Yazar Okulu

95

On yıllardır Millî Eğitim sistemimizin gündeminde, yazmak
diye bir mesele yok. Kompozisyon dersini ne zaman bıraktık? Yazmak deyince,
kalemle kâğıda yazmak mı anladık? Hani el yazısı öğretsek mi, öğretmesek mi
tartışmasındaki “yazmak” gibi veya daha alt seviyede, öğrenci yumuşak g
ile mi yazılır
 problemindeki “yazmak” gibi…

Üniversitemin Kimya Mühendisliği Bölümü, bir ABD
üniversitesiyle öğrenci takas anlaşması yapıyordu. Bir yarıyıllığına bizim
öğrencimiz oraya gidecek, onlardan da bize öğrenci gelecekti. Programlarımızı
ders ders karşılaştırdık. Aşağı yukarı aynıydı. Bir ders hariç. Onların
programında “University Writing” diye bir ders vardı. Üniversite seviyesinde
yazma dersi. Bizim aklımıza bile gelmemişti. Bizde de üniversitelerde Türkçe ve
yabancı dil mecburidir ama bizim Türkçe dersi yazma dersi değildir. Zaten ikisini
de öğretememekle ünlüyüzdür; ne üniversitede ne öncesinde. Ne İngilizceyi ne
Türkçeyi.

Bırakın yazmayı, okuyamıyoruz

Yazmak okumaya dayanır. Öyle bir kitap, iki kitap değil,
binlerce sayfa okumaya. Önce bunu garantiye almalıyız. Eski klasiklerimizi,
yirminci asır klasiklerimizi okuduklarından emin olmalıyız. On beş yaşında
gençlere verilen PISA sınavında da çalışma yaşındakilere verilen PIAAC
sınavında da çocuklarımızın, gençlerimizin, ihtiyarlarımızın okuyamadıkları,
okuduklarını anlayamadıkları ortalığa dökülüyor. Tabi “Ali ata ot at“ı
anlıyorlar. Biraz daha karmaşık cümle ve paragraflar anlaşılmıyor. Başka
ülkelerdeki yaşdaşlarının su gibi anladığı parçaları bizimkiler anlayamıyor.

En ağır kısma geliyorum: Bütün öğretmenlerin, üniversite
hocaları dâhil, yazabilmeleri gerekir. Ne yani yazamıyorlar mı, diyeceksiniz.
Hayır, bir kısmı belki, ama çoğunluk, evet çoğunluk yazamıyor. Öğretenler
yazamazsa, öğrenenler hiç yazamaz. Ve maalesef bizim öğretenler yazamıyor.
Yazabilselerdi size iki yazı boyunca onların elinden çıkan kitaplardan
doğru-yanlış listesi verebilir miydim?

Mutlaka ama mutlaka lisede de üniversitede de gençlere
okumayı da yazmayı da öğretmeliyiz. Liselere kompozisyon dersinin, kompozisyon
kitaplarının ve bol bol okuma ve yazmanın geri gelmesi lazım. Üniversiteye de.

İçimizde ne edipler gizli

Bir başka önlem, yazarlık atölyeleri açmaktır. Birkaç dernek
açıyor zaten. İşin hoş tarafı, bunlara bol talep var. Gençlerin de ihtiyarların
da içinde edipler gizli. Bundan yararlanmalıyız. İllâ Millî Eğitim’in, illâ
devletin açması gerekmez. Üniversiteler, dernekler, hatta sadece meraklılar
yazı kursları, yazı atölyeleri açmalı. Yaratıcı yazarlık, makale yazarlığı,
senaryo yazarlığı…

Bilenler biliyordu ama pandemiyle daha da kavi öğrendik:
Birçok dersi İnternet üzerinden verebiliriz ve yazarlık, en rahat
verileceklerden biridir. Müfredat da kolaydır. Okuma dersine toplamda birkaç
bin sayfa Tanpınar, Falih Rıfkı, Halide Nusret gibi nesir ustalarını
koyarsınız. Okuduklarını ve anladıklarını sınavlarla garantiye alırsınız. Yazma
dersi teknik imkân açısından kolay, fakat hoca açısından zordur. Çünkü yazma
hocasının yazar olması lazım. İşte onların nesli tükeniyor ama hâlâ birkaç tane
var. Ve bu birkaç hâlâ var olan yazar, her yaşta öğrencinin her yazdığını, tek
tek düzeltecek; düzeltmeyle kalmayacak, düzgününü de gösterecek. Cümle cümle,
paragraf paragraf. Önce cümle yazmayı, cümleden paragrafa, paragraftan denemeye
geçmeyi öğretecek. Sonra öğrenci canının çektiği yola koyulur.

Yazmak, yine yazmak, yine yazmak

Ders kitabı değil klasik okunacaktı ya; yazmada da ders
kitabı değil, öğrencinin kendi yazdıklarının tenkidi öne alınmalı.

Yazarlık atölyesinde konu seçimi, plan, araştırma mutlaka
anlatılır. Fakat en evvel ve her şeyden evvel yazarın tekrar tekrar yazması
gerektiği, doğru dürüst hiçbir metnin bir kerede yazılamayacağı öğretilir;
hayır, öğretilir değil yaptırılarak gösterilir. Hatta öğrencinin yazdığını
hocanın düzeltmesinden ziyade, öğrencinin kendi yazdığını ikinci, üçüncü hatta
dördüncü yazışta kendisinin tenkit etmesi sağlanır.

Ne diyor Hemingway? “Yazar, yazmaya çalışıp,
çalışıp, beceremeyince gidip kendini asan, sonra da biri gelip ipini kestiği
için kâğıt kaleme dönüp yine yazmaya mecbur olandır.” 
Yağmur Tunalı
dostum hatırlattı, Sait Faik’in de “Yazmasaydım çıldıracaktım“ı var.

Nihayet kötü Türkçeyi biz okurlar eleştirmeliyiz. Kimse bize
kötü Türkçe ile tweet atamamalı, yorum yapamamalı. Bırakın de’leri, ki’leri,
daha da basiti var: Cümleye büyük harfle başlamayıp noktayla bitirmeyenler, her
şeyi büyük harfle yazanlar. Bütün bunlara, bütün çirkinlere çirkin
diyebilmeliyiz. Sonra üslup gelmeli… Basit yazmaları, akıcı yazmaları,
fikirlerini tereddüde mahal bırakmayacak basitlikte ifade etmeleri sağlanmalı.
(KISS ilkesi = Keep It Simple Stupid = Basit anlatsana salak!) Herkesin bir
terörizmi var; biz de doğru ve akıcı yazma teröristi olalım.

Haydi, önce beni terörize ederek işe başlayın.(Alıntı: Milli
Düşünce Merkezi)