Öğretmene Not (5)

62

     “İnsan; ihsanın /
iyiliğin kölesi / kuludur.”

     İhsanın en
büyüğünü ve en kıymetlisini ise, öğretmen yapar.

     Bunun için, en
büyük övgüye de o lâyık ve uygundur.

     Nitekim Hz.
Ali’nin: “Bana bir kelime öğretenin kulu kölesi olurum.”

     Deyişini
hatırlamak; bu hususta çok yerinde bir sözdür.

     Mekânın şerefi;
içinde bulunandan kaynaklanır.

     Mekâna şeref
verecekleri yetiştirecek olan da öğretmendir.

     Öğretmen;
öğrencinin hakikat ve gerçekleri görmesi için;

     Mes’elelere iman
gözüyle, Kur’an’ın tâlimi ve öğretisi, nur ve ışığı ile,

     Resul-i Ekrem’in
dersiyle ve bilhassa / özellikle Allah’ın İsm-iHakîmi / Hakîm İsmi’nin keyfiyet

     Ve içeriklerinin
gösterdikleriyle bakmasını sağlamalıdır.

     Yani öğretmen;
öğrenciye bilgelik ruhu aşılamalı. Bilgili, iyi ahlâklı, olgun

     Ve örnek insan
olmanın yollarını açmalı.

     Talebeyi;
hikmetle, kendini tanıma bilgisi ile donatmalı.

     Dış âlemden
edineceği her bilginin; aslında kendisine kendini tanıma fırsatı verdiğini
belirtmeli.

     Öğretmen;
öğrencilerin sual / soru sormaktan asla, kaçınmamalarını sık sık hatırlatmalı;

     Sorunun
içeriğinden dolayı, asla tedirgin olmamaları gerektiğini söylemeli.

     Onları her zaman
cesaretlendirmeli.

     Çünkü ilmin,
bilmenin anahtarı sorudur.

     Büyük bir âlime /
bilgine “İlmini neye borçlu olduğunu” 
sormuşlar.

     “Bilenlerin
peşinden köpek gibi koşmaya borçlu olduğunu” söylemiştir.

     Soru, bilmenin
yarısıdır. Diğer yarısı cevabıdır. Tıpkı başlamanın, işin yarısı oluşu gibi.

     Kaldı ki “Merak”
ilmin, “İhtiyaç” terakki ve ilerlemenin hocasıdır.

     Zira merak eden
öğrenmek ister. İhtiyaç / gereksinim duyan çalışma ve arayışa yönelir.

     Böylece dâreyn /
her iki dünya saadet ve mutluluklarının kapıları açılmış olur.

     Öğretmenden
istenen; kömür ruhlu Ebu Cehiller değil, elmas ruhlu Ebu Bekirler
yetiştirmesidir.

     Çünkü kömürle
elmas arasında; keyfiyet ve kıymet bakımından dağlar kadar fark var.

     Öğretmen;
gençlerimizi sözde değil, özde insan olmaları için eğitmeli.

     Yoksa insan
suretinde hayvan olma ihtimali / olasılığı var. 

     Öğretmen dersi;
ruhsuz netice ve sonuçlar verecek, talebenin şevkini kıracak, faydasız, abes

     Ve boş bilgi
yığıntısı içinde geçirmekten kurtarması lâzım.

     Öğretmen sadece
“Nasıl?”ı anlatır, “Nasıl?”a cevap verip de, “Niçin?”i cevapsız bırakırsa,

     Gerçi öğrenciyi
malûmat sahibi yapar.

     Fakat “Nasıl?”la
beraber “Niçin?” i de anlatırsa, işte o zaman talebeyi ilim sahibi kılar.

     Çünkü “Nasıl?”lara
cevaplar; öğrenciye malûmat edindirir.

      “Niçin?”lere
cevaplar ise, öğrenciyi ilme kavuşturur.

     “İlm bir kıl ü kal
/ dedi kodu imiş ancak!” diyen Fuzulî, bunu kastetmiş olsa gerek.

     Öğrenci; özellikle
İlkokul talebesi, öğretmenine mutlaka, şeksiz şüphesiz inanır.

     Nitekim, okuldan
gelen oğluna babası sorar: “Bugün okulda ne öğrendin bakalım?”

     Oğlu cevap verip
yanıtlar: “İki kere ikinin beş ettiğini öğrendim baba.”der.

     Belli ki hocanın
dalgınlığına gelmiş ve farkında olmadan iki kere ikinin beş ettiğini söylemiş.

     Baba: “Oğlum demiş
beş değil dört eder.” Baba ile oğlu başlamışlar münakaşaya. Sonunda oğlu:

     “Baba demiş, sen
öğretmenimden daha mı iyi bileceksin? Öğretmenim beş ettiğini söyledi.“

     İşte bu;
öğrencinin öğretmenine olan inanç ve güvenine güzel bir örnektir.

     Çapa Yüksek
Öğretmen Okulu’nun kurucusu Kemal Kaya (öl. 1966):

     “Arkadaşlar! Ben
başlanmış işi, bitmiş sayarım. Sizleri meslektaşım olarak görüyorum.”

     Diyerek ilk
dersine başlarmış.

     Bu başlangıç, on
beş yaşlarındaki öğrencilerine ufuklar açmış…

Önceki İçerikKırım Tatar Edebiyatı ve Sanatı’nı Zafer Karatay İle Konuştuk.
Sonraki İçerikBu Bir “Lafı Ayvalık’a Söylüyorum Ama Türkiye Sen Anla” Yazısıdır..
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.