2022 Ramazan Bayramı Namazı Çıkışı Erdoğan’la Sohbet
Bu sene yani
2020 yılının Ramazan Bayramı Covid-19 adlı muzır haşeratın sebep olduğu salgın
hastalığın gölgesinde geçti. 15 asırdır belki de ilk defa bayram namazı
kılınamayan bir bayram yaşadık. Her ne kadar normalleşme prosedürü kapsamında
camilerde cemaatle namaz kılınmaya 29 Mayıs’tan itibaren başlanacak olsa da,
acaba sonraki bayramlarda bayram namazı kılabilecek miyiz düşüncesine kapıldım.
Bu düşünce beni ilerleyen yıllardaki Ramazan Bayramlarına hayalen bir seyahate
götürdü. Gelin sizlerde bu fikri seyahatte bana eşlik edin.
Bu hayali seyahatimize başlamadan
önce küçük bir “Previosly On ….” misali bir hatırlatma turu yapalım. Yazılarımızı
takip eden dostlar, 22 Ocak 2019’da yayınlanan “2021’de Erken Genel Seçim Var”
(1) başlıklı yazımızda kötüye giden ekonomi nedeniyle 2021 yılında bir erken
genel seçim beklediğimizi hatırlayacaklardır. Yine yazılarımızı takip eden
dostlarımız 25 Mart 2019’da yani yerel seçimlerden hemen önce yayınlanan
“Tayyip Erdoğan Sonrası Türkiye” (2) başlıklı yazımızı ve bu yazıda Erdoğan’ın
seçimi kaybettiği kesinleştikten sonra Emine Hanım’la birlikte makam arabasına
binerek Beştepe’den ayrıldıkları anı tasvir ettiğimiz sahneyi
hatırlayacaklardır. İşte bu yazı, Erdoğan siyasetten emekli olduktan sonra,
2022’nin Ramazan Bayramı namazı çıkışında şahsım ve Erdoğan arasında geçen
diyaloga dairdir.
Kısıklı
Abdullahağa Camii’nde Bir Bayram Namazı
Yıl 2022, yer Üsküdar Kısıklı
Abdullahağa Camii. Eski mahallem olması hasebiyle bu Ramazan bayramı namazını
bu camide kılıyorum. Namaz çıkışı caminin o küçük avlusunda eski Cumhurbaşkanımız
Sayın Erdoğan’a denk geliyorum. Yanında eskisi gibi koruma ordusu yok, sadece 3
kişilik bir koruma ekibi eşlik ediyor Erdoğan’a. İşin ilginç yanı eskiden
etrafını kuşatan insanlar kendisine artık ilgi duymuyorlar hatta adeta
kaçıyorlar. Vatandaşların üstelik de bir bayram günü Erdoğan’ı görmezden
gelerek yanından gitmeleri kanıma dokunuyor. Her ne kadar Cumhurbaşkanıyken
kendisine muhalif olsam da, muhalefetim Erdoğan’ın şahsıyla veya dünya
görüşüyle değil siyaset tarzı ve ülkeyi yönetmekteki eksik ve kusurlarıyla
alakalı olduğu için muhalif kişiliğimi bir kenara bırakıp doğruca Erdoğan’ın
yanına gidiyorum. Ben yaklaştığımda korumaları hemen teyakkuza geçiyorlar.
Erdoğan, korumalarına “durun, karışmayın” gibilerinden işaret veriyor.
Tokalaşıp bayramını tebrik ediyorum, o da bana mukabele ediyor. Sonrasında
aramızda şu diyalog geçiyor;
Ben-Sayın
Cumhurbaşkanım, siz siyasetin içindeyken ben size muhaliftim ama şu an eski
taraftarlarınızın sizin bayramınızı bile kutlamaktan imtina etmeleri beni üzdü.
Neden böyle yapıyorlar?
T.E.-İnsanlar
böyle. Sen zirvedeyken herkes yanındadır ama bir kere düşmeye gör, etrafında
kimseyi bulamazsın.
Ben -Sizin için
bir mahsuru yoksa evinize kadar eşlik etmek isterim.
T.E. -Tabi ki.
Erdoğan’la kol
kola girip yürümeye başlıyoruz ve sohbete bu şekilde devam ediyoruz.
Ben -Çocuklarınızı
ve torunlarınızı göremiyorum, onlar burada değiller mi?
T.E. -Yok hayır
Türkiye’de değiller. Burak İsviçre’ye yerleşti, işlerini oradan yürütüyor. Bilal İtalya’da, Esra ailesiyle
birlikte ABD’ye yerleşti. Türkiye’de sadece Sümeyye kaldı. Küçük damat devlete
büyük projeler üretmeye devam ediyor. Selçuk’un işi nedeniyle Ankara’dalar
akşama buraya gelecekler.
Ben -Siz
karakter olarak çok hareketli birisiniz. O yoğun tempodan sonra emeklilik zor
gelmiyor mu?
T.E. -Elbette
zor geliyor, hala alışamadım. Zaman zaman “acaba tekrar siyasete dönsem mi?” diye aklımdan geçmiyor değil.
Ben -Peki sizi tekrar
siyasete girmekten alıkoyan ne?
T.E -Rüzgâr!
Ben -Nasıl yani?
T.E. -Rüzgâr
artık bizden yana esmiyor!
Ben -Sayın
Cumhurbaşkanım sakın yanlış anlamayın, iğnelemek maksadıyla sormuyorum. Hiç
“acaba nerede yanlış yaptım?” diye bir muhasebe yapıyor musunuz?
T.E. -Bu muhasebeyi her dakika yapıyorum.
Elbette çok fazla yanlışımız olmuştur.
Ama senin o
yanlış dediğin şeyler benim kendi iktidarımı devam ettirmem için
yapmam gereken
şeylerdi. Bazen kendi faydanla ülkenin faydası arasında bir
seçim yapman
gerekir. Emin ol böyle bir durumda hiç kimse ülkenin faydasını
kendi faydasına
tercih etmez!
Ben -Erken
seçime gitmenizi bir hata olarak görüyor musunuz?
T.E. -Evet erken
seçim sonucu iktidarı kaybettik. Bugün bakıldığında bir hata gibi görünüyor ama
o günün şartlarında erken seçime gitmek mecburiyetindeydik.
Ben -Müttefikiniz
Bahçeli’nin o dönem sizi aldattığını düşünüyor musunuz?
T.E. -Siyasette
herkes herkesi aldatır, herkes herkesin kuyusunu kazar. Bahçeli’ye
hiçbir zaman tam
anlamıyla güvenmedim ve hiçbir zaman tam anlamıyla
sırtımı O’na
yaslamadım. O bana kendi ihtiyaç duyduğu kadar destek verdi ben
O’na kendi
ihtiyaç duyduğum kadar destek verdim.
Ben -Peki,
Türkiye’de siyasetin iktidarıyla muhalefetiyle tek bir merkezden dizayn edildiğini
düşünüyor musunuz?
T.E. -Bu sorunun
cevabını bir gün sen de bu işin içinde olursan öğrenebilirsin.
Ben -Yeni
iktidarın sizden daha mı iyi yoksa daha mı kötü yönettiğini düşünüyorsunuz?
T.E. -Bunlar
henüz çiçeği burnunda çocuklar. Henüz iktidar nimetinin tadına tam varamadılar.
Bu soruyu bunlar da iktidarın tadını aldıkları zaman tekrar sor.
Ben -Evinizin
önüne geldik. Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Müsaadenizle son bir
sorum olacak. Bundan sonra bu emanet bizim
omuzumuzda
olacak, bize ne yapmamızı ne yapmamamızı tavsiye edersiniz?
T.E. -Öyle
kuvvetli bir maneviyatınız olsun ki, kendi menfaatinizle ülke menfaati arasında
seçim yapmak zorunda kaldığınız zaman hiç düşünmeden ülke menfaatini tercih
edin. Aksi halde sizden öncekilerden hiçbir farkınız kalmaz!
Bayramınızı
tekrar tebrik ederim, Allah’a emanet olun.
Tekrar
tokalaşıyoruz, korumalarıyla birlikte evine doğru yöneliyor. Bir zamanlar ülkeyi kötü yönettiğine
inandığım için muhalifi olduğum bu adamın ardından şu anki haline üzüntü
duyuyor olmanın şaşkınlığıyla bakıyorum.