Hani, deveye sormuşlar: “Neden boynun
eğri?”. “Nerem doğru ki?” diye cevap vermiş deve.
Eğitimde istenen ivmenin
yakalanamadığından, yarınları omuzlayacak bir neslin yetiştirilemediğinden
bahsediliyor, bu alanda yapılanlara bakıyorum, “Bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu?” demekten kendimi alamıyorum.
İstekli olmak, hevesli olmak yetmiyor
bir konuda başarıyı yakalamak için. Samimiyet, devamlılık, işi bilenlerle yol
arkadaşlığı, sürdürülebilirlik; menzil-i maksuda ulaşmanın temel taşları.
Kaotik bir ortamda bulunuyoruz. Kimin
ne istediği belli değil. Bütün enstrümanların akortları bozulmuş, tınıları
farklı. Sazlardan çıkan ses, bir musiki icrası değil, neye niçin bağırdığını
bilmeyenlerin gürültüsü.
X, y, z neslinden bahsediliyor. Bu
neslin tercihlerine, değerlerine bakıyorum, beni rahatsız eden şu gerçekleri
tespit ediyorum: Derinlikten yoksun düşünceler, samimiyetini kaybetmiş ve
çıkara dayalı ilişkiler, olaylar karşısında omurgasızlık örneği sayılacak
davranışlar, gittikçe bozulan lisan, adına özgürlük denen sorumsuz yaşam,
hesapsız harcamalar… Bu nesil “gassal elinde meyyit” olduklarının farkında bile
değil. Gassalın adı, sosyal medya, sloganlaşmış absürt sözler. Şairin dediği
gibi: “Böyle gecenin hayr umulur mu seherinden?”
Marx’ın “Din, halkın afyonudur.”
sözünü haklı çıkaracak, hurafelerle dolu dini düşünce ve hayat, müreffeh bir
dünya için gerekli olan ticaret, sorunları çözüp huzuru teminle mükellef
siyaset; kokuşmuşluk, çürümüşlük kelimeleriyle izahını bulabiliyor.
Son nesil gençlerin, belki de, sığ
sözcük hazinelerinde yer almayan; ancak beşere insan olma erdemi kazandıran
“asalet” temelli bir algı iklimine, medeniyet inşasına, bu medeniyetin yol
haritasının çizimine acilen ihtiyaç var.
Eğitimde, neredeyse, çeyrek asırdır
“değerler eğitimi”nden söz ediliyor. Bu eğitimde ne veriliyor, bilmiyorum.
Verilenler, öğretilenler yetmemiş olacak ki, şimdi değerlerden yoksun bir
neslin varlığından yakınılıyor. “Dindar bir nesil yetiştireceğiz.” dendiğinde
bu söylemin ve hedefin sıkıntılı olduğunu o tarihlerde yakın çevremde
dillendirmiştim. Doğru olan; insani değerleri olgunlaşmış, tutarlılık kazanmış,
hayat ilkesi haline gelmiş “asil nesil” yetiştirmektir. Dindarlık, bir hedef
değil, olsa olsa asaletin bir zeminidir. Asilliğin içinde; değerbilirlik, vefa,
fedakârlık, güvenilirlik, süfli değerlerin tutsaklığından kurtulmuş olma,
hakkaniyete saygı, sevgi, adalet, yardımseverlik gibi yüksek değerler
kendiliğinden vardır. Asalet, bizi erdemli şahsiyet yapan bütün değerlerin
bileşkesidir.
Asalet; anlatılmaz, yaşanır. Bir
duruşun adıdır, asalet; bedel ödenerek kazanılan karakterdir.
İki delikanlı, bir adamı Hz. Ömer’e getirirler. “Ya Ömer! Bu adam
bizim babamızı öldürdü kısas isteriz” derler. Mahkeme kurulur adama son isteği sorulur. Adam: “Eşimi ve çocuklarımı üç günlük yolda
bıraktım, benden haber bekliyorlar. Müsaade edin onlar ile helalleşeyim” der.
Hz. Ömer: “İdam kararın verildi. Sen üç günlük yola gitmek için izin
istiyorsun. Nasıl güvenelim sana?” diye sorar. Adam: İsra
suresindeki “Söz verenler verdikleri sözden
mükelleftir. Yarın mahşerde hesaba çekilecektir.” ayetiyle cevap verir.
Hz. Ömer, adama, yerine bir kefil bırakabileceğini, geri gelmemesi halinde onun
idam edileceğini söyler. Adam oradaki
kalabalığa, “Kefil olacak olan var mı?” diye sorar. Kalabalıkta ses yoktur.
En arkadan biri elini kaldırır ve “Ben
olurum Ya Ömer” der.
Bakarlar ki bu kişi Hz. Ebu Zer’dir. Herkes şaşkın. “Ya
Ebu Zer! Neye kefil olduğunu biliyorsun değil mi?” der Hz. Ömer. “Bırakın gitsin adam, ben
kefilim” der yine Ebu Zer.
Adam biner atına uzaklaşır. Üç gün herkes adamı konuşur, gelecek mi gelmeyecek mi?
Mescitte bile gündem olur. Akşam namazına
yakın gelir. Hz. Ömer’in, “Be adam
neden geldin?” sorusuna adam, “Müslümanlar
söz verip de sözlerini tutmuyorlar, demesinler diye geldim.” der. Ölen adamın
çocukları söz ister kısas hakkından vazgeçtiklerini söylerler. Hz Ömer: “Neden
affediyorsunuz babanızı öldüren bu adamı?” diye sorar. Çocuklar: “Müslümanların arasında merhamet yok oldu, denmesin
istiyoruz.” derler. Bu defa Ebu
Zer’e dönüp; “Sen bu adamın neyine,
nasıl inandın da kefil oldun?” diye sorar. Ebu Zer; “Ya Ömer demesinler ki Müslümanların arasında güven
kaybolmuş; onun için kefil oldum.” der.
Kendisine
güvenilen, sözünde duran, merhamet duygusuna sahip insan ve bu insanların inşa
ettiği toplum asildir. Asil kişileri ve toplumu yetiştirmek kolay değildir;
zaman ister, bedel ister, emek ister, yaşanmışlık ister.
Ne x,
ne y, ne z kuşağı… İnsanlığı bu çıkmaz sokaktan, huzursuzluktan, kaostan
“Asalet, karakterimdir.” diyenler kurtarabilir. Yaşanmış, güzel örnekler,
kılavuzumuz olmalı. Yeter ki istensin, her devrin “Ebu Zer”i mutlaka olacaktır.
“İrfan medeniyeti” denen kızıl elmaya ancak böyle ulaşılabilir.
O
“kızıl elma” ülkesinde develer “Neden boynun eğri?” diye soranlara, sizce
“Nerem doğru ki?” diye mi cevap verir?
https://youtu.be/G3l4aoyg6j8