Konudan Konuya (10)

113

       Problem ve meselelerimizi
karşılıklı konuşurken veya yazarken;

     İfade güçlüğü
çektiğimizde, ilzam etmekte / susturmakta zorlandığımızda,

     Cevap vermekte
âciz düştüğümüzde,

     Fikir ve
düşüncelerimizi ispat etmekte yetersiz kaldığımızda,

     Savunduklarımız
için, karşımızdakini ikna edemediğimiz / 

     İnandığımızı
muhatabımıza inandıramadığımızda,

     Yaptığımızı
yaptıramadığımızda;

     Hemen klişeleşmiş,
sabit fikirlerin kalıplaşmış şekli olan

     Söz, kelime, deyim
ve terimlere sığınır.

     Onları kendimize
kalkan olarak telâffuz eder, kullanır.

     Aynı zamanda
çeşitli sloganlar arkasına sığınarak;

     Kendimizi müdafaa
etmeye / savunmaya kalkar, kendimizi korumaya çalışırız!

     İşte arkasına
sığındığımız, kendimizi haklı çıkarmak için,

     Sarf ettiğimiz
hazır cevap mahiyetindeki söz, kelime, tabir, deyim

     Ve terimlerden
medet umarız!

     İşte bazıları:

     Gerici, İlerici,
Yobaz, Geri Kafalı, Ahmak, Zavallı, Görmemiş, Komünist, Kâfir, Sosyalist v.b.

     Basmakalıp
kelimelerle konuşmamızı keser, güya / sanki kendimizi emniyet

     Ve güvence altına
alarak hükme bağlamış olur;

     Böylece kendimizi
haklı duruma sokarak, fikren galebe etmiş sanırız!

     Karşımızdaki de:

     “Ben değil, o
söylediğin menfi / olumsuz vasıf ve sıfatlara sahip olan, asıl sensin sen!”

     Diyerek; kendini
itham edeni / töhmet altında bırakanı, aynı şekilde suçlamaya başlar!

     Böylece, bir kör
dövüşü başlamış olur! Atışmalar, sataşmalar gırla gider!

     Gittikçe sinirler
gerilir, itidal / ölçülülük kaybolur, taraflar âdeta birer canavar kesilir!

     Ağız dalaşı, el
kol hareketleri derken; iki taraf da zıvanadan çıkar / öfkelenir!

     Şuursuzluk ve
bilinçsizlik içinde, birbirlerine hamle üstüne hamle yapmaya başlar!

     Kavga dövüş derken
iş; birbirlerini yaralamaya, hatta öldürmeye bile varabilir!

     Pişman olacakları
sonuçların kucağına, atarlar kendilerini!

     Peşinen birbirini
itham edici sözlerle, salvolar yapmaya kalkışırlar!

     Artık kendilerini
sözün, kelimenin ve fikrin bittiği yerde bulurlar.

     Asıl yapılacak
şey; iki tarafın da fikir ve sözlerinin bittiği yerde;

     Bu nevi / bu çeşit
sloganvari kelimelere başvurmamak,

     Susmayı şiar
edinmek / benimsemek olmalı.

     Çünkü bilginin
bittiği yerde; his ve duygular devreye girer! Havayı bozar!

     Zaten slogan
kelimeler; söyleyecek bir şeyleri olmayanların başvurduğu kaçış yolu,

     Sığındıkları bir
dehliz, çıkışı olmayan bir tüneldir.

     Basmakalıp
kelimelere sığınmaktansa; sözü kesmek, münakaşa ve tartışmaya son vermek;

     Efendiliğin ve
medenî olmanın en güzel gereğidir.

     Kaldı ki,
kalıplaşmış kelimeleri kullanmaya başlayanlar;

     Konuştukları
konuyu, müspet menfi zaten hükme bağlamış sayılırlar.

     Oysa konular;
konuşulacaksa, enine boyuna konuşulmalı;

     Peşinen hüküm
ifade eden kelime ve sözlerden uzak durmalı.

     Aksi takdirde, konuşmanın çığırından
çıkmasına, bizzat kendileri çanak tutmuş olur.

     Çünkü yukarıda
zikrettiğimiz hükme bağlayıcı kelimeler;

     İki tarafın da,
körü körüne kararlılığını gösterir.

     Birbirinin fikrine
ihtiyaç bırakmaz.

     İlle de, konuşmak
istedikleri takdirde, karşılıklı ithamlara maruz kalacakları;

     Artık kaçınılmaz
bir sonuç olur.

     “Böyle gecenin
hayır umulur mu seherinde?”

Önceki İçerikEkonomist Cumhurbaşkanı
Sonraki İçerikPlastikleştirme Sanatları
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.