Bazı yeni parti kuranlarda kafa
karışıklığı ve bir alışkanlık ortaya çıkıyor. Hemen sosyal dokumuzla ilgili bir
beyanat verme telaşına giriyorlar. Demokrat ve liberal gözükme uğruna hayati
bazı konularda tavize hazır bir tavır izliyorlar. HDP ve PKK ağzıyla konuşma
moda oldu. Milletleşme sürecini daha da güçlendirme yerine; etnik saçmalamalar
dikkat çekiyor.
Sözde demokrasi
adına böyle bir yolu izleyenler, aslında demokrasi ile çelişiyorlar. Çünkü
demokrasi, milli seviyede mutabakatları gelişmiş, ortak idealleri netleşmiş,
bir millete mensup olma şuuru gelişmiş toplumlarda gelişmiştir. Farklı etnik
gurupların ve mezheplerin ayrı ayrı hava çaldığı bir yapı karmaşadır. Dış
tehlikeye karşı vaziyet almak, yerini iç çatışmaya bırakır. Böyle bir yapı
milletleşemediği için sosyolojik bakımdan sürü veya kalabalık kapsamına
sokulabilir.
Milletleşme
tek tipliliğe zorlama da değildir. Her ciddi devletin ve milletin ortak kurucu
iradesi ve kuruluş amacı vardır. T.C. bir etnik guruplar koalisyonu için
kurulmamış; Milli Mücadele etnik gurupları devletleştirme sürecine sokmak için
yapılmamıştır.
Bir
başbakanımız vardı; bir gecede görevden alınıverdi. Fazla sesi ve soluğu da
çıkmadı. Dışişleri Bakanlığı görevinde de bulundu. Bir ara stratejik derinlik
üzerinde durdu; ama fazla derinlere daldığı için Ortadoğu’daki gelişmeler
karşısında genelde açık düştü. Ayn-el Arap (Kobani)’deki oluşum Suriye’nin
kuzeyinde kantonlar kurmak içindi ve milli çıkarlarımıza da karşı idi.
Sınırlarımızı ihlal ederek yolgeçen hanına çeviren, omuzlarında ABD bayraklı ve
silahlı Peşmerge sürüsüne başarılar dilendiği, gözlerinden öpüldüğü beyanatlarını
unutmadık.
Geçenlerde eski başbakanımızın
verdiği bir beyanatta adeta etnikçi parlamento modeli tavsiye ediliyordu.
Parlamentoda her bir etnik gurup, mezhep ve belki de vatandaşlığa geçmiş
yabancıların temsil edileceği bir meclis ileri demokrasinin bir gereği
olacaktı. Bir ara Ortadoğu barışı için Esad’a teklifler götürmüştük. Esad bunları
görünce şaşırmıştı; çünkü o teklifler daha önce ABD Büyükelçisi tarafından
kendisine verilmişti.
Kürt sorunu Kürtlerin sorunu olmaktan
çoktan çıkmış; dün Osmanlı’ya, bugün de Cumhuriyet Türkiye’sine karşı
kullanılan saldırı unsuru ve koz olmuştur. Bu yanlış kavramı kullanarak
vatanına bağlı Batı ve ABD uşağı olmayan Kürt vatandaşlarımızı töhmet altında
bırakmayalım. Basit genellemelerden kaçınmayı öğrenelim ve onun bunun tuzağına
düşmeyelim. Yasalarımızda temel hak ve hürriyetler fertler seviyesinde eşit
olarak ele alınmış; kolektif ve gurup hakları tuzağına düşülmemiştir. 1982
Anayasası’nın 10.maddesi açıktır. 66.maddede ise; ayırımcılığa gidilmemiş,
kimse dışlanmamış, Türk vatanında T.C. vatandaşları bütünüyle milli kimlikle
kucaklanmıştır. Türkiye’de bölücü ve ırkçı terör, eksik demokrasi veya daha
fazla demokrasi için ortaya çıkmamıştır. Tersine Türkiye’nin toprak bütünlüğüne
ve demokrasisine başkalarının çıkarına göz dikilmiştir. Bölünme ve ufalanma
yolunda demokrasi eksikliği iddiası, konuyu sulandırmak ve saptırmaktır. Daha
fazla demokrasi için milli ve üniter bir devletin ufalanması mı gerekmektedir?
Kaldı ki yapılan ciddi araştırmalara göre böyle bir talep de yoktur. Türkiye
etnik parselleme ile müreffeh ve bölgesel bir güç olamaz. Kendimize gelelim.
Türkiye Ortadoğu’da yıllardır mazlumların yanında olmuş, maddi ve manevi fedakârlıklar
yapmış, birçok sığınmacının ikinci vatanı olmuştur. Türkiye’yi yönetmeye talip
olanlar ve parti kuranlar iyi bir fikir cimnastiği yapmak zorundadırlar. Ancak
maalesef bizde dernek yerine parti kurma yanlışı sürmektedir. Bir yanlış da
Sayın Erdoğan karşıtlığının bazılarını yanlış ve olmadık limanlara
yanaştırmasıdır.