İmam-ı Rabbanî:
“Hakaik-i imaniye / iman hakikat ve gerçeklerinden bir mes’elenin
İnkişaf /
keşfedilip ortaya çıkarılmasını, anlaşılmasını;
Binlerce ezvak /
zevklere ve mevacid / vecd hallerine,
İlâhî aşk ve kalbî
zevk veren hallere gark olmağa, keramata / kerametlere tercih ederim.”
Derken; iman
etmenin, ilmen ne demek olduğunu bilmenin, ehemmiyet ve önemini belirtmiş.
“Bütün tariklerin
/ Hakk’a götüren yolların, nokta-i müntehası / varmak istedikleri son nokta;
Hakaik-i imaniye /
iman hakikatlerinin; vuzuh / vazıh ve açık olması
Ve inkişafı /
keşfedilip açılması, ortaya çıkarılıp, iyice anlaşılmasıdır.”
Derken de, yine
ilmin, her kapıyı açan bir anahtar olduğunu gözler önüne serer.
Çünkü iman /
inanç; manevî bir hazîne ise, ilim; o hazîneyi açan, altın bir anahtar.
Evet, hakikat
budur ve böyledir.
Neden? Derseniz,
derim ki:
Eğer Şeyh
Abdülkadir-i Geylanî, Şah-ı Nakşibend ve İmam-ı Rabbanî gibi zâtlar,
Bu zamanda
olsaydılar, şüphesiz bütün himmet ve ciddî gayretlerini; hakaik-i imaniye /
İman hakikatleri
ve akaid-i İslâmiye / İslâmî inanç esaslarının
Takviyesi /
kuvvetlendirilmesi için sarf ederlerdi.
Çünkü saadet-i
ebediye / ebedî, sonsuz saadet ve mutluluğun medarı / sebebi onlardır.
Onlarda kusur
edilse, şekavet-i ebediye / ebedî, sonsuz sıkıntılara sebebiyet verir.
Evet, imansız
Cennet’e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet’e giden pek çoktur.
Çünkü, insan
ekmeksiz yaşayamaz.
Fakat meyvesiz
yaşayabilir.
Tasavvuf meyvedir.
Hakaik-i İslâmiye
/ İslâm hakikatları ise, gıdadır.
İmanda inkişafın
yolu / inanılan umde ve temel fikirlerin açılımı,
Ancak ilimden
geçmekte.
Kaldı ki, iman
ilimdir. İlimle kalıcı bir mahiyet / esaslılık kazanır.
Küfür / Allahı
inkâr, red ise cehildir.
Bilgisizliğin
sonucudur.
Evet, hakaik-i İslâmiye
/ İslâm hakikatlerine zıddiyet gösterip,
Mübareze / sözle
karşı çıkıp, kavga eden küfrün / inançsızlığın mahiyeti / içyüzü bir inkârdır.
Bir cehil, bir
nefiy / Allahın yokluğunu kabuldür.
Sureten ispat ve
vücudî / var gibi görülse de;
Mânâsı adem /
yokluk, nefiy / kabulsüzlüktür.
İman ise, ilimdir.
Vücudîdir / Allahın var olduğunu kesin bir şekilde biliştir.
İspat, tasdik ve
hükümdür.
Her bir menfî /
yanlış sanılan meselesi bile,
Müspet bir
hakikatin ünvanı ve perdesidir.
Eğer imana karşı
mübareze eden / karşı çıkan ehl-i küfür / kâfir ve inaçsızlar,
Gayet / son derece
müşkilât / müşkül ve zorluklar ile
Menfî itikadlarını
/ inançsızlıklarını kabul-ü adem / yokluğunu kabul
Ve tasdik-i adem /
yokluğunu tasdik suretinde ispat
Ve kabul etmeğe
çalışsalar;
O küfür / o inkâr,
bir cihette / bir bakıma
Yanlış bir ilim ve
hata bir hüküm sayılabilir.
Yoksa irtikabı /
işlenmesi çok kolay olan
Yalnız adem-i
kabul / kabulsüzlük
Ve inkâr ve adem-i
tasdik / tasdiksizlik ise,
Cehl-i mutlak /
tam bir cehil / bilgisizlik ve hükümsüzlüktür.