları, Orta Asya Çöllerine, Sibirya ve
Urallara sürgün etmiştir.
Böylelikle
Sovyet rejimi, Kırım’daki 1500 yıllık Türk İslam târihini medeniyetini, buranın
târihi sâhiplerini târihten yok etmek için dehşetli bir soykırım yapmıştır. Bu
sürgün ve sürgün sonrasının ağır şartlarında Kırım Türkleri nüfuslarının
%46,2’sini kaybetmiştir. 1953 yılında Stalin’in öldüğü gün Kırım Türklerinin
bayram günü gibidir. Savaşın ve sürgünün ağır yaraların sarmaya başlayan Kırım
Tatarlarının aydınları teşebbüse geçerek 1 Mayıs 1957 târihinde Kırım Tatar
Türkçesinde Lenin Bayrağı gazetesini yayınlamayı başardılar. İlk iki
sayfası Sovyet rejimi, Komünist partisi, Kolhoz ve Sovhozlardaki yapılan işler
ve propaganda haberleriyle dolu gazetenin üçüncü ve özellikle dördüncü sayfası
Kırım Tatar dili ve edebiyatı işin hayat kaynağı olmuştur. Savaştan ve
sürgünden sağ kurtulabilmiş yazarlar, şâirler gazeteciler buradan eserlerinin
okuyuculara ulaştırabilmişlerdir. Elbette Kırım, Kırım Tatarlarına yasaktı,
onlara târihlerini, Kırım’daki geçmişlerini hatırlatan ibâreler, sözcükler
yasaktı. Buna rağmen yazarlar şâirler, sanatçılar dolaylı da olsa sürgünde
yaşan Kırım Tatarlarına kendi kimliklerini ve değerlerini anlatmaya
çalışmışlardır. En önemlisi de millî kimliğin temeli olan ana dillerini ve
edebiyatlarını canlandırmaya, yaygınlaştırmaya hizmet etmişlerdir
Yine 1957
yılında, Özbekistan Yazarlar Birliği içinde Kırım Tatar Yazıcıları bölümü
oluşturulmuştur. Stalin kıyımlarından kurtulup sağ kalabilen Şamil Alâdin, Abduraim
Altanlı, Abdulla Dermenci, Eşref Şemizâde, Yusuf Bolat, Ziyadin Cavtöbeli, Raim
Tınçerov, Reşid Murad, Safter Nogayev, Cevdet Amet (1917-1995) , Fetta Akim,
Gafar Bulğanaklı Riza Halid, Rıza Fazıl, Zakir Kurtnezir, Seyitumer Emin, Enver
Selâmet, Remzi Burnaş, Çerkez Ali, Yakub Zekki, Cevaire Mecitova, Yunus
Temirkaya, Amet Mefayev, Zeynep Abbasova, Mambet Aliyev, ibraim Paşi gibi yazar
ve şâirler toplanarak Kırım Türk edebiyatı¬nı canlandırmaya çalışmışlardır.
Sürgün döneminde Kırım Tatar dili ve edebiyatının canlanmasında Eşref Şemizâde
(21 Haziran 1908-11 Mart 1978) ayrı bir yer tutmaktadır. 15 yaşında ilk
şiirleriyle edebiyat sahnesine çıkan Şemizade, 1930’ların ilk yarısında artık
Sovyetler Birliği’nde ismi bilinen şâirler arasında yer alıyordu. Bu yıllarda
genç şâir, Cengiz Dağcı’nın da hayatına dokunan Eşref Şemizade, 1941 yılında tutuklanarak
İrkutsk’a sürgün edilmiştir. Kırım Türklerinin Kırım’dan sürgün edilmesinden
sonra ikinci defa hapse atılmış, hapisten çıktıktan sonra bütün Kırım Tatar
yazar ve şâirlerinin saygısını kazanmış, onlara yol göstermiş, yazdığı
şiirlerle millî duyguyu aşılamaya gayret etmiştir. Sovyet rejimi altında
yaşamasına rağmen Kırım Tatar edebiyatının en parlak yıldızı, yol göstericisi o
olmuştur.
1957’de Kırım
Türkçesiyle otuz Kırım Tatar aydınının hikâyeleri, denemeleri ve şiirlerini bir
araya getiren ilk kitap Baar Ezgileri basıldı.
1968 yılında
Taşkent’te Gafur Gulam Neşriyatı içinde faaliyete geçen Kırım Tatar yayınları
bölümü Kırım tatar edebiyatının canlanmasına büyük katkı sağlamıştır.
Kırım Tatar
yazar ve şâirlerinin, özelliklede yeni nesil aydınların eserlerini halka
ulaştıran önemli bir vasıta da 1976 yılında Kırım Tatar Türkçesinde önce yılda
iki kere çıkarılırken, 1980 yılından itibâren ise iki ayda bir yayınlanmaya
başlayan Yıldız Dergisi olmuştur.
1968
yıllarında Nizamî adına Taşkent Pedagoji Enstitüsü’nde Kırım Tatar Dili ve
Edebiyatı Bölümü kurulmuştur. Sürgünden sonra Kırım Tatarları ilk defa ilmî
düzeyde ana dili eğitimi alan ve bu dilde okuyup yazan kadrolar yetiştirme imkânı
bulmuşlardır. Sürgün yıllarında yetişen yazarlar arasında Şâkir Selim hem yazdığı
vatanseverlik duygularını geliştiren hem de edebi gücü çok yüksek şiirleriyle
sivrilmiş, ön plana çıkmıştır.
Çetinoğlu: Vatanseverlik
duygularını geliştiren, ‘Vatana dönüş’ düşüncelerinin tohumları olan Kırım
Türkleri edebiyatının meyvesi tomurcuk vermeye başlamış olmalı…
Karatay: Sürgün yerlerinde yaşamayı
kabul etmeyen, Sovyet rejimine boyun eğmeyen Kırım Türkleri inanılmaz bir direniş
göstermiş, olağan üstü bir mücâdele vererek Vatan Kırım’a dönmeyi başarmışlardır.
Temmuz 1987’de Moskova Kızıl Meydan’da yaptıkları ve bütün dünyada büyük yankı
uyandıran gösterileri neticesinde, Sovyet rejimince kendilerine kapatılan Vatan
Kırım’ın kapılarını yıkarak Kırım’a dönmeye başlamışlardır. Kırım’da yönetimi
elinde bulunduran şövenist Rusların engellemelerine, çıkardıkları binbir
zorluklara rağmen Kırım Türkleri bir taraftan evlerini kurmaya çalışırken diğer
yandan da medeniyetlerini yeniden canlandırmak için gayret göstermişlerdir.
Böylelikle 7 Temmuz 1989 günü Vatan Kırım’da Akmescit şehrinde Kırım Tatarca
yayınlanan Dostluk ile ana dilde gazete Vatan Kırım’da 40 yıl sonra yeniden doğdu.
Rahmetli Şevket Ramazan’ın gayretleriyle ve O’nun yönetiminde haftada bir gün
Cuma günleri Kırımskaya Pravda gazetesinin eki olarak yayına başlayan Dostluk Gazetesi,
rahmetli Şakir Selim ve diğer aydınlarımızın katılımı ve desteğiyle gelişip
1995 yılında Kırım adını alarak Kırım Türklerine olan hizmetini günümüze kadar
sürdürdü.
‘Lenin Bayrağı
Gazetesi’ yönetimi de Kırım’a dönerek, ‘Yanı Dünya / Yeni Dünya’ adıyla
Kırım’da yayınlanmaya başladı. Yıldız Dergisi de Kırım’a döndü. 1991 yılında
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Ukrayna içerisinde Kırım Özerk
Cumhuriyeti olarak kalan Kırım’da, binbir zorlukla okullar açıldı. Bunlar; ana
dilde eğitim veren 15. Kırım Tatar Millî okulu ve yine binbir güçlükle açılan
Kırım Mühendislik ve Pedagoji üniversitesi içerisindeki Kırım Tatar Dili ve
Edebiyatı Bölümü’dür. Yine Kırım Devlet Üniversitesi içerisindeki Kırım Tatar
Dili ve Edebiyatı bölümü, ana dilin öğrenilmesi, ana dilde okuyan ve yazan
kadroların yetişmesinde önemli görevler yapmaktadır. 2014 yılında Kırım Rusya
tarafından işgal edilene kadar, Kırım’da çok sayıda şiir, roman, hikâye ve
başka sahalarda eserler neşredilmiştir. Yeniden yeşeren ve canlanma gösteren
Kırım Tatar edebiyatı Rusya işgaliyle birlikte yeni problemlerle ve engellemelerle
karşı karşıya kalmıştır.
Çetinoğlu: Zafer
Bey, çok teşekkür ederim. Kırım Türkleri kardeşlerimize sağlıklı ve huzurlu
günler dilerim. Onlardan öğrendiğim bir söz var: ‘Allah’a şükür, toprağın
üzerindeyiz.’ Toprağın altında olanlara rahmet, üzerinde olanlara direnme gücü
niyaz ediyorum. Mücâdelesine devam edenlere, her türlü sıkıntıya rağmen,
morallerini diri tutanlara, sanat ve edebiyatını geliştirenlere gönül dolusu
selamlar.
ZAFER KARATAY İlk, Orta, Lise ve üniversiteyi (Gazi Resmî vazifeleri devam ederken 1974 https://www.emelvakfi.org/yazarlar/zafer-karatay/
|