Evlad-ı Fâtihan Diyârı Balkanlar Prof. Dr. MEHMET İNBAŞI Anlatıyor.

105

 

GİRİŞ:

Anadolu Selçuklu
Devleti’nin Moğol baskısı altında kalması, hudut bölgelerinde bulunan uç
beylerine daha serbest hareket etme imkânı sağlamıştı. Bunlardan birisi olan
ve Karacadağ, Söğüt, Domaniç havalisinde faaliyet gösteren Kayı Aşireti’nin
reisi olan Osman Bey, kısa sürede müstakil olarak hareket etmeye başlamıştı.
Faaliyet sahası olarak Bizans’ın Bitinya’daki
 topraklarını kendisine hedef seçen Osman
Bey, elde etmiş olduğu bölgelerde kendi adını taşıyacak olan Beyliği’ni
kurmuş ve kısa sürede bu devletin aleyhine topraklarını genişletmişti.

 

14. yüzyılın
başlarında, Osmanlıların büyük bir güç olarak ortaya çıkışı, Anadolu târihinin
önemli olaylarından birisidir. Nitekim bu hususla ilgili olarak çağdaş
müelliflerden Nikeforos Gregoras, ‘Bizans İmparatorluğu doğu bölgesini görmezlikten
geldiği için, Bitinya  bölgesindeki
birçok şehir ve bölge, Türklerin eline geçti.’ demektedir.

 

Bu sırada
Osmanlıların bölgede bir güç olarak ortaya çıkmasında, dış şartlar bakımından
önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Bunlar; İran ve Anadolu’da hâkim İlhanlı
Devleti’nin çöküşü, Türkmen Beyliklerinin yükselişi, Latin koloni
devletlerinin 1204–1320 döneminde siyâsi-ekonomik baskısı sonucu Bizans’ın
çöküşü ve Rumlar arasında Kantakuzenos gibi Türklerle işbirliği yapmak isteyenlerin
ortaya çıkması, Bizans’taki saltanat mücadelesi, 1396’ya kadar batı
Hıristiyan âleminde Haçlı Seferi organizasyonunun yapılamaması, Batı
Anadolu’daki Türkmen Beyliklerinin özellikle Aydınoğulları Beyliği’nin
yükselişi ve Orhan Bay ile temasa geçmesi, Balkanlarda Sırp ve Bulgar
devletlerinin parçalanması ve Osmanlıların 1352’den itibaren Venedik ve
Latinlere karşı Cenevizlilerle ittifak kurmalarıdır.

 

Özellikle Moğol
etkisinin çok az hissedildiği Antalya-Sinop hattının, başka bir ifadeyle
Kızılırmak’ın batısındaki bölgede bulunan ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin
etkisini kaybetmesiyle filizlenen Türkmen Beylikleri içinde, Osmanlıların
müstesna bir yeri vardır. Nitekim fütuhat bölgesine açık olması sebebiyle,
Anadolu’da bulunan gaziler, öncelikle geçimlerini temin etmek, arkasından
gazâ hareketlerinde bulunmak maksadıyla, Marmara uç bölgesine yoğun bir
şekilde göç etmeye başladılar. Bu durum yeni fetih bölgeleri aramalarına
sebep olmuştur.

 

Prof. Dr. MEHMET İNBAŞI

 

Oğuz Çetinoğlu: Osmanlıların
Rumeli’ye geçiş ve ilk fetihler hakkında bilgi lütfeder misiniz Hocam?

Prof. Dr. Mehmet
İnbaşı:
Osmanlı kuvvetleri, ilk defa 1321’de Mudanya’yı aldıktan sonra,
Marmara Denizi kıyılarına ulaşarak Rumeli ile karşı karşıya gelmişlerdir. Zaman
zaman da Bizans’ı tazyik maksadıyla küçük gruplar halinde Rumeli’ye geçiş
yapmaları, Türklerin Rumeli’yi görmelerine ve tanımalarına imkân sağlamıştır.

1341 yılında Bizans İmparatoru 3. Andronikos’un vefatı ile
tahta geçecek olan oğlu 5. Ionnes Paleologos’un çok küçük yaşta olması
sebebiyle, kendisine vasi olarak tâyin edilen Domestik Kantakuzenos, kısa bir
süre sonra iktidarı ele geçirebilmek için faaliyete girişmişti. Kantakuzenos
ile meşru vâris Ionnes arasında başlayan saltanat mücâdelesinden Türkmen
Beylikleri, özellikle de Osmanlı Beyliği istifade etmiştir. Çeşitli beyliklere
mensup Türkler, paralı asker veya müttefik sıfatıyla Bizans’ın saltanat
mücâdelesinde tam anlamıyla taraf oldular. Kantakuzenos, önce Aydınoğlu  Umur Bey , onun da tavsiyesi üzerine Orhan
Bey ile temasa geçerek rakiplerine karşı üstünlük elde etmiştir. Orhan Bey ile
olan bu dostluk ve ittifak, Kantakuzenos’un kızı Theodora ile evlenmesiyle daha
da artmıştır. 1345 baharından beri Osmanlılar, Kantakuzenos’un müttefiki olarak
Balkanlarda faaliyette bulunmaya başlamışlardır. Bu dönemde Karesi
Beyliği’nde  meydana gelen iç
karışıklıklardan istifade eden Orhan Bey, bu mücâdeleye müdahale etmiştir.
Böylece 1345’te Karesi  ilhakının
Osmanlıların Rumeliye geçişini hızlandırdığı, hatta onların Rumeli’de gün
geçtikçe ilerleyecek fütuhatlarına önemli bir zemin hazırladığı görülmektedir.
Süleyman Paşa , Rumeli’ye geçişin gerek hazırlık safhasında gerekse sefer
sırasında Karesi Beyliği  ümerâsından
olup, Osmanlı kaynaklarında Adan Bey’in hizmetinde bulundukları belirtilen Ece
Bey , Fâzıl Bey , Evrenos Bey  ve Hacı
İlbeyi  gibi beylerin yardım ve
desteklerini görmüştür.

Çetinoğlu: Osmanlıların Balkanlardaki devletlerle ilk teması ne
zaman ve nasıl başlamıştı?

İnbaşı:
Osmanlıların Balkanlar’daki devletlerle ilişkileri, 1340’lı yıllara kadar
dayanmaktadır. Bu târihte Bizans İmparatoru’na rakip olarak çıkan Sırp kralı
Stephan Duşan, Makedonya’yı elde ettikten sonra İstanbul’u ele geçirmek için
Orhan Bey’e bir heyet göndererek anlaşma teklifinde bulunmuştu. Orhan Bey,
menfaatlerine ters düştüğü için bunu dikkate almamıştı. Bizans’taki taht
mücâdeleleri sırasında Stephan Duşan, çıkarlarına uygun olarak Bizans
İmparatoru V. Paleiologos’u, Osmanlılar ise belirtildiği üzere, tahtı elde
etmek isteyen Kantakuzenos’u desteklemişlerdir. Böylece 1352’de Rumeli’ye adım
atan Osmanlılar, Bizans’ın içinde bulunduğu durumdan istifâde ile kısa sürede
bölgedeki faaliyetlerini genişlettiler. Gelibolu Yarımadası’nda şehirlerin
etrafındaki bölgelere yerleşen Türk kuvvetlerinin başında bulunan Süleyman
Paşa  ile ilgili olarak Gregoras, ‘Bir Osmanlı kolonisinde bulunuyormuş veya
kendi öz yurdunda imiş gibi davranıyordu
.’ Demektedir. Aynı yıl içerisinde,
Cenevizliler  Türk birliklerini
gemileriyle Avrupa’ya taşıdılar. Ekim 1352’de Türkler, Edirne’nin güneyindeki
Pythion’da Sırpları yenilgiye uğrattılar. Bu sırada Kantakuzenos’un kuvvetleri
arasında Katalanlar  ile birlikte Türkler
de vardı. Orhan Bey ile Cenevizliler 
arasında yapılan antlaşmayı Kantakuzenos de kabul etmek mecburiyetinde
kaldı. Osmanlıların desteği ile bu savaşı kazanan Kantakuzenos, tahtı elde
etmiştir. Bu hadiseden sonra Sırplar, Osmanlılara karşı bir Haçlı Seferi
teşebbüsüne girişmişler, ancak 1355’de Kral Duşan’ın ölümü, bu faaliyeti
sonuçsuz bırakmıştır. Böylece Kantakuzenos, kendisine bağlı olmadığını
düşündüğü şehirleri gözetmek veya Bulgarlar ile Sırpları tehdit etmek için Türk
birliklerini kullanmaya devam etti.

Çetinoğlu: Osmanlılar, Kantakuzenos’u desteklemiş olmalarının
karşılığını alabildiler mi?

İnbaşı:
Kantakuzenos, Orhan Gazi’nin yardımlarına karşılık Rumeli’de bir üs olarak
Çimpe , Çimbi (Cinbi) / Tsympe Kalesi ve civarını Osmanlılara verdi. Böylece
1352’de Kantakuzenos’un müttefiki olarak Çimpe Kalesi’ne  yerleşen Süleyman Paşa , burasını Balkanlarda
yayılma için önemli bir köprübaşı olarak teşkilatlandırdı. Anadolu’dan
getirttiği kuvvetleri yerleştirdi ve böylece Osmanlı Rumeli’sinin çekirdeği
kurulmuş oldu.

Çetinoğlu: Sonraki gelişmeler nasıl oldu?

İnbaşı: Osmanlı
kuvvetlerinin Çimpe Kalesi’ne 
yerleşmesinden sonra, 1-2 Mart 1354’te meydana gelen depremde, surları
yıkılan Gelibolu Kalesi ile etraftaki kasaba ve köyler, Türk kuvvetleri
tarafından fethedildi.  Kısa sürede
Süleyman Paşa , Anadolu’dan getirttiği kuvvetleri, boşalan bu yerlere iskân
ederek Gelibolu’da önemli bir askerî üs oluşturdu. Gelibolu’nun fethinden sonra
Süleyman Paşa , Rumeli’de sağ, orta ve sol kolda olmak üzere uçlar teşkil
ederek fetih hareketlerini organize etmiştir.

Kantakuzenos, bu Türk ilerlemesi karşısında, Orhan Bey’e
haber göndererek elde ettiği yerleri para karşılığında iade etmesini teklif
etti. Ayrıca kendisi ile İzmit’te görüşmek istediğini bildirdi.

Çetinoğlu: Orhan Bey teklifi reddetmiş olmalı…

İnbaşı: Orhan
Bey, kendisine ittifak karşılığı verilmiş olan Çimpe Kalesi’ni  on bin altın karşılığında iade edebileceğini,
ancak Gelibolu ve diğer kalelerin kendi kuvvetleri tarafından fethedildiğini,
bu sebeple de iadesinin mümkün olmadığını bildirdi. Bu sırada Süleyman Paşa,
Malkara, İpsala ve Vize taraflarını ele geçirdi. 1357’de Süleyman Paşa  vefat etti.

Çetinoğlu: Süleyman Paşa’nın 
vefatı ile fetihlerde duraklama oldu mu?

İnbaşı: Rumeli
fütuhatı bir müddet yavaşladı ise de, Orhan Bey’in diğer oğlu Şehzade Murad ve
Karesi  beylerinden Evrenos  ve Hacı İlbeyi  gibi komutanların gayretleri neticesinde,
yeniden hız kazanmıştır. Ancak erken dönem Osmanlı Vekâyinâmeleri , Rumeli’deki
fetihlerde Karesi  Türklerinin etkisinden
ziyade, Süleyman Bey’in  kabiliyetleri
üzerinde durmaktadırlar.

Çetinoğlu: Balkan fetihlerinin gelişme dönemleri ne zaman başladı,
nasıl hızlandı?

İnbaşı: Sultan
Birinci Murad’ın saltanatının ilk yıllarında Edirne, 1361’de fethedildi. 4 yıl
sonra da devlet merkezi buraya nakledildi. Osmanlı hükümdarı, Meriç Vâdisi  boyunca hareketle 1363’de Filibe’yi  zaptetmiş ve Bizans’ı nüfuzu altına almıştı.
Edirne’nin fethinden sonra uçlarda biriken Türkmenlerin Rumeli’ye geçişleri
hızlandırıldı. Balkanlar’daki Türk ilerlemesine karşı Bizans, Papa’dan yardım
istemiş ve 5 Aralık 1366’da Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesi
ile bir Haçlı Seferi düzenleme teşebbüsüne girişilmiş, fakat bundan bir netice
elde edilememiştir. 26 Eylül 1371’de meydana gelen ve İkinci Meriç veya
Çernomen denilen muharebede, Sırp kralı ve müttefikleri, Osmanlılar tarafından
mağlup edilerek Vukaşin ile Uglyeşa öldürülmüştü. Çirmen  Zaferi’nden sonra Batı Trakya’nın, müteakiben
Makedonya’nın zaptı da mümkün olmuştur. Buna karşılık Macar Kralı Layoş,
Osmanlılara karşı bir Haçlı Seferi düzenleme arzusunu açıkça belirtmesine
rağmen bunu, Bulgaristan ve diğer Hristiyan devletleri aleyhine olarak
topraklarını genişletme maksadıyla kullanmak istediğinden, sonuç alınamamıştır.
1371’den itibaren Osmanlı tehdidi, batı için tehlikeli bir boyut aldı. Batı
Hıristiyan dünyasında papanın öncülüğünde, bir Haçlı Seferi düzenlemek için pek
çok görüşme ve pazarlıklara rağmen neticesiz kalmıştır.

Evrenos Bey  ve Halil
Hayreddin Paşa’nın  başarılarından sonra,
Vardar Nehri  vadileri Osmanlı
kuvvetlerine açılmış ve Vardar’ın  
doğusu Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 1372’de Köstendil , 1380’de
Vardar’ın  sol sâhilindeki İştip ,
1382’de Manastır  ve Pirlepe  ve 1385’te de Ohri  fethedildi. Bulgaristan taraflarında da
1385’de Sofya, 1386’da Niş’in fethinden sonra artan Türk baskısını önlemek için
bu dönemde Sırp Devleti’ni yeniden kuvvetlendiren Lazar, harekete geçerek
Ploşnik’de önemli bir Türk kuvvetini mağlup etti. 1389’a gelindiğinde bile,
Osmanlı tehdidinin ciddiyetinin farkına varmalarına rağmen Batı Hıristiyan
âlemi, problemleri ve ticarî kaygıları ile fazlasıyla meşgul, kendi aralarında
bölünmüş durumdaydılar. Buna rağmen Ploşnik 
başarısı, Balkan devletlerini ümitlendirmiştir. Bu sebeple Sırp ve
Arnavutların çoğunlukta olduğu Balkan devletlerinden oluşan bir ittifak
kurulmuştu.

Sultan 1. Murad, ordusunun başında İhtiman, Sofya, Köstendil
, Kratova yoluyla Priştine’ye  hareket
edip, öncü kuvvetlerin komutanlığına, Gazi Evrenos Bey  ile Paşa Yiğit Bey’i  tâyin etmiştir. Öncü kuvvetlerini müteakiben
esas Osmanlı Ordusu da Priştine’nin hemen güneyindeki Kosova’ya gelerek düşman
karşısında tertibat aldı. Târihlere Birinci Kosova (Kosovo-Polje) Savaşı olarak
geçen bu harpte, Osmanlı Ordusu büyük bir zafer kazanarak Sırp Kralı ile
müttefiklerini mağlup etmiştir. Sultan Murad, savaş sonunda muharebe alanının
gezerken, padişaha bir elçi gibi yaklaşan Miloş Obiliç adında bir Sırplı
tarafından şehit edilmiştir.

Çetinoğlu: Birinci Murad’ın şehâdeti sebebiyle fetihlerde yeni bir
duraklama dönemi yaşandı mı?

İnbaşı: Daha da
hızlandı. Sultan 1. Murad’ın şehadetinden sonra, Osmanlı tahtına oğlu Yıldırım
Bayezid geçmiştir. Kazanılan Kosova Zaferi’nden 
sonra başlayan ve Güney Balkanlar’da genişleyen Türk fetihleri,
Makedonya, Sırbistan, Arnavutluk ve Bosna’ya kadar uzanmıştır. Yıldırım
Bayezid, 1390 yılının baharında Timurtaş Paşa’yı  Lazar ilinin zaptına gönderdi. Aynı zamanda
Evrenos  ve Paşa Yiğit Beyler   de bölgede fetih yapmakla görevlendirildi.
Bu hususta Hadîdî’de  manzum bir kayıt
bulunmaktadır. Buna göre;

Cülus eyledi tahta
Yıldırım Han

Atasının yirinde oldu
sultan

Karatova gümüş
madenlerini

Cevahir toptolu
mahzenlerini

Paşa Yiğit Beyi
Üsküp’e  saldı

Vidin etrafını Firuz
Bey aldı
.’

şeklinde bilgiler yer almaktadır.

Burada da belirtildiği gibi Üsküp , Yıldırım Bayezid
zamanında Paşa Yiğit Bey  tarafından
fethedilmiştir. Osmanlı müellifleri fetih hâdisesinden bahsetmekle beraber,
fethin tam olarak târihini vermemektedirler. Batılı müellifler ise, şehrin
fethini 6 Ocak 1392 olarak göstermektedirler.

Çetinoğlu: Fetihler karşısında Hıristiyanların karşı koyma
hazırlıkları olmadı mı?

İnbaşı: Batı
Hıristiyan âleminde, Balkanlardaki Türk ilerlemesine karşılık, 1396’da yeni bir
hareket meydana gelmiştir. Ancak 1396’da Niğbolu’da  meydana gelen savaşta, Osmanlıların galip
gelmesine rağmen, Konstantinopolis üzerindeki baskı geçici bir süre için
kaldırılmış oldu. Osmanlılar, 1402 Ankara Savaşı’nda  Timur’a karşı koyamayarak mağlup oldular. Bu
sırada Venedik ve Ceneviz gemileri, kalan Türk kuvvetlerini Avrupa’ya taşıyarak
güvenliklerini sağladılar.

Çetinoğlu: Osmanlı’da fetret dönemi  başladıktan sonra Balkan fetihlerindeki
gelişmeler nasıl oldu?

İnbaşı: 1403’te
de, Bayezid’in oğlu Süleyman Çelebi ile ittifak kurmaktan ve O’nu
desteklemekten geri kalmadılar. Latinlerin ve Hıristiyan âleminin
duyarsızlığından yakınan Luttrell bu durumu, ‘Verilen tavizlerin ardından Latinler, Osmanlıları Levanten  dünyasının ayrılmaz bir parçası olarak görmeye
başladılar ve onu sürekli koruma yolunu seçtiler
.’ Şeklinde ifâde
etmektedir. Luttrell’in bu şekildeki ifâdesine rağmen, Osmanlıların elde
ettikleri arazinin stratejik konumu, Çanakkale Boğazı’na hâkim olmaları ve
Karadeniz’e açılan ticaret kolonilerini kontrol etmeleri sebebiyle, Avrupalı
Hıristiyan devletler özellikle de, İtalyan devletlerinden Venedik ve Ceneviz,
ticarî menfaatlerini, çoğu defa kurulacak bir Haçlı ittifakına tercih
etmişlerdir. Bu durum, Osmanlıların lehine bir gelişme olmuştur.

Osmanlılar, Balkanlarda üç koldan ilerlemelerini devam
ettirdiler. Güneyde Arnavutluk ve Adriyatik kıyılarına, Yunanistan ve
Selanik’e, kuzeyde Bulgaristan ve Sırbistan üzerinden Belgrad’a kadar
ulaştılar. Balkanların fethi, 14. yüzyıl ortalarından yüzyıl sonuna kadar çok
kısa bir sürede gerçekleşti. Şayet Timur tehlikesi ortaya çıkmasaydı,
Balkanların fethi çok daha çabuk olacaktı.

Çelebi Mehmed (1413-1421) zamanında Balkanlarda yapılan
fetihlerde bir duraklama olmasına rağmen, Sultan 2. Murad, tekrar bu hususa
ağırlık vermiştir. Sırbistan, Arnavutluk ve Macarlarla olan mücâdeleler
neticesinde pek çok başarılar elde edilmiştir. Bizans’ın ikinci büyük bir kenti
olan Selanik bu sırada fethedilmiştir. Varna ve 2. Kosova zaferleri  ile artık Osmanlılar, Balkanların en büyük
hâkimi olmuşlardı. Fatih’in Bizans’ın merkezi olan İstanbul’u 1453’te
fethetmesi, kendisini Bizans’ın meşru vârisi ilan edip önceki Bizans
topraklarını ele geçirmek için faaliyete geçmesi, Balkanlardaki hâkimiyeti daha
da kuvvetlendirilmiştir. Mora, Bosna, Arnavutluk, Ege adaları ve hatta
Belgrad’ın muhasarasına kadar uzanan fetih hareketi, Fatih’in son dönemlerinde
Pulya seferi ile İtalya’ya uzanmıştır.

Çetinoğlu: Fatih Sultan Mehmed Han’ın vefatı ile İkinci Beyazıd
Han dönemine geliyoruz…

İnbaşı: 2.
Bayezid’in Boğdan Seferi ile Osmanlı hâkimiyeti Romanya’ya kadar ulaşırken,
Modon ve Koron’un ele geçirilmesi ile Mora’nın fethi tamamlanmıştır.

Çetinoğlu: Babasının yerine Osmanlı tahtına oturan Yavuz Sultan
Selim Han döneminde Balkanlarda önemli bir gelişme olmadı değil mi?

İnbaşı: Olmadı.
Avrupa’daki Osmanlı hâkimiyeti, Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatı zamanında
Rodos ve Belgrad’ın fethi ile yeniden başlamış, Macaristan’ın hâkimiyet altına
alınması, Viyana ve Malta muhasaralarına kadar çok geniş bir yelpazede devam
etmiştir. 16. yüzyılın sonuna kadar diğer hükümdarlar zamanında küçük çaplı da
olsa bazı başarılar elde edilmiştir.

Çetinoğlu: Osmanlı Devleti, fethettiği Rumeli topraklarında nasıl
bir iskân politikası uyguluyordu?

İnbaşı: Orhan Bey
zamanında Rumeli’de başlayan fütuhat hareketi, Osmanlıların kuracakları
imparatorluk için en önemli olaydır. Nitekim Osmanlı cihan devleti bir Balkan
devleti olarak doğdu ve gelişti. Türklerin Balkanlara geçişi ile ilgili olarak
kaynaklarda verilen bilgiler, günümüz târihçileri tarafından çeşitli şekillerde
yorumlanmaktadır. Bunun sebebi, birincil kaynakların olmamasıdır. İnalcık’ın da
belirttiği gibi, bu konuda yorum yapabilmek için Âşıkpaşazâde’nin  çok iyi bir şekilde irdelenmesi ve bunun
üzerine, Bizans kaynaklarının da konularak toponomi  araştırması yapılması gerekmektedir.

Çetinoğlu: Balkanların fethi konusunda İlber Ortaylı’nın ilgi
çekici değerlendirmeleri var…

İnbaşı: Evet!
Ortaylı; ‘Colin Imber’in Rumeli’ye
geçişle ilgili söylediklerinin ilmî bir dayanağı yoktur. Çünkü gerçekle
ilişkisi olmadığını tespit için, hakikaten gerçeği nakleden verileri bulmanız
lazımdır. Oysa Colin Imber, o sahayı gezmemiştir. Yani vekâyinâmelerdeki
nakilleri, dönemleri sınayacak bir saha araştırması yapmamıştır. Yapıldıkça
bazı şeylerin doğru olduğu anlaşılıyor Yani Halil Beyin ve öbür genç
arkadaşların yaptığı toponomi araştırmalarından vekayinâmelerin
  bazı anlattıklarının gerçek olduğu
anlaşılıyor… Rumeli’ye geçişle ilgili olarak kaynaklarda yer alan olay,
menkıbedir.  Bunun da yaşatılması
gerekir. Çünkü menkıbe , milletlerin târihinde hoş şeyleridir… Yapılan
araştırmalar, Rumeli’ye geçişin hiç de kolay olmadığını, bir dizi olaylara
ihtiyaç duyulduğunu, İtalyan şehirleri ile Bizans’taki iç karışıklıklar sonucu
gerçekleştiğini, üstelik Gelibolu’da bir depremin lazım geldiğini biliyoruz
.’
şeklinde, Rumeliye geçişle ilgili olarak şarkiyatçıların yaptıkları tenkitlere
cevap vermektedir.

Çetinoğlu: Osmanlı’da
Fethedilen toprakların iskânı meselesi nasıl hallediliyordu?

İnbaşı:
Osmanlılar, yeni fethedilen yerlerin güvenliğini sağlamak amacıyla iyi
hazırlanmış bir iskân ve toplu sürgün yöntemi kullanmışlardır. Başıboş
göçebeler veya bir köyün ve kasabanın problemli halkı, Osmanlı Devleti’nin uzak
bir bölgesine kaydırılırdı. Fetihlerin devam ettiği ilk yıllarda Osmanlılar,
Anadolu’nun her tarafından akın akın kendi topraklarına gelen Müslüman Türk
halkın, Balkanlara gönüllü göçünü sürekli teşvik etmiştir. Nüfus fazlasını
yerleştirme amacının yanı sıra, askerî ve malî şartlarda, bu iskân politikasını
mecburî kılıyordu. Ordunun büyük bir kısmını

azab  ve yaya
adlarıyla, şehirlerden ve köylerden askere alınan Türklerin oluşturduğu Osmanlı
Devleti’nin ilk dönemlerinde, Türk nüfusun askerî açıdan büyük bir önem
taşıdığı muhakkaktır.

Çetinoğlu: Osmanlı’nın iskân politikası ile ilgili bilgilere
kayıtlarda rastlayabiliyor muyuz?

İnbaşı: Süleyman
Paşa’nın  Gelibolu’ya yerleşmesinden
sonra, fethettiği yerlerde emniyeti temin etmek maksadıyla Anadolu’dan
Türkmenler getirterek iskân ettirdiği bilinmektedir. Bununla ilgili olarak
kaynaklarda benzerlik arzetmekle birlikte pek çok kayıt bulunmaktadır. Bu
kaynaklardan ilki olan Âşıkpaşazâde’de; 

Gaziler geçdi kâfir
mülküne hoş

Nice kâfir sarayı
etdiler boş

Çün Rumiline geçdi
Müsülmân…

Atası Orhan Gazi’ye
haber gönderdi kim devletinle himmetinle Rum ili feth olunmağa sebeb olundı.
Kâfirler gayet zebundur, imdî şöyle malum ola kim, bu tarafdan feth olunan
hisarlara vilâyetlere ehl-i İslamdan çok âdem gerekdir. Bu feth olan hisarlar
içün içine komağa ve hem yarar gaziler gönderin. Orhan Gazi dahi kabul etdi.
Vilâyetine göçer Arab evleri gelmiş idi. Anları sürdi Rum-iline geçirdi.
Birinci zaman Gelibolı nevâhisine sakin oldılar
…’ 

Şeklinde yer alan kayıtlardan Süleyman Paşa’nın  iskân faaliyeti hakkında bilgi edinmek
mümkündür.

Benzer bilgiler diğer kaynaklarda da yer almaktadır.
Bunlardan Hadîdi’de;

‘…Bir iki gün içinde
daşınub er

İki binden ziyade
geçdi leşger, …

Hem alduk Rumeli’nin
üç hisarın

Tekturtağı, Gelibolı
diyarın,

Gaza içün bize leşger
gerekdür.

Hisarın hıfzı içün er gerektür…’

Şeklinde manzum bir kayıt yer almaktadır.

Aynı şekilde Neşrî’de 
de;

‘…Süleyman Paşa  Rum-ili’ne geçti, evvel atası Orhan Gazi’ye
haber gönderdi kim devletli sultanımın himmetiyle Rum-ilini fethetmeye sebep
olundu. Küffarın gayrette zebunluğu vardır dedi. Ve bu tarafta feth olan
hisarlarda konmağa çok âdem gerek. Lütf edip yarar yoldaş gönderesiz dedi.
Orhan Gazi dahî bu sözü işitip ferahnak oldu. Karesi  vilâyetinde göçer arab olurdu. Göçer evlerle
gelmişlerdi. Anda olurlardı. Anları Orhan Gazi sürüp, Rumiline geçirdi. Bir
zaman Gelibolu nevâhisinde sâkin oldular… Yevmen fe-yevmen durmadan feth
içinde oldular. Ve bu taraftan Karesi  vilâyetinin
halkı dahi gelir oldular ve gelenler yurt tutup gazâya meşgul oldular
…’

Şeklinde yer alan kayıt, Âşıkpaşazâde’nin  verdiği bilgilerle hemen hemen aynıdır.

Diğer kaynaklardan Lutfi Paşa, Anonim Tevârih-i Âl-i Osman
ve Kâtib Çelebi’de de benzer bilgiler yer almaktadır. Süleyman Paşa’nın  1357’de vefatından hemen sonra da, Rumeli’ye
göç devam etmiş, Rumeli’deki uç güçlenmiştir. Orhan Bey’in oğlu Süleyman  için Bolayır’da yaptırdığı imarete ait 1360
yılına ait vakfiyede, bu bölgede Türkçe adlar taşıyan birçok köy ve çiftliğin
kurulduğu görülmektedir. Yunan kaynakları da bu göçü doğrulamaktadır.

 

 

Prof. Dr. MEHMET
İNBAŞI:

1964’te
Kayseri’de doğdu. 1987’de Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih
Bölümü’nü bitirdi. 1995’te ‘Osmanlılar Zamanında Üsküp Şehr’ başlıklı tezi
ile doktorasını tamamladı. 2003’te Doçent, 2008’de Profesör oldu. Halen
Balkan şehirleri ve târihi konusunda çalışmalarını sürdürmektedir.

 

Yayınlanmış
Eserleri:

1- 17. Yüzyıl Kayseri Avârız ve Cizye
Defterleri, Kayseri 2011

2- 1500 Târihli Kayseri Sancağı Mufassal
Tapu-Tahrir Defteri, Kayseri 2009.

3- Osmanlı İdaresinde Tortum Sancağı
(1549/1650), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2008

4- Balkanlarda Fetih ve İskan / Balkanlar
El Kitabı Cilt 1, Ankara 2006,

5- Ukrayna’da Osmanlılar; Kamaniçe Seferi
ve Organizasyonu (1672), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2004

6- Yörükleri (1544/1672), Erzurum 2000

7- 26. Yüzyıl Başlarında Kayseri, Kayseri
1992.

 

Verdiği
Dersler

Osmanlı Sosyal ve İktisat Târihi, Lisans,
Edebiyat Fak. / Târih Bölümü

Türkiye İktisat Târihi, Lisans, Edebiyat
Fakültesi /Târih Bölümü

Avrupa Târihi, Lisans, Edebiyat Fakültesi Târih
Bölümü

Osmanlı Medeniyeti Târihi, Lisans Üstü,
Sosyal Bilimer Enstitüsü

Önceki İçerikDiller, Milletler, Beyinler
Sonraki İçerikDevlet Adamlarının Cinsel Skandalları
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.