Portreler seri yazımızın bu
bölümünde Türk edebiyatının birbiriyle edebice tartışan iki ünlü ismi Mehmet
Akif Ersoy ve Tevfik Fikret’i karşı karşıya getireceğiz.
Tevfik Fikret II. Abdülhamit
saltanatının son yıllarına doğru kin ve nefret duygularıyla yoğrulmuş iki şiir
yazar: Sis ve Tarih-i Kadim. Fikret,
“Sis” şiirinde Doğrudan doğruya II.
Abdülhamit’in baskıcı yönetimine ve bu yönetime payitahtlık yapan İstanbul’a
kin kusar. Tarih-i Kadim şiirinde
ise nefretin yönü tarihe, savaşlara ve inançlara özellikle İslamiyet’e
çevrilmiştir:
…
Ne zaman geçse bir ketîbe-i şan
Daima reh-güzâra hûn-efşan
Bir bulut, sâye-bar olur mutlak
Başta en başta kanlı bir bayrak,
Onu kanlı bir tâc eder ta’kib,
Sonra hûnîn vesâit-i tahrib:
Mızırak, yay, kılıç, topuz, balta,
Mancınık, top sapan, tüfek… arada
…
Her şeref yapma, her saadet pîç;
Her şeyin ibtidâsı, âhiri hiç.
Din şehid ister, âsüman kurban,
Her zaman her tarafta kan, kan, kan!…
…
Kahramanlık… Esası kan, vahşet.
Beldeler çiğne, ordular mahvet;
Kes, kopar, kır, sürükle, ez, yak, yık:
Ne “Aman!” bil, ne “Ah!” işit, ne “Yazık!”
Tevfik Fikret, 212 dizelik bu
manzumesinde yukarıdaki örneklerde olduğu gibi Osmanlı tarihini, savaşlarını,
kahramanlıklarını eleştiriyor ve vahşet olarak niteliyor. Şair, şiirinin
ilerleyen bölümlerinde barış ve adaletin olduğu bir dünyaya özlem duyduğunu
belirtir ve hayal dünyasında kul ile Tanrı’yı birbirinden ayıran bir din
olmasını kabul etmez:
“ Ben benim, sen de sen; ne Rab, ne ibâd”
Diyerek, hayalini kurduğu dünyada
ne Tanrı’nın ne de dinin yer almasını istemez.
Sâhib-i kâinat… Evet gerçek,
Sâhib-i kâinat olan ceberût (zorba),
O takarrüb-şiken likâ-yı sâmut (o
asık yüz ki yaklaşılmaz yanına)
O fakat aslı hep bu kavgaların…
Ancak, Tevfik Fikret’in bu
şiirini bir bunalım sonucu yazdığını, şiiri kimseye vermemek kaydıyla arkadaşı
Rıza Tevfik Bölükbaşı’ya teslim ettiği söylenir. Daha sonra şiirin elden ele
yayıldığını duyunca bu düşüncelerin bir cinayet olduğunu kabul eder ve
pişmanlığını dile getirir.( 2.Fahri Güven, Âkif Fikret Kavgası, Milli Gazete,
26. 10. 2006 tarihli nüsha)
Mehmet Akif Ersoy, bu şiir
yayınlandıktan yedi yıl sonra “Süleymaniye
Kürsüsünde” adlı şiirinde Tevfik Fikret’e şöyle karşılık vermiştir:
Robert Kolej’deki sanat dâhisinin kalemi
Vurur bu darbeyi isterse. Çünkü haddine mi
Hükümet’in ona kalkıp da itiraz etmek?
Herifte bandıralar çifte, tek de olsa direk!
Ya nazlanırsa? Evet, nazlanırsa yalvarırız…
Niyaza pek yüzü yoktur, hemen kanar yalnız,
Dehâların çoğu ekzantrik ya hani,
Bu ‘personaj’da var bir deli kılıklı mani!
…
Deyip de zangoca başvurdular. O mecnun da
Mukaddesatına halkın, ibâda, Mabûda
Savurdu pencereden havruz (pislik oturağı) uğratırcasına
Gelip gelip tıkanan levsi (pislik) pis karîhasına! (fikir)
…
Ne var ne yoksa mukaddes onunla bitti demek!
Gençliğe hak veririm… çünkü üç beyinsiz inek
Yazıp dağıttı o isyan beratını;
Çocukların yüreğinden kopardı imanı
…
Üdebânız hele gayetle bayağ mahlukaat…
Halkı irşad edecek öyle mi bunlar? Heyhat!
Kimi garbın yalınız fuhşuna hasbî simsar;
Kimi İran malı der, köhne alır, hurda satar!
Eski divanlarınız dopdolu oğlanla şarab;
Biradan, fahişeden başka nedir şi’r-i şebab?
Serseri: hiçbirinin mesleği yok, meşrebi yok;
Feylosof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok!
Şimdi Allah’a söver… sonra biraz bol para ver:
Hiç utanmaz; protestanlara zangoçluk eder!
Mehmet Akif’in “Süleymaniye
Kürsüsünde”ki şiirine, Tevfik Fikret,
iki yıl sonra “Bir Cevap” alt
başlığıyla seksen diziden oluşan “Tarih-i
Kadime Zeyl” şiiriyle cevap verir. Yalnız oldukça sakindir bu şiirinde
Akif’e karşı.(Kasım 1914) Belki de yazdığı ilk şiirin mahcubiyeti içerisinde
hissetti kendisini kim bilir diyeceğim ancak Mehmet Akif, yazı ve şiirlerini “Sırat-ı Müstakim” dergisinde
yayınladığı için şiirin son mısrasın da: “Sen
ne dersin buna hey Molla Sırât?” diyerek Akif’e hakaret etmeden de kendini
alamaz.
“Buyuruluyor ki:
“Şimdi Allah’a söver, sonra biraz bol para ver,
Hiç utanmaz protestanlara zangoçluk eder”
Ben ki üç beş pulu tercihinden
Protestanlara zangoçluk eden
Şairim… Ziver-i Kürsî-yi Yakîn
Şair-i müctehîd-i din-i mübîn.
Hazret-i Molla Sırat’a ebedî
İhtirâmâtımı takdîm ile bî
Bî-terddüd diyorum: “Zangoçluk”
Lutf-i tavsifine şâyân olduk:
Lakin aldanma sakın üstâdım,
Ben de bir parça muvahhid zatım.
Bana anlatma o ra’nâ dini:
Bilirim ben de senin bildiğini.
Okudum ben de kitab-ı gabı;
Dinledim ben de itâb-ı gaybı
…
Ben ne ma’bud ne muabbid bilirim:
Kendimi hilkâte âbid bilirim.
Gökte binlerce mesâcid görürüm,
Onda vicdânımı sâcid görürüm.
…
Doğruluk, hubb ü vefâ, mahviyyet;
Merhamet, hayr ü hamiyyet, nasfet.
Sonra bir şaire zangoç dememek
İşte vicdânıma bunlar mahrek.
Düşünüp işlemek âyinimdir,
Yaşamak dini benim dinimdir.
Mü’minim varlığa imânım var,
Her kanat bir melek eyler ikrâr.
Enbiyâdan yaşarım müstağnî
Bir örümcek götürür Hakk’a beni.
…
Dîn-i hak bence bugün dîn-i hayât;
Sen ne dersin buna hey Molla Sırât?”
Bu arada milli şair olarak
tanıdığımız Tevfik Fikret’in intihal şiirlerine de şahitlik ediyoruz:
(Tevfik Fikret’in “Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştiha
sizin / Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!” mısralarının aslı
Victor Hugo’nun “Joyeuse Vie” yani “Şen Hayat” isimli şiirindendi. Tevfik
Fikret’in ziyadesi ile hoşlanıp altına imzasını atmaktan çekinmediği o kısmı
“Ha gayret, yağmacılar, salaklar, sayın baylar, / Hazların etrafına çöreklenin,
şölen var! / Koşun! Yeriniz hazır! / Baylar, hayat kısadır, / Yiyin, için,
eğlenin! / Sizlersiniz sahibi bu talihsiz ülkenin… / Bu millet
malınızdır…”)
İntihalin en hazin ikinci şiiri:
Tevfik Fikret’in bu yürütme şiirinin yeraldığı kitabına yaylı bir çalgı olan
“rebab” yahut “rübab” kelimesinden istifade ederek “Rübab-ı Şikeste” yani
“Kırık Rübab” verdiği isim bile, birinci sınıf olmayan melez bir Fransız
şairin, Joseph Agoub’un “La Lyre Brisee”sinden, yani “Kırık Lir”inden yürütme
idi!( Alıntı: Yağmur Atsız)
Türk edebiyatının bu iki ünlü
isminin kavgaları belki daha uzun müddet devam edecekti fakat 19 Ağustos
1915’te Tevfik Fikret’in erken ölümü, bu edebi tartışmalara son noktayı koymuş
oldu.
Not: Portreler serisini yazarken
yazarlar arasında oldukça tarafsız kalmaya çalışıyorum. Ancak bu demek değil
ki, şair, yazar ve sanatçılar arasında ben tarafsızım. Yazılarıma konu aldığım
şahısların bazılarını çok, bazılarını iyi veya kötü yönleriyle kabul, bazılarını
da hiç sevmeyebilirim. Takdir tabii ki okuyucuya aittir.
Sağlıklı Kalın
Yararlanılan Kaynaklar:
1 Edebice Dergisi-Yaşar Vural
2 Yağmur Atsız
3 Murat Bardakçı