Düzen ve İstikrar

91

          Bu
iki kavrama öyle olumlu anlamlar yüklenmiş ki olumsuz yönlerinin olabilirliğini
akla getirmek bile akla ziyan olarak kabul edilmiştir. Düzenin vaizleri (propagandacıları) sürekli olarak kaos ve korku
uyarısı yaparak bizim bu kavramları sorgulama girişimlerimizi doğmadan boğarlar.
Düzenin vaizlerine (propagandacıları)
 kulaklarımızı tıkamak ahlaki
başkaldırının birinci basamağı olarak kabul edilmelidir.


     Aslında düzeni
sorgulamayan bir ahlak ve akıl ahlaksız düzenin ateşine odun taşımaktan başka
bir şey yapmayandır. İnsanın insanca
varoluşuna düşman bir düzende, Ben namuslu bir adamım düzene uyuyorum “Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım
cümlesi namuslu olmak için yeterli değildir. Bu tipler düzenin devamının
sağlanmasında kullanışlı aparatlardır. Bu tipleri günlük hayatımızın her
alanında şu cümlelerle görürüz: “Sırası
mı şimdi?”, “İcat çıkarma.”, “İşimizi bozma kardeşim.”, “Suyu bulandırma.”, “Akıntıya
karşı kürek çekilmez.”  

       

Düzen kavramı masum görüntüsünün altında
düşüncelerimize giydirilmiş demir çerçeveler gibidir. İnsan doğumundan ölümüne kadar
bu kelimelere hapsedilir. Aile, yasalar (güçlünün) ve toplum
(iş-okul-komşu-akraba-dernek); kişiyi din, devlet, ahlak, sosyal ve gelenek
yapısının içine hapseder. Bireyin soracağı her soru, yaptığı her davranış bu
kalıpların dışına çıkarsa mahkûm edilir. Herkes bu düzen algoritmasına uymak
zorundadır. Buna uymayan mahkûm edilir derken, hem fiziki bir mahkûmiyet hem de
sosyal bir mahkumiyetten bahsediyorum. Cezaevlerinin diğer bir ismi
“ıslahevidir”. Islah etmenin Türk Dil Kurumundaki karşılığı “yola getirmek,
düzeltmek”tir. Kenan Göçer Hoca “Dost
yoldan çıkarandır” diyordu. 
Buna
göre düzenlemek, düzeltmek, ıslah etmenin hiç de dostane olmadığını görüyoruz.

     

 Güç sahibi düzenini devam ettirmek için
istikrar vurgusunu da unutmaz, yapışık kardeşler gibidir bu iki kelime.
Tarihsel sürece bakacak olursak düzen ve istikrar diye bağıranların neyi arzuladıklarına
bakalım.

      

Sokrates Atina devlet düzenine tehdit
oluşturduğu için yönetimin tanrılarını tanımamakla suçlanmıştır. Roma
İmparatorluğu kurduğu ticari ağlar ve köle düzeni üzerinde yükselen bir
devlettir. Spartaküs isyanı köle düzenini tehdit etmiştir. Hz. İsa’nın çarmıha
gerilmesinin nedeni Yahudi din adamlarının teo-ekonomik düzenlerine tehdit
olduğu içindir. Hz. Muhammed İslam’ı tebliğe başladığında Müşrikler Allah’ı
kabul etmediklerinden değil Mekke’de kurdukları ekonomi-politik düzenin
bozulacağını düşündükleri için büyük tepki koymuşlardır. Kilise Galileo’ya ölüm
cezası verirken dünyanın dönüp dönmemesinin hiçbir önemi yoktur. Galileo
kilisenin hâkim düzeninin altını oyuyordu. Babek, Hallaç, Baba İlyas, Pir
Sultan gibi birçok örnekte olduğu gibi ekonomi-politik düzen adı verilen
düzensizliğin veya düzenbazlığın foyasını ortaya çıkardığı için ortadan
kaldırıldı. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür.

    

Günlük
hayatımızda bu örneklerle doludur. Birey kendi tarihsel yolculuğunda “düzen” adı
altında ki marazları görmüştür.(görmeyenlerin de görmesi temennisiyle): aile de
konuşamazsın düzeni bozuyorsun derler, arkadaşlarınla oyunda düzeni bozuyorsun
diye oyun dışı bırakılırsın, okulda farklı bir şey yapamazsın düzen bozucu
olursun, iş yerinde ki düzensizliğin düzenine uymazsan düzen bozucu olursun, toplumun
genel kabulleri dışına çıkarsan anarjist kabul edilirsin.

     

Hayatın her alanını ele geçiren sistem de
mafya dahi bir düzen içinde olmak zorundurur.  herkesin ne satacağı, nerede satacağı, hangi
iş dalında olacağı belli bir düzendedir; bunun dışına çıkamazsın. Derneklerde,
sendikalarda mevcut yönetim anlayışını eleştiremezsin. Siyasetin kadim düzeni
dışına çıkıp yeni teoriler ve yeni söylemlerle “ cambaza bak-mamak”
gerektiğini ifade edersen, hem muhalefet hem iktidar tarafından düzen bozucu
olarak adlandırılıp siyaset dışına atılırsın. Yani unutma ve unutturulma süreciyle baş başa bırakılırsın.

       


Yukarıdaki örneklerde gördüğümüz üzere o dönemin ‘DÜZEN’ine tehdit olan
kişi ve olaylara baktığımızda büyük bir çoğunluğunun (halkın) içinden gelen
silahsız ve bireysel olay/kişiler olduğunu görürüz. Oysa düzen sahipleri -azınlık olan– gücün, paranın, doğal
olarak silahın sahipleridir. Bu kadar güce sahip olanlar nasıl oluyor da
bireysel silahsız olanlardan korkuyor ve çok sert tedbirler alma yoluna
gidiyorlar. Korkunun nedeni şu olsa gerek: Düzen sahipleri azınlıkta olmanın
verdiği korkuyla düzen karşıtlığının tüm halka sirayet etmesinden yani halkın
üreten biziz pastanın büyük kısmını neden onlar yiyor?      Allah herkesi eşit yaratmışken ve dünya
nimetlerini tüm insanlığın emrine vermişken neden herkes eşit değil ya da dünya
nimetlerinin büyük kısmı neden belirli bir sınıfın elinde? Mülkün sahibi Allah
diyorsun ama mülkü hep kendine toplamışsın diye sorgulama ihtimalinin artması düzen sahibi düzenbazlar tarafından en
büyük tehdit olarak kabul edilmektedir. Düzen karşıtları ağır ve sert cezalara
muhatap olmuşlardır. Bütün bunlara rağmen düzen ve istikrar tılsımına
kapılmamış sorgulayan ahlak ve aklın varlığı ümidi korumamızın en önemli
nedenidir.