İnsan, hiç tek başına yaşayamamış. Bir veya birkaç aileden
ibaret topluluklarla da hayatta kalamamış. En az 50 kişilik, daha iyisi 100-150
kişilik birlikteliğe ihtiyaç duymuş.
12 Haziran 2020
Sokağa çıkma yasakları bize arkadaşlığın, topluluğun,
insanlarla temasın, velhasıl toplumun değerini hissettirdi. Çoğu şeyin değerini
onu kaybedince anlarız. Neyse ki “sosyal mesafe“yi koruma şartıyla
çoğunluk artık bir araya gelebiliyor. Bakalım “yeni normal” nereye kadar?
Sıkılanları, ağlamaklı olanları, aklımı kaçıracağım diyenleri
duyduk, gördük. İnsan toplum yaratığıdır diye yazıp dururum. Tarih öncesinden
beri öyledir. İnsan, hiç tek başına yaşayamamış. Bir veya birkaç aileden ibaret
topluluklarla da hayatta kalamamış. En az 50 kişilik, daha iyisi 100-150
kişilik birlikteliğe ihtiyaç duymuş.
Dunbar’ın sihirli sayıları
Fırsatı ve yeri gelmişken size Dunbar’ın sihirli sayılarından
bahsedeyim. Robin Dunbar, insan topluluklarını inceleyen bir bilim adamı;
insana ve topluma damardan giren bir dalın uzmanı: Antropolog.
Dunbar’ı Dunbar yapan sorduğu soru: İnsanın kaç arkadaşı vardır? Veya
bir adım sonrası: İnsan toplulukları kaç kişidir? Bilimde,
verdiğiniz cevaplardan ziyade sorduğunuz sorular sizi bir yerlere götürüyor.
Dunbar’ın sorusunun cevapları şöyle: Ortalama 5 yakın
arkadaşımız oluyor. Düğün, sünnet gibi büyük toplantılara davet edeceğiniz sayı
ortalama 50. Eğer politikacı değilseniz… Politikacıysanız veya yöneticiyseniz
hayat daha zor. Dunbar’ın asıl sihirli sayısı 150: İnsanlar konuşarak, birlikte
çalışarak, bir biri hakkında dedikodu yaparak en fazla 150 kişilik gruplar
kurabiliyorlar. Bu sayı aşıldığında kopmalar, hizipler, yeni grup oluşumları
başlıyor. Ortalama köyden, ortalama şirkete ve askerlikteki bölüğe kadar bu
rakam sürekli karşımıza çıkıyor. Ortalama deyince siz onu 120-180 arası gibi
anlayın. İşte 150’ye Dunbar’ın sihirli sayısı deniyor.
Dedikodu ve masal
Geçen yazımda bahsettiğim “kavim” veya “klan” da bu rakam
civarında. Türkçesi “oba” mı acaba? Yüzyüze tanışan, anlaşan insan
topluluklarının üst sınırı 150 kişi.
Dunbar, İnsan topluluklarının bundan daha büyük sayılara
ulaşabilmesi için edebiyat gerekir diyor. Edebiyat, şöyle veya böyle eğitim
demek. Bu, illâ resmî eğitim olmayabilir. Çocuklukta dinlenen masallar,
hikâyeler; saz şairlerinin, âşıkların, destancıların söyledikleri, çaldıkları…
Ana-babanın, hele büyükanne ve büyükbabanın anlattıkları. Sözlü gelenek,
Anthony Smith’in millet inşasında çekirdek kabul ettiği etnosembolizm de budur.
Oğuzname, Dede Korkut, Köroğlu… Bunlarla devlet kurar, il tutar, millet
olursunuz.
Topluluğu, sonra da toplumu kurmak da bir arada tutmak da bir
marifet.
Kadınlar bir adım önde
Fakat yazmadan geçemeyeceğim bir gerçek daha var. Bu işlevi
yerine getirmekte kadınlar erkeklerin bir adım önünde. Doğma bir avantajları
var. Akrabalık ilişkilerini, kişilerin toplum içinde bir biriyle
münasebetlerini kadınlar erkeklerden daha iyi izleyebiliyor. Duygusal zekâda da
daha iyiler.
İnsanın toplum hâlinde yaşamasının evrimin bir gereği
olduğunu biliyoruz. Evrim deyince de bu yazılım gibi sonradan yüklenen,
sonradan öğrenilen bir şey değil. DNA’da şifrelenmiş, somut bir unsur.
Tıpkı lisan gibi, toplumun toplum olabilmesi, bir arada
durabilmesi için beynin içinde oluşmuş organcıklar var. Mesela, “ayna
nöronları” denilen, karşımızdakinin ne hissettiğini, bizden ne
isteyebileceğini algılamamıza yarayan demetler. Yüz ifadesi okumak, ses
tonundan algılamak da yararlı becerilerden… Toplum içindeki ahbaplık ve
akrabalık ilişkilerini izlerken beynin hangi bölgelerinin faaliyete geçtiğini
fonksiyonel MRI (fMRI) denilen bir görüntüleme tekniği ile izleyebiliyoruz.
Toplumun çimentosu görevini yerine getirmede kadınların erkeklerden biraz önde
olduğunu bu tekniklerden öğreniyoruz. Fakat fMRI yokken de bilenler bunun
farkındaydı.
“Daha iyi”, “bir adım önde”, hep istatistik sonuçları. Her
kadın her erkekten daha iyi bir toplum uzmanı değil. Yine de şirkete veya
daireye bir insan kaynakları elemanı alacaksanız, aradığınız nitelikleri bir
kadında bulmanız ihtimali daha yüksektir.
İngiltere’de, fMRI kullanılarak, “10 000 Social Brains ~ 10
000 Sosyal Beyin” başlıklı, 10 000 deneklik yepyeni bir araştırma yapılmış.
Sosyal algılama ve tepkilerde cinsiyet farkını inceliyor. 18 Mart 2020
tarihinde Science Advances (https://advances.sciencemag.org/content/6/12/eaaz1170)
dergisinde yayımlanmış. Dokuz kişinin müşterek çalışması. İkinci yazar kim
biliyor musunuz? Bizim Robin Dunbar! (Nereden “bizim” oluyorsa!)
Bu yazımda, birliktelik kadar yalnızlığın da bir marifet
olduğunu anlatacaktım. Fakat çenemi-kalemimi-klavyemi tutamıyorum. Editörümü
çok kızdırmadan yalnızlığın faziletini bir sonraki yazıya bırakayım. (Alıntı:
Milli Düşünce Merkezi)